20. yüzyılın düşsel edebiyat yazarlarından olan Arjantinli Jorge Luis Borges bir öyküsünde; aynaların dünyası ile insanların dünyasının bir arada olduğu bir çağda, bir gece ayna halkının ayaklanarak dünyayı işgal edişini anlatır. Çıkan savaşın sonunda, büyü gücünü kullanan Sarı Sultan sayesinde ayna halkı altedilir ve işgalciler aynalara hapsedilip, bundan böyle insanların hareketlerini taklit etmekle cezalandırılır. Artık ayna halkı insanların kölesi ve yansımalarıdır. Ama bir gün gelecek, büyü bozulup ayna halkı da özgürlüğüne kavuşacaktır ve de insanların dünyasını tekrar işgal edecektir.
Yazar Borges günümüzde yaşasaydı ne düşünürdü bilemiyorum. Ancak aynalar dünyasının bugünkü temsilcilerinin TV ekranı, bilgisayar monitoru, sinema perdesi gibi yansıtıcılar olduğunu düşünürsek, bence artık Sarı Sultan’ın büyüsü bozulmuş ve aynalar dünyası, insanlar dünyasına karşı hakimiyeti tekrar eline almıştır.
Günümüzde özellikle TV ile bütün dünyada adeta bir tektipleşme veya herkesleştirme yaşanıyor. Aynalar dünyasında örnek gösterilen tiplere benzeme yarışında ‘herkes’leşiyor aslında insanlar. Eskiden aynalar bizi taklit ederken, şimdi biz aynalar dünyasında sunulan hayatları taklit ediyoruz. Şahısların hayatları ve nasıl yaşamaları gerektikleri TV ekranlarından belirleniyor adeta. Bazı dizilerin yayınlanma saatlerinde sokaklar boşalıyor. İnsanların çoğu aynalar dünyasının karşısında el pençe divan duruyor. Türkiye, dünyada TV izleme oranı açısından en başta gelen ülkelerden biri. Ortalama günde 4 saat TV seyrediyor ülkemiz insanı. Günde 4 saat gecesi gündüzüyle tam tamına yılda 2 ay demektir. Başka bir değişle, bir yılımızın tam 6 ayı günde 8 saat durmaksızın TV seyrederek geçiyor demektir.
İnsan belki de bedeline para ödemediği için, zamanını çok kolay israf eder. Oysa bize verilen en büyük servettir zaman. Zira geçen zamanı bir daha asla geri getiremeyiz. Hergün 4 saat bizi esir alan TV’nin bize kazandırdığı boş gevezeliklerin, manevi kirlerin ve günah izlerinin dışında kaybettirdiği zamanı da hesaba katarsak, zararımızın boyutu daha kolay anlaşılır sanırım. Zira günde 4 saat okumayla yılda en az otuz bin sayfa kitap okunabilir. ‘Okumaya zaman bulamıyorum’ diyenlerin kulakları çınlasın. ‘TV’de dini yayın yapan kanalları seyrediyoruz’ gibi bir cümle de günümüzde bana mantıklı gelmiyor. Zira dini yayın yapmaya çalışan TV’lerin de reklam kuşaklarında veya eğlence programlarında müstehcenliğin ve de tüketimi aşılamanın çok çeşitli örneklerine rastlamamız mümkündür. Dolayısıyla üç birimlik fayda elde etmek adına yüz birimlik zarara girmek hiç de akıl karı olmasa gerek.
Evimizin manevi açıdan temiz olması en az maddi temizliği kadar önemlidir. Ama, evlerimizin maddi temizliği ile çok ilgilenirken, ne yazık ki manevi temizliği için aynı hassasiyeti gösteremiyoruz. Evimiz kirlenmesin diye eve ayakkabı ile girmeyiz, hatta bu temizliğimizle övünürüz ama müstehcenliği adeta normal birşeymiş gibi gösteren ve manevi olarak evimizi çok kirleten TV’nin karşısına bilerek ve isteyerek otururuz. Bence TV masumiyetini çoktan yitirmiştir. Bugünkü kullanımı itibariyle sanki ahiretimizi imha eden bir silahtır. Aynalar dünyasının en tehlikeli üyesidir belki de. TV karşısına kurulan insanlar ebedi hayatlarının imha edildiğinden acaba ne kadar haberdarlar? TV ekranı yerine kainat manzaralarını seyredebilsek çok daha anlamlı olmaz mı hayatımız? Zira bakılması gereken asıl aynalar dünyası, Esma-i Hüsna’nın tecellilerini yansıtan kainat manzaralarıdır.
En azından haftada iki günümüzü TV’siz geçirmek veya TV seyrettiğimiz oranda kitap okumak gibi çözümlerle yavaş yavaş hayatımızdan çıkar belki de TV. Bir hadisinde Peygamber Efendimiz, ‘Dünya tatlı ve çekicidir. Allah onu sizin kullanımınıza verir; sonra da nasıl işler yaptığınıza bakar.’ (Müslim, Zikir: 99.) diye buyuruyor. Bizler televizyonu izlerken melekler de bizi izliyor aslında. TV başında saatlerce kalarak vaktimizi israf ederken, hesap gününde bize ‘Ömrünü nerede geçirdin?’ diye sorulduğunda ne cevap veririz acaba? Dizilerin bölümlerinin ne anlattığıyla mı, yoksa hergün magazinsel bir halde sunulan haberlerle mi cevap vereceğiz bu çok önemli soruya? Hiç vakit kaybetmeden, televizyonun hayatımızdaki yerini sorgulamanın ve de aynalar dünyasının esaretinden kurtulmanın zamanı Sizce de gelmedi mi?