N’âpıyorsun kardeşim? Her halde sen, o pabucu bedava almıştın. Bilmiyor musun ki, IMF (Türkçe okunuşu Ay Aman Of) kendisine yollananı aslâ geri vermez. Borç verdiğinde bile yarısını eski borca ve fâizine mahsûb eden, senin tek ayakkabını verir mi? Şimdi, sende kalan teki ile nasıl idâre edeceksin? Umarım, seksek yürümeyi biliyorsundur.
Hem bu moda eskidi, cancağızım. Bir Iraklı meslektaşın, boşun birine attı; meşhûr oldu. Tabiî, şöhret uğruna birkaç kaburgası kırılmış ve birkaç ay hapiste yatmış olsa ne gam! Ayrıca, ayakkabının fiâtı da arttıkça arttı. Müzâyede de kim bilir kaç bin dolara satılmıştır… Senin niyetin de, bir ayakkabı teki ile parsayı toplamaksa, havâ alırsın! Karşındaki boş mu ki? Baksana, adamın dili pabuç gibi…
Üstelik, o ne biçim atıştı, birâder? Anlaşılan, sen askerlik yapmamışsın. Ayakkabın, başka bir izleyicinin kafasına değip geçti. Ayıp, ayıp, insan önceden biraz tâlim yapar! Duâ et ki, emniyet mensuplarımız orantısız güç kullanıp senin de birkaç kemiğini kırmadı. Şefkatle davrandılar. İlk görüntülerde, görevlinin bir eliyle ağzını nâzikâne kapatırken, bir eliyle de başını okşayarak “Etme, eyleme; zâten maaşlara zam yapılmadı. Bir de borç vermezlerse, yılbaşında aylığımızı alamayız.” makāmında davrandıkları gözümden kaçmadı. Ayrıca, hâkimlerimizin de bağımsız karar vereceklerinden emîn olabilirsin. Ucunda boşluk bile olsa, hukûka uymayan bir karar bizim mahkemelerimizden çıkmaz.
Pabucunu ters giydirmek, iki ayağını bir pabuca sokmak olsa da, bizim kültürümüzde misâfire ayakkabı fırlatılmaz. Kediye, köpeğe terlik fırlattığımız olursa da, pabuç pahalıdır; atılmaz. İşini doğru yapmayan kunduracının yaptığı pabuç eskiden dama atılırmış. Tabiî, o da târîh oldu; bir de deyimler lügatinde edebiyât malzemesi… Acabâ, diyorum, bu fırlatma işi danışıklı bir döğüş olmasın! Ay Aman Of tarafından tutulmuş bir ajan provokatör olmayasın. “Tam anlaşmayı imzâlayacağımız bir vakitte, sen bize bir ayakkabı fırlat; ama öyle isâbetli bir atış olmasın. Bir iki metre uzağa düşmesi yeter. Biz de krediyi bir iki puan yüksek fâize, bir iki ay eksik vâdeye çekip işe kibarca ve olgunlukla cevap vermiş olalım.” demişler gibi geliyor bana. Şüphecilik işte.
Her ne kadar, bu hareketin menşei bizim memleket değilse bile, ilki oldukça sükse yapmış belli ki… Bundan sonra, gökten pabuç yağmağa başlarsa şaşırmam. Bâri, atınca tek atmayın da, alanın işine yarasın. Ayrıca, bu da yeni bir sanayi kapısı açar; bakarsınız satılık ayakkabılar arasında atılık ayakkabı standı bile kurulmuş… Gülünç olacak ama bir fikrim var; Avustralya yerlilerinden birkaç usta bulalım; bu atılık ayakkabıları bumerang şeklinde yapsınlar. Attı mı, hedefe isâbetle, ânında geri dönsün. Böylece hem pabuçtan olmayız, hem amacımız gerçekleşir.
Artık TV’ler futbol saati gibi, yorumculara defâlarca izlettikleri uçan pabuç sahneleri üzerinde haftalarca ahkâm keserler. Fena mı, bir uzmanlık alanı daha meydana gelir ve milletimize TV başında değerlendirilecek, geçirilecek zaman çıkmış olur… Bu arada, ayakkabı fırlatma modasının mûcidi Iraklı meslekdaşı ile bizim Türk gazeteci ehl-i vukûf sıfatıyla her oturumda fikir beyân ederler; meyveli ağaca atılan taş gibi, attıkları pabucun semeresini toplarlar.
O kanal senin, bu kanal benim gezerek birkaç ay süren dizi programlarla köşeyi döndüğünü şimdiden görüyor gibiyim. Gazeteci arkadaşlardan fırsat çıkacağını sanmıyorum; ama aklında bulunsun: bu programlarda gazete kenarlarında yazar-çizer takımından figüranlara ihtiyâcın olursa, beni de hatırla… Eh, bal tutan parmağını yalar, demişler. Biz de parmağımızı yalamayalı epey oluyor. Ne hikmetse böyle olaylarda hep avucumuzu yalıyoruz.
Ayrıca, üniversitelerimizde bir Ayakkabı Fırlatma Ana Bilim Dalı mı açsak, yoksa yalnızca bir Enstitü veya Araştırma Merkezi yeter mi? Bu konu, yakında YOK tarafından tartışılmaya başlanırsa, demokratik açılıma faydası olur, sanırım. Öyle Sivil Anayasa, Halkın Hâkimiyeti, Hukûkun Üstünlüğü, Esahh Demokrasi, Kürtçe, Türban filan gibi açılımları yapmak için yürek ister; ayrıca pabuç da pahalı… Hem de bu tür açılımları yapmak için, hocaların (“Hoca câmide, hoca câmide!”) pardon; bil-cümle öğretim el-amanlarının önce cüzdanlarında, sonra vicdanlarında açılım yapılması gerekir. (Önemli not: cüzdandaki açılım içinden çıkacaklar için değil, girecekler içindir. Üstüne basa basa ve altını çize çize belirtelim.)