Türkiye’miz, seküler emperyalizmin elinde bir oyuncak olmaktan kurtulmak adına önemli bir şansı yakalamıştır bugünlerde.
Evet, batının izin verdiği kadar değil de, kendisinin muhtaç olduğu oranda özgür olmak adına yoluna devam ediyor ülkemiz.
Bu ülkede Aleviler özgür olacak, Kürtler özgür olacak, dindarlar özgür olacak, azınlıklar özgür olacak... Batı istediği için değil, biz öyle istediğimiz için olacak bu gelişmeler.
Rahman ve Rezzak isimlerinin tecellileri nasıl ki, hiçbir canlı, hiçbir ırk ya da hiçbir din arasında ayrım yapmıyor, bunun gibi Rabbimizin Âdil isminin yansımaları da her mahluka hak ettiği ölçüde taksim ediliyor bu dünyada.
Bir avuç toprak içinde yaşayan canlı çeşitliliğine baktığımızda bile dünyanın milyonlarca canlı türünün uyum içinde yaşayabileceği, adaletli ve özgürlükçü fıtri kanunlarla yönetildiğini fark ederiz.
Geçmişe oranla oldukça özgürleştiğimiz bir zaman diliminin içindeyiz. Tanzimat’ın ilanından beri hayal edilen ama bir türlü ele geçirilemeyen, “her alanda terakki” mefkuresinin hayata geçmeye bu kadar yakın olduğunu hiç görmemiştik.
Esma-yı Hüsna üniversitesinde okuyanlara göre, bütün bu olumlu gelişmeler fâni bir kaç şahsın başarıları olmaktan öte, Rabbimizin isim ve sıfatlarının birer tecellisidir.
Ancak Rabbimizin dünya üzerinde yarattığı bu gelişmelere âyinedar olan kullar elbette var. Rabbimiz bu fiillerinde elbette şahıslardan oluşan sebep perdelerini kullanıyor.
Bugünlerde yaşadığımız olumlu gelişmelerin fâili olan hükümetimiz de böyle kudsî bir ayinedarlık vazifesini ifa ediyor.
O halde hükümetimiz Rabbimizin Rahman, Rezzak, Âdil vb. isimlerini yansıttığı ölçüde başarılı olacak demektir.
Türkiye’de yaşayan Müslümanlar olarak ibadet yerlerimizin bizlere geri verilmesini, kapalı olan ibadet mekanlarının ibadete açılmasını istemek elbette hakkımız.
Hükümetimize düşense, bu konuda Rabbimizin “Âdil” ismine parlak bir ayna olmaktır. Yani Müslümanların bu gibi isteklerini yerine getirmektir.
Müslümanlar mabedleri olan Ayasofya’nın ibadete açılmasını istiyor. 80 yıldır bu haklı isteğe hükümet yetkilileri tarafından olumlu bir cevap verilmedi.
Ancak bugün gerçekten ümitliyiz. Çünkü bugün iktidarda bütün dünya Müslümanlarının dertleriyle dertlenen bir hükümet var.
Hükümetimiz dindarlar yanında diğer toplum sınıflarının da hakları konusunda oldukça titiz. Mesela Kürtlerin, Alevilerin hakları konusunda yapılanlar hiç de küçümsenecek çalışmalar değil.
24 Nisan’da Başbakanımız tarafından Ermeniler’e hitaben yayımlanan taziye de, hükümetin “herkes için adalet” arayışının açık bir göstergesi.
Kur’an-ı Kerim ve Siyer derslerinden tutun da Risale-i Nurların devlet eliyle basılmasına kadar pek çok olumlu gelişmeyi yaşadık, yaşıyoruz.
Bir on yıl önce Osmanlı Türkçesinin okullarda seçmeli ders olacağı söylenseydi güler geçerdik. Ama şimdi bu istek hükümetimiz tarafından gerçekleştirildi.
30 Mart seçimleri öncesinde yaşananlar da gösterdi ki, millet hükümete olan güvenini bu samimi çalışmalarından dolayı yitirmedi, yitirmiyor.
O halde şimdi sırada Ayasofya’nın ibadete açılması var. Bediüzzaman Ayasofya’nın ibadete açılması durumunda hükümetin hangi kazanımları elde edeceğini bakın nasıl açıklıyor:
"Nasıl Ezan-ı Muhammediye'nin (A.S.M.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi, öyle de Ayasofya'yı da beşyüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmektir.
Ve âlem-i İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, bu yirmi sene mahkemeler bir muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraetine karar verdikleri Risale-i Nur'un resmen serbestiyetini dindar Demokratlar ilân etmelidirler. Tâ, bu yaraya bir merhem vurmalı.
O vakit âlem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zalimane kabahatı da onlara yüklenmez fikrindeyim." (Emirdağ Lahikası-2, 164)
Anadolu’nun bağrında yetişmiş düşünce ve kültür mimarlarımızın ısrarlı Ayasofya vurgusu boşuna olmasa gerek.
Ayasofya, Türkiye’nin ve İslam dünyasının ilerlemesi önündeki en büyük psikolojik engel olmalı.
Düşünsenize, kendi ülkenizde, İslam’ın payitahtında, kendinize ait 500 küsür yıllık caminizi ibadet amaçlı kullanamıyorsunuz.
Hatta Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerde bile camilerdeki ibadete kimse karışmaz.
Müslüman bir ülkede, Müslümanlar açısından tarihi ve stratejik öneme haiz bir caminin ibadet amaçlı kullanılamıyor oluşu kültürel müstemlekeliğimizin açık bir göstergesi.
Umarız ki Başbakanımız nezaretindeki hükümetimiz bu kültürel izmihlalden milletimizi kurtaracak ve Ayasofya’da ibadetin önünü açacaktır.
Evet Ayasofya, istiklâlimizin ve istikbâlimizin sembolüdür. Ayasofya camiinin ibadete açılmasıyla birlikte küresel güçlerin geleceğimizi çalmak adına kurdukları tuzaklar akim kalacak, buna inanın! (OD)