Oslo katliamı: Eski Avrupa geri mi dönüyor?
DOÇ. DR. Gökhan Bacık Zirve Üniversitesi
Norveçli akademisyen Bernt Hagtvet, 1994 yılında "Avrupa'da aşırılık" başlığıyla yazdığı bir makalede herkesi şöyle uyarmıştı: "Avrupa'nın üstünde bir hayalet dolaşıyor. Bu hayaletin ne kadar tehlikeli olduğunu onun azınlıklara, yabancılara hatta sakatlara yönelik uyguladığı şiddetten anlamak mümkün."
Kaderin garip bir cilvesi sonucu 17 yıl sonra aşırı sağcı terör, Hagtvet'in ülkesinde doksanı aşkın insanın ölümüne yol açtı. Şimdi Avrupa için bir muhasebe ve gerçekle yüzleşme vaktidir. Avrupa siyaseti, uzun sayılabilecek bir süredir kendi içinde yükselen ırkçı, aşırı siyasal eğilimleri görmezden geldi ya da bunları önemsemedi. 'Geliyorum' diyen felaketin öncül kıvılcımları hiçbir zaman ciddiye alınmadı. Avrupa, kıtanın hemen her yerinde yükselen ırkçı, yabancı/Müslüman düşmanı siyasetin önüne geçmek cesaretini gösteremedi. Aksine bir sorunla karşılaştığı durumda etrafından dolaşmayı, onu küçümsemeyi tercih etti. Kötüsü, 2000'lerde Avrupa'yı devralan siyasi liderler, kıta üzerinde dolaşmaya başlayan bu radikal akımların dolaylı olarak işine gelecek atmosferi oluşturan kararlar almaktan çekinmediler
Yüzde yüz Avrupalı!
Avrupa radikalizminin bugün geldiği durumu tahlil etmeden önce bir noktanın altını çizmek gerekir: Oslo'da onlarca kişinin canına mal olan terörizm, Avrupa siyasetinin ve kültürünün bir ürünüdür. Karşımızda saf, yerel ve yüzde yüz Avrupalı bir terörizm bulunmaktadır. Türkiye'de bazı gazetelerin de dahil olduğu üzere buna "Avrupa'nın 11 Eylül'ü" demek, büyük bir cahilliktir. Oslo'da masum Norveçlileri katleden terör 'dışarıdan' gelen bir saldırı değil, yerleşik Avrupa kültürünün ürettiği radikalizmdir. Avrupa siyasetinin var ettiği canavar, şimdi sıradan Avrupalıları ısırmaktadır. Bu durumla 11 Eylül üzerinden bir ilişki kurmak, Avrupa siyasetinin adım adım nasıl büyük hatalar üreterek kıtanın neredeyse her ülkesinde yuvalanmış radikalizmi ürettiğini anlamamak sonucunu meydana çıkarır. Halbuki Avrupa'da bugün bir Avrupai terörizm, bir Avrupai radikalizm bulunmaktadır.
Radikalizm bütün Avrupa'da!
Aşırılık yanlısı İngiliz Ulusal Partisi, bu ülkede yüzde 6 civarında oy kazanmıştır. Kıdemli faşist Andrew Brons, kendi bölgesinde yüzde 9,8 oy almayı başarmıştır. Avusturya'nın aşırı sağcı partisi Avusturya Özgürlük Partisi ise yüzde 13'e yakın oy almıştır. Macaristan'da Yahudi ve Çingene düşmanı parti Jobbik yüzde 15 kadar oy almıştır. Jobbik aynı zamanda özellikle geceleri şiddet uygulayan ve Nazilerin Swastika'sını anımsatan bir silahlı örgüt uzantısına da sahiptir. Bu listeye Hollanda, İtalya ve diğer bütün Avrupa ülkelerinden örnekler eklemek mümkündür. Mesela Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırılık yanlısı partiler 40'a yakın sandalye kazanmışlardır! Kısacası 'Avrupai radikalizm/terörizm' kıtanın hemen her yerinde güç kazanmaktadır. Bu radikalizm, genel olarak yabancı düşmanı, Müslüman düşmanı ve açıkça ırkçıdır.
Bugüne nasıl gelindi?
Peki bugüne neden gelindi? Irkçılık, faşizm, sömürgecilik ve hatta milliyetçilik gibi kavramlar Avrupa kültürünün dünyaya 'armağanlarıdır'. Faşizm kelimesinin ne Arapça ne de Türkçede bir karşılığı bulunur! Bu kavram Türkçeye Batı dillerinden girene kadar hiçbir Türk, faşizm denilen felaketi dilsel olarak dahi tahayyül etmemiştir. Temel sorun şudur: Avrupa, 1945 sonrası büyük bir inşa sürecine girmiştir. Avrupa Birliği'nin temel felsefesine ulaşan bu inşa süreci sivil yönetim, insan hakları gibi değerleri içermekteydi. Bir bakıma bu süreç ırkçılıkla yoğrulmuş eski Avrupa'dan daha özgür ve eşitlikçi bir yeni Avrupa çıkarma amacıydı. Birçok yol kazasına rağmen 1945'ten 2000'lere kadar Avrupa, bu inşa sürecini başarıyla götürmüştür. Çok değil, henüz 65 yıl önce ırkçılığın, iç savaşın hakim olduğu Avrupa, yeni bir felsefe ile vizelerin kalktığı, ortak para biriminin kullanıldığı yeni bir Avrupa barışına ulaşmayı başardı. Ancak bu başarılı yolculuk, 2000'lerin başından itibaren zayıflamaya başladı. Bu zayıflamayla birlikte ırkçılık, aşırılık gibi eski Avrupa âdetlerinin kıtanın her yerinde tekrar ortaya çıkmasına yol açmıştır. Neden? Çünkü bu tarihten itibaren Avrupa ülkelerinin çoğunda ufku dar siyasiler seçimleri kazanmaya başladı. Avrupa'yı dışarıya kapatan, Müslümanlarla ilişkiler gibi çok önemli konularda bir vizyon ortaya koyamayan, toplumsal tabanı milliyetçi söylemle bir araya tutmaya çalışan bu yeni siyasal elit, Avrupa rüyasının neredeyse sonunu getirdi. Yeni Avrupa elitlerinin felakete katkı sağlayan bir diğer ufuksuzluğu dış politika alanında olmuştur. 14 trilyon dolarlık cüssesiyle dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Avrupa Birliği, dış politikada neredeyse tırnakları sökülmüş bir kedi gibi davranmıştır. Bugün Alman dış politikasının ne anlama geldiğini bilen var mı? Dünyanın en önemli konularında Avrupa Birliği susmak, sorumluluk almamak gibi tavırları bir alışkanlık haline getirmiştir. Avrupa siyasal elitleri, küçük kıtada kurdukları liberal rüyanın duvarlarının onları koruyacağını sandılar. Halbuki steril bir Avrupa için inşa edilen duvarlar, kıtanın kokuşmasına yol açmaktaydı.
Avrupa ve İslam
Çok önemli bir diğer konu ise Avrupa ve İslam arasındaki ilişkidir. 2000'lerin sonunda ufuksuz Avrupa siyasetinin temel uğraşı, gündelik Müslüman hayatını zorlaştırmak olmuştur. Fransa, Belçika gibi güya ileri devletlerin liderleri, işi gücü bırakıp peçe yasağı, başörtüsü yasağı gibi konulara saplanmıştır. Şüphesiz bu yabancı düşmanı kokan siyaset, tabandaki aşırılığı teşvik etmiştir. Şu noktanın altını çizmek gerekiyor: Türkiye de dahil olmak üzere Mezopotamya'dan Avrupa'nın kuzeyine uzanan coğrafya, Said Nursi'nin ifadesiyle tarihsel olarak bir 'tebellür-ü akvam' (milletlerin birbirine karışma) alanıdır. Bu coğrafyada saflaştırma, tek tipleştirme girişimlerinin varacağı nokta ırkçılık ve aşırılıktır. Türkiye de dahil olmak üzere, bu coğrafyanın siyasi aktörleri çok kültürlü kaldıkları ölçüde radikalizmin önüne geçebilir. Halbuki bugün Avrupa, başka kültürlerle temasını kesmek için neredeyse can atmaktadır. Avrupa'nın Türkiye'nin AB'ye üyeliği bir kenara, vize siyasetinin dahi neredeyse ırkçı bir siyasete dayanması çok kültürlü yaklaşımı yok etmiştir. Bugün bir Alman vizesi yahut bir Hollanda vizesi almak aşağılanmak, sorgulanmak yahut hırpalanmak anlamına gelmektedir.
Öte yandan, Norveç sıradan bir ülke değildir. Başta İnsani Gelişme İndeksi olmak üzere pek çok ciddi indekse göre Norveç, dünyanın en müreffeh ve gelişmiş ülkesidir. Bu kadar gelişmiş bir ülkede üstelik Oslo'da işletme okuyan, iyi eğitim almış Norveçli bir genç, onlarca insanı katletmiştir. Dünyanın en gelişmiş ülkesinin böyle bir barbarlığı nasıl ürettiği üzerinde düşünmek gerekmektedir. Ancak Oslo katliamının üzerinden birkaç gün geçmeden Belçika'nın peçe yasağını ilan etmesi, akla başka bir soru getiriyor: Tabandaki aşırılık yanlısı kişiler bir kenara, daha üstte siyasetinin liderleri düzeyinde acaba ırkçılığa, yabancı düşmanlığına karşı makul siyaset geliştirecek kişiler bugün Avrupa'da var mı?
Zaman