Bütün zamanların en aptalca sorusunu soruyorum dostuma: "Aynaya baktığında kimi görüyorsun?" Sorunun cevabını vermeye kalkmak daha da aptalca olmalı ki. Cevap vermeye yanaşmıyor. Dudak büküp, omuz silkerek: "Elbette ki kendimi..." diyor.
"Beni görecek değilsin ya!" diye teselli ediyorum. "Aynada gördüğünü 'Bu benim işte!' diye tanıyorsan, bunun hiç hesap etmediğin bir bedeli var" diye ekliyorum. Yeniden omuz silkiyor, dudak büküyor. Şaşkın ama umutsuz bir ifade beliriyor yüzünde: "Nasıl yani?"
"Aynaya bakabiliyorsan, 'aynaya bakabilen birisi' olarak varsın demektir. Unutmuş olabilirsin. Buraya, o aynanın karşısına kolay gelmedin. Hatırlatayım. Doğum gününden sadece bir yıl önce aynada görünen bir insan olmak gibi bir beklentin yoktu. Yıllar sonra aynada kendine bakıp 'Bu benim işte!' diyebilmeyi tasarlamış değildin. Üstelik, o sıralar kimseler tarafından var olman beklenmiyordu. Hele de insan olman hiç umulmuyordu. Adın zaten anılmıyordu. Kayda değer bir şey değildin."
"..."
"Bir bak, nereden nereye gelmişsin? Bugün, önüne ayna koyabilen, aynaya baktığında kendini 'insan' olarak tanıyabilen bir insansın. Üstelik yıllardır bu böyle.. Alışmış olabilirsin kendini aynada görmeye. Ama.. Hiç umulmadık bir sonuçla karşı karşıyasın şu anda. Hiç beklenmedik bir zafer bu. Sürprizsin sen sana. Herkesin seni unuttuğu o karanlıkta Biri seni andığı için buradasın. 'Olsan da bir olmasan da bir'din aslında. Hiç doğmasaydın, şimdi arayıp sormayacaktık bile seni. Yokluğuna yanmayacaktık. Aramızda olmayışına üzülemeyecektik. Bir zamanlar, yokluğun varlığına tercih edilebilirdi. Bak şu işe, tam tersi olmuş! Varlığın yokluğuna tercih edilmiş. Hayret! Çok şaşırmalısın, aynada kendini görebildiğine..."
"Sahi ya, hiç düşünmemiştim..."
"Dur, daha bitmedi. Aynada kendi yüzünü değil de, herkesin yüzü gibi bir yüz görebilirdin. Yani gözleri, kaşları, kirpikleri, burnu, ağzı, yanakları, çenesi, dudakları, kulakları ve saçlarıyla robotlar gibi 'prefabrik' bir yüze sahip olabilirdin. Sen yüzüne baktığında herkesin yüzünü görüyor olabilirdin. Herkes yüzüne baktığında senin yüzünü görüyor olabilirdi. Çok özenle yapılmış, çok pahalı araçlar gibi seri numaralarıyla başkalarından ayrılıyor olabilirdin. Yüzün sana 'özel' olmayabilirdi. Çok 'genel' bir yüz şablonu içinde 'sıradan' biri olabilirdin. Oysa, aynaya baktığında 'özel' birini görüyorsun. Kendini! Sana bu özel yüzü veren diyor ki, 'benim güzel kulum, bak seni ne kadar da özel yarattım. Seni kimselere benzetmedim. Kimseleri de sana benzetmem. Bu yüzü senin için sakladım, sadece sana verdim.' Duyabiliyor musun?"
"Aynaya bakınca kendim diye/bildiğim birini görüyorum. Doğru..."
"Sen herkes gibi 'sıradan' bir yüze sahip olsaydın, kimseler seni tanımayacaktı. Seni sevenler herkesi sever gibi sevecekti seni. Sen kimseye aşık olamayacaktın. Herkesin yüzü aynı çünkü. Seni kimse özlemeyecekti. Herkesinki gibi yüzün çünkü. Kimse gidişine de gelişine de aldırış etmeyecekti. Çünkü her yerde senin gibiler olacaktı. Belki de hiç sevmediğim bir katilin yüzüyle karşılaşacaktın aynaya her baktığında. Hepten nefret ettiğin bir zalimin saçlarını tarıyor olacaktın her defasında. Sen zannedilen insanların her yaptığından utanacaktın. Yerin dibine girecektin suçlular ekrana çıktığında. Ne itibarın kalacaktı ne şöhretin. Dahası, her aşamada kimliğini ispatlamak zorunda kalacaktın. 'Yo, yo, o ben değilim!' diye polisten kaçtığını düşünsene. 'Hayır, vallahi o iğrenç işi yapacak biri değilim!' diye yalvardığını hayal etsene en sevdiklerine bile."
"... Ne diyeceğimi bilemiyorum. Acaba barkodlarla mı gezerdik her yerde? Eşimize her akşam seri numaramı göstermek zorunda mı kalırdım?"
"Doğrusu, bu kadarını hayal edemiyorum ama.. Sen yine de benim sorumu bir kez daha cevapla..."
Soruyorum: "Aynaya baktığında kimi görüyorsun?"
"Kendimi görüyorum, çok şükür..."
Omuz silkmek yerine derin bir nefes alıyor bu defa. Dudak bükmektense derin bir minnettarlıkla konuşuyor.