İstanbul Ayasofya Camii yıllar geçse de gündemden hiçbir zaman düşmedi. İstanbul’un fethinin sembolü olan Ayasofya, İstanbul’un fethinden önce Bizans’ın en önemli kiliselerinden biriydi. Ancak İstanbul’un fethiyle beraber camiye dönüştürülmüştür. İlk yıllarından beri her toplum tarafından hem kutsal sayılan hem de kendisine zarar verilen Ayasofya’nın tarihi nedir? İstanbul ve Ayasofya'da neler yaşanmıştır.
AYASOFYA’NIN TARİHİ NEDİR? AYASOFYANIIN KİLİSE OLDUĞU ZAMANLARDAN GÜNÜMÜZE NELER OLMUŞTUR?
Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da yapmış olduğu en büyük kilise olup aynı yerde üç kez inşa edilmiştir. İlk yapıldığında Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak adlandırılmış, 5. yüzyıldan itibaren ise Ayasofya (Kutsal Bilgelik) olarak tanımlanmıştır. Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu boyunca hükümdarların taç giydiği, başkentin en büyük kilisesi olarak katedral işlevi görmüştür.
Günümüz Ayasofya’sı İmparator Justinianos (527-565) tarafından dönemin iki önemli mimarı olan Miletos’lu (Milet) İsidoros ile Tralles’li (Aydın) Anthemios’a yaptırılmıştır. Tarihçi Prokopios’un aktardığına göre, 23 Şubat 532 yılında başlayan inşa, 5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmış ve kilise 27 Aralık 537 yılında törenle ibadete açılmıştır. Kaynaklarda, Ayasofya’nın açılış günü İmparator Justinianos’un, mabedin içine girip, “Tanrım bana böyle bir ibadet yeri yapabilme fırsatı sağladığın için şükürler olsun” dedikten sonra, Kudüs’teki Hz. Süleyman Mabedi’ni kastederek “Ey Süleyman seni geçtim” diye bağırdığı geçer.
IV. Haçlı Seferi sırasında İstanbul Latinler tarafından 1204- 1261 yılları arasında işgal edilmiş, bu dönemde gerek kent, gerekse Ayasofya yağmalanmıştır. 1261 yılında Doğu Roma kenti tekrar ele geçirdiğinde, Ayasofya’nın oldukça harap durumda olduğu bilinmektedir.
Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed’in (1451-1481) 1453’te İstanbul’u fethetmesiyle camiye çevrilmiştir. Fetihten hemen sonra yapı güçlendirilerek en iyi şekilde korunmuş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri ile birlikte cami olarak varlığını sürdürmüştür. Yapıldığı tarihten itibaren çeşitli depremlerden zarar gören yapıya, hem Doğu Roma, hem de Osmanlı Döneminde destek amacıyla payandalar yapılmıştır. Mimar Sinan tarafından yapılan minareler ise aynı zamanda yapıda destekleyici payanda işlevi görmektedir.
Ayasofya’nın kuzeyine, Fatih Sultan Mehmed Dönemi’nde bir medrese yaptırılmış, her dönemde bakım ve onarım çalışmalarından geçmiş, en kapsamlı tamir çalışması Sultan Abdülmecid Dönemi'nde (1839-1861) Fossati tarafından yapılmıştır. Sultan Abdülaziz Döneminde Ayasofya çevresinin yeniden düzenlenme çalışmaları sırasında medrese 1869- 1870 yılları arasında yıktırılmış ve1873- 1874 yılları arasında ise yeniden yaptırılmıştır. 1936 yılında yıkılmış olan Medresenin kalıntıları 1982 yılında yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır.
Osmanlı Dönemi’nde, 16. ve 17. yüzyıllarda, Ayasofya’nın içine mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü ve maksureler eklenmiştir.
Mihrabın iki yanında bulunan bronz kandiller, Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) tarafından Budin Seferi (1526) dönüşünde camiye hediye edilmiştir.
Ana mekâna girişin sağ ve sol köşelerinde bulunan Helenistik Döneme (MÖ. 4.-3. yy) ait iki mermer küp ise, Bergama’dan getirilerek, Sultan III. Murad (1574-1595) tarafından Ayasofya’ya hediye edilmiştir.
Ayasofya’da, Sultan Abdülmecid Dönemi’nde 1847-1849 yılları arasında, İsviçreli Fossati Kardeşlere kapsamlı bir onarım yaptırılmıştır. Bu onarım çalışmaları sırasında, daha önce mihrabın kuzeyindeki niş içinde bulunan Hünkâr Mahfili kaldırılmış, yerine mihrabın solunda, sütunlar üzerinde yükselen, etrafı ahşap yaldızlı korkuluklarla çevrili Hünkâr Mahfili yapılmıştır.
Aynı dönemde Hattat Kadıasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılan 7.5 m. çapındaki 8 adet hat levhası ana mekânın duvarlarına yerleştirilmiştir. “Allah, Hz. Muhammed, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin” yazılı bu levhalar İslam âleminin en büyük hat levhaları olarak bilinmektedir. Aynı hattat kubbenin ortasına ise Nur Suresi’nin 35. ayetini yazmıştır.
Ayasofya Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrilmiş ve 1 Şubat 1935’de müze olarak, yerli ve yabancı ziyaretçilere açılmıştır. 1936 tarihli tapu senedine göre, Ayasofya “57 pafta, 57 ada, 7. parselde Fatih Sultan Mehmed Vakfı adına Türbe, Akaret, Muvakkithane ve Medreseden oluşan Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi” adına tapuludur.
AYASOFYA’DA NAMAZ!
İstanbul Ayasofya’nın müzeye dönüşmesinden itibaren birçok insanın üzüldüğü nokta, camiinin artık kullanılamaması. Osmanlı’dan yadigâr bir camide namaz kılınmamasıydı. İstanbul Sultanahmet meydanında yer alan Ayasofya günümüzde binlerce yerli yabancı turisti ağırlıyor. Ancak Ayasofya’nın camiye dönüşmesini isteyenler, aynı Sultanahmet Camii gibi yabancılara yine kucak açabileceğini ama oranın diğer camiler gibi bir hüviyet kazanmasını istiyorlar.
TÜRKİYE- YUNANİSTAN AYASOFYA GERGİNLİĞİ
TRT Diyanet TV Ramazan ayı boyunca Ayasofya'dan 'Bereket Vakti Ayasofya' adlı bir sahur programı yayınlamaya karar verdi. İlk yayının konuğu da Diyanet İşleri başkanı Mehmet Görmez oldu. Program kapsamında her gün Ayasofya'da yapılacak "Kur'an tilaveti" Yunanistan'ı rahatsız etti.
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı'na yakın kaynaklar “Türk devlet televizyon kanalı TRT'nin program yaparak her gün Ayasofya'da Kur'an okunacağı yönündeki açıklaması, başka bir dönemden gelen bir açıklamaya benziyor” değerlendirmesi yapıldı. Haberde, kaynakların “Bu tür hareketler anakronik ve anlaşılamaz hareketlerdir ve dünya kültürel mirasının sembolü olan dinî eserlere yönelik saygı eksikliğini göstermektedir” dediği belirtildi.
Muhalefetteki Yeni Demokrasi de bir açıklama yayınlayarak Ayasofya'nın Ortodoks Hristiyanlar için önemine vurgu yaptı. Ayasofya'nın müze olarak hizmet verdiği de anımsatılan açıklamada, “Bu hareket kışkırtıcı, anlaşılmaz ve dünyanın dört bir yanındaki Ortodokslara karşı saygı eksikliğinin bir göstergesidir; bu da Türkiye'nin Avrupa süreciyle uyuşmamaktadır” denildi.
Nehir Partisi'nden (Potami) yapılan açıklamada ise “Ayasofya'nın kullanımının değiştirilmesi için binlerce imza toplanıyor ve bunun Türkiye'nin resmi olarak düşmanca olarak algıladığı Batı'nın girişimlerine karşı yapılan hamleler olduğuna dair yoğun söylentiler bulunuyor. Bu yönlendirmelerin hedefinde ise 900 yıl boyunca Ortodoksluğun en yüksek kilisesi sayılan, 500 yıl boyunca cami 1934 yılından bu yana ise Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal'in kararıyla müze olarak işleyen bir anıt bulunmaktadır” ifadelerine yer verildi.
Star