Said Nursî, temel kitabı olan Sözler'e başlarken “avam lisanıyla nefsine konuştuğunu” ifade ediyor. (Sözler, 5) Bu ifadedeki önemli noktalar içeren “nefsine konuşmak” kısmını burada konu edinmeden “avam lisanı”nın neyi ifade ettiğini anlamaya çalışacağım.
Nursî, eserlerinin başka yerlerinde de avam lisanıyla konuştuğunu ifade eder. Öyle anlaşılıyor ki avam lisanıyla konuşmak, Nursî’nin Risale-i Nur'da takip ettiği bir usûl olmalı.
Aynı zamanda Nursî, avam lisanıyla konuşmanın Kur’an’ın bir usûlü olduğunu da ifade eder. (Lem'alar, 153)
Peki, öyle ise nedir avam lisanı? Avam lisanı denilince neyi anlamalıyız? Avam lisanı nasıl anlaşılabilir?
“Avam” tabirini, kısaca bir konuda 'uzmanlığı' olmayan olarak anlayabiliriz diye düşünüyorum. Yani bir konuda uzman olan kişi, o konuda havastır, avam değildir.
Peki, Kur’an’ın ve onun tefsiri olan Risale-i Nur’un bağlamında “avam lisanı” nasıl anlaşılabilir? Kanaatime göre Nursî'nin “avam lisanı” ifadesinden kasdettiği temelde şu olsa gerek: Farkında olduğum hakikatleri herhangi bir 'uzmanlık' dilini kullanmadan günlük dilimin içine yedirerek insan olmaktan başka bir meziyeti olmayan saf/çıplak insana muhatap olacağım, demek istiyor.
Yani avam lisanıyla konuşmak, insana kendi var oluş gerçekleğini sunmaktır. Muhatabında 'insan' olmak dışında, mümin olmak gibi müslüman olmak gibi herhangi bir vasıf aramamaktır. Herhangi bir bilimsel terminolojiyi kullanmadan yeryüzünün herhangi bir yerindeki bir insanın içinde bulunduğu var oluş gerçekliğini, onun günlük diliyle ifade edebilmeyi avam lisanı olarak anlayabiliriz. Yani avam lisanıyla konuşmada/yazıda ülke sınırları olmaz, din sınırları olmaz. Yani avam lisanıyla konuşmaya/yazıya muhatap olmanın tek şartı vardır: insan olmak.
Farkında olunan hakikatlerin avam lisanıyla ifade edilebilmesi için iyice özümsenmesi gerekiyor. Kişinin iç dünyasında bu hakikatleri iyice yoğurması gerekiyor. Kişinin kendi iç dünyasını bu hakikatlerle yoğurması gerekiyor. Böylelikle o hakikatleri kendisine mal ederek kedisinin 'malı' olan günlük diline dönüştürmesi gerekiyor.
“Avam lisanı” tabirinden şöyle bir noktayı da çıkartabiliriz diye düşünüyorum: Avam lisanı, insanın içselleştirebileceği, insana 'harici/dışsal' olmayan hakikatleri ifade eden lisandır. Eğer insana harici/dışsal olmayan ve onun ‘içsel’leştirebileceği hakikatleri ona sunmak istiyorsanız avam lisanını kullanmanız gerekiyor.
Nursî'nin Lemaat'taki “Âlim-i mürşid koyun olmalı, kuş olmamalı.” (Sözler, 784) ifadesindeki “koyun” olmanın bir özelliğinin de farkında olunan hakikatlerin muhatabına avam lisanıyla sunulması olduğunu düşünüyorum.
Yani “âlim-i mürşid”, farkında olduğu hakikatleri içselleştirip özümser.
Yani “âlim-i mürşid”, muhatabının içinde bulunduğu var oluş gerçekliğini, onun günlük diliyle ona ifade eder.
Yani “âlim-i mürşid; muhatabına ‘harici/dışsal’ olmayan, muhatabının içselleştirip kendi duygularında karşılığını bulacağı ve duygularını buna göre eğiteceği hakikatleri muhatabına takdim eder.
İşte avam lisanı, “âlim-i mürşid”in lisanı olsa gerek diye düşünüyorum.