Ofis tutmak için emlakçının göstereceği bir dairenin bulunduğu bir binanın önündeyiz. Emlakçıyı bekliyoruz. 15 dakikaya gelebileceğini söyleyince bulunduğumuz yer olan Sıhhiyede kalabalık bir ortamda çevremizdekilerle zamanı geçirmeye çalışıyoruz. O sırada bir boyacının müşteri beklediğini fark ettim ve yanına gittim kolay gelsin dedikten sonra ayakkabılarımı boyatmak istediğimi söyledim, müsaade istedim. O da:
Elbette buyurun oturun dedi.
Oturdum, ayağımı boya kutusundaki ayak konan yere koydum. Usta boyama işine başladı önce ayakkabının tozunu almak üzere fırçalamaya başladı. Sonra elini boya kutusuna götürdü bir parça boya süngerin üzerine aldı ve boyamaya başladı. Ben usta ile konuşabilmek için bir girizgâh (giriş) bulmaya çalışıyordum. Bu durum bir fırsat oldu ve bir espri yapayım dedim.
Çoraplarıma mahfaza takmadın, çoraplarımı da boyarsan onun için para ödemem ona göre (!) dedim.
Usta esprimi anladı ve merak etme o şirketten dedi.
Emekli misin? dedim.
Evet dedi.
Çalışmak iyidir evde oturmak insanı bitirir diye karşılık verdim.
Bunun gibi bir iki ısınma hareketinden sonra yaşlı olması bana cesaret verdi, belli bir yaşın üstündeki insanların çoğu aileden gelme bir gelenek halinde namaz kılıyor olduklarından lafı dolandırmadan sordum.
Namaz kılıyor musun?
Gündüzleri fırsat bulamadığımdan buradan ayrılıp namazlarımı kılamıyorum ama akşamları evde kılıyorum, bir de Cuma namazlarını kaçırmam diye cevap verince Üstadın demir işçilerine verdiği nasihat aklıma geldi.
Dedim;
Senin yaptığın iş meşru bir iş, emek karşılığında üç beş kuruş kazanıyorsun. Helal bir kazanç o nedenle tebrik edilmeyi hak ediyorsun. Birçok emekli insan gidip kahve köşelerinde kumar oynamakla meşgul veya piyango bileti satmakla para kazanmaya çalışıyor ama sen öyle değilsin helal ve meşru bir iş yapıyorsun anlının teri ile kazanıyorsun. Şayet namazlarını da düzenli kılarsan bütün bu çalışmaların ibadet hükmüne geçer sana sevap yazılır. Ahirette mükâfatın büyük olur.
Haklısın ama ekmek parası yetişemiyorum deyince bu defa Üstadın namaz ile ilgili beş ikazı aklıma geldi. Özellikle beşinci ikazdaki şu bölümü tefsir ederek ona anlattım:
Eğer yüz kuruş bir gündelik ile çalışsan, sonra biri gelse, dese ki, "Gel on dakika kadar şurayı kaz. Yüz lira kıymetinde bir pırlanta ve bir zümrüt bulacaksın." Sen ona, "Yok, gelmem. Çünkü on kuruş gündeliğimden kesilecek. Nafakam azalacak" desen, ne kadar divanece bir bahane olduğunu elbette bilirsin. Sözler, Sayfa 246
Baktım misal hoşuna gitti.
Haklısın. Namaz önemli, kılmamız lazım dedi.
Ben kendime bir konu bulmuştum ve boya işi sürdüğü miktarda dilimin döndüğünce diğer misalleri de anlatarak boyacıyı ikna etmeye çalıştım. Neticede verdiğim misaller adamın aklına yatmış kalbini fethetmişti. Görüntüsünden anlaşılıyordu ki, bundan sonra namazlarını kılacak veya en azıdan biraz daha gayretli olacaktı. Bütün bunları konuşurken boyacı da boya işini bitirmişti. O esnada beklediğimiz emlakçı da gelmişti bu durum ayrılma vakti demekti.
Teşekkür ederim ellerine sağlık deyip parasını ödedikten sonra oradan ayrılmıştık.
Kendi kendime dedim ki, Allahın bize bahşetmiş olduğu bu hakikatlerden dolayı Ona yüzbinlece milyonlarca hamdu senalar olsun ki, o sayede hem ahiretimizi kurtarma fırsatı doğuyor hem de ikinci kişilere bir şeyler anlatırken hiç zorlanmıyoruz. Hazır birer ilaç gibi hasta olanlara hemen tavsiye de bulunabiliyoruz.