Taşlar, kayalar toprağın omurgasıdır. Hayat devam ediyorsa, sular altında kalmıyorsak, üzerimize toprak göçmüyorsa, taşlar ve kayaların yiğitliğindendir. Aslında Allah’ın dünyada verdiği en güzel meyvelerinden biridir. En büyük nöbetçidir, yerinden ayrılsa, hayat alt üst olur. Allah’ın, bu sağlam ve görevinde sebatlı memurları, geçmişten bugüne iki kez ağlatılmıştır. Birincisi, put haline getirilen taşların, Kâbe’nin içine konulduktan sonra İlahlaştırılması, ikincisi, fethin sembolü olan Ayasofya’yı ezansız, namazsız bırakılması taşları ağlatmıştır. Evet, tüm taşlar Ayasofya’nın taşlarıyla beraber ağlıyor. Gördüğüm kum taneleri, taşların gözyaşlarını hatırlatıyor.
Taşın, en son erişeceği, vecde geleceği mertebe olan, Allah’a gerçek kulluğun yapıldığı mabet haline gelmesidir. İçinde duaya uzanan ellerdir. Şimdi omuz omuza, yan yana, üst üste gelip, içerisinden yok edilen namaz için, kur’an için ağlıyorlar. Geçmişten günümüze, taşları taş yürekliler ağlattı.
Bizans’ın kasvetini Ayasofya’dan, bir yiğidin camiye çevirmesi dağıtmıştı. Şimdi, eski ihtişamına kavuşması, beş vakit namazın tekbirleriyle, duvarlarının yeniden çınlaması için bir yiğit daha aranıyor. Evet, Ayasofya yiğidini arıyor. Mabetler, yiğitlerin yiğitliğiyle ayakta durur, ibadetle hayat bulur. Ayasofya’ya verilen hediye, elinden geri alınmıştır.
Hiçbir toplumda verilen hediye geri alınmaz ki. Hiç kimse, bu davranışla küçük düşmek istemez ki. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in şanlı Fatihi olan, Sultan Fatih, O’ mabede, içinde harika bir kulluk olan, namazı hediye etmişti. Ola ki, ileride bu hediyeye elinden geri alınırsa diye, alanlara da lanet etmişti.
İsterseniz İstanbul’un fethini hatırlatmak için, 1453 adet, ihtişamlı camiyi Çamlıca ya dikiniz, Ayasofya’nın beş vakit namazsız, Kur’ansız kalmasının vebalini gidermez. Elbette dediğiniz gibi, Sultanahmet’in ve tüm camilerin dolması, çok ama çok önemlidir. Ama Ayasofya, Allah’a beş vakit secde yapılan her camiye, bulunduğu yerden imrenerek, sessiz çığlıklar atıp, saray burnuna gözyaşlarını döküyor. Ayasofya, kendi çocukları tarafından eli ayağı bağlanmış, ruhuna kilit vurularak ihanet görmüş. Ayasofya, taş olmuş ruhları, yürekleri, inadına şimdiki ruhlara, vicdanlara haykırıyor. Ayasofya, ne kadar kirlendiğimizi haykıran, biz olmaktan ne kadar uzaklaştığımızı, hatırlatan tokat. Secdeye kulluğa kapalı Ayasofya, çok şey hatırlatıyor.
Ayasofya, taş yüreklilerin, mabedi cemaatsiz bırakması demek.
Ayasofya tarihi hafızamızın yerine gelmemesi demek.
Ayasofya, ben sizin değilmiyim demek,
Ayasofya, dik durmayı hatırlatan mahzun bekleyiş demek.
Ayasofya, nerden ince ise, oradan kırılsın demek.
Ayasofya sadece bir cami değil. Ayasofya, fetihle beraber sultan Mehmed’in İstanbul’a vurduğu, İslam mühür’ü. Ayasofya sadece cami değil, tüm mabetler adına bir mabedin İslam la şereflenmesi.
Anadolu yakasına bakarken: “Doğudan geldiğiniz. Geliş gayenizi, Peygamberin müjdesi ile şereflendiğinizi unutmayın” diyor. Batıya bakarken de, düşüncelerin, felsefenin İslam la ancak hayat bulacağını hatırlatıyor.
Fatih’in lanetine rağmen, ne için, hangi verilen söz için kapalıdır. Hangi mecburiyet Ayasofya’yı yetim bırakmıştır. Hangi utanç, onun kapalı kalmasından utanç vericidir ki. Elbette, bilinmezleri bilen Allah, çok iyi biliyor. Ama ümidimiz var. Bir yiğit, yiğitlik yaparak Ayasofya’yı tekbir seslerine kavuşturacak. O’ yiğit, üzerimizden Fatihin lanetini çekecek. O’ yiğit, Sultan Fatih’in şahsi manevisinin ve semadaki meleklerin bizleri alkışlamasına sebep olacak. Evet, Ayasofya yiğidini arıyor.