İlahi kanunlar;
-Doğrudan doğruya, gölgesiz, perdesiz,
-Allah’ın birliğinin ve isimlerinin her bir varlıkta ayrı ayrı tecelli etmesinin sırrı (sırr-ı ehadiyet) ile
-Allah’ın her şeyi kuşatan kayıtsız ve sınırsız egemenliği, yaratıcılığı, terbiyesinin(rububiyet-i mutlaka)
-Kesiştiği noktada,
İlâhî hitabın neticesidir.
İşte bu kesişim noktalarının oluşturduğu doğru (sırat-ı müstakim) istikamettir.
Küçük sayılabilecek nokta sapmaların zamanla yapacağı açı, arzulanandan tamamen farklı bir noktaya sürükler insanı…[i]
Tarikatin ve hakikatin en yüksek mertebeleri, şeriatın kısımları hükmüne geçer; yoksa daima vesile ve başlangıç/hazırlık ve hizmetçi hükmündedirler. Neticeleri, şeriatın kesinlik ifade eden naslarıdır. Yani, şeriatın hakikatlerine yetişmek için, tarikat ve hakikat meslekleri, vesile ve hâdim ve basamaklar hükmündedir. Git gide, en yüksek mertebede, şeriatın özünde bulunan asıl manaya ve tarikatın sırrına dönüşürler. O vakitİslam’ın büyük ve yüce hükümlerinin bölümleridirler. Yoksa bazı tasavvufun ehlinin zannettikleri gibi, şeriatı zâhirî bir kabuk, hakikati onun içi ve neticesi ve gayesi tasavvur etmek doğru değildir.
Grafik: 15
Yukarıdaki döngü kazasız ve belasız her tamamlanışında sanki iman yeni bir boyut kazanmakta, kulluk şuuru ve idraki derinleşerek-yücelerek-genişleyerek-incelerek Allah’a biraz daha yaklaşıldığını hissettirmektedir. (Aslında Allah’tan kula bir uzaklık yoktur ama kulun perdeleri kalktıkça ya da inceldikçe kul böyle hissetmektedir)
Ancak her yolda ve yolculukta olduğu gibi bu yolların tehlikeleri vardır. Dikkatli olmayanlar için yoldan çıkmak mukadderdir.
Hepsi bir döngü olarak İslam’ı oluşturan haritamızda başlangıç noktası olan şeriat; Allah’a ibadet eden kullar yetiştirirken, bu kullar gördükleri yanlışlıklara düzeltmek için müdahilolurlar, gerektiğinde mücahitolurlar.
Bugünün yanlış İslam anlayışının bu aşamada ürettiği bağnaz ve dini motifli teröristler ile halifelik iddiasında bulunanlar ise geri dönüşüm kutusuna atılmaktadırlar. Tekrar İslam halkasına girip giremeyecekleri ise tutumlarındaki değişime ve tekrar bir hidayet ile nasiplenmelerine bağlıdır.
İslam’ın birinci merhalesindeki Müslüman aşka duçar olup, Allah’a kavuşma arzusu ile bir arayışa girebilir. İlahi feyzi tatmak ve mana hakikatlerini müşahedeetmek üzere girilen zikri tarikatlarda ise Allah’ın merhametine güvenin yanlış anlaşılmasından kaynaklanan lakaytlık, manevi sarhoşluğunkuşattığımeczupluk, her iyinin taklidinin olması gibi sahte şeyhlerin çıkması da hem bunları hem de bağlılarını geri dönüşüm kutusuna göndermektedir.
Aşk ile varlık zannından kurtulup mahviyete düşen talip, “akıl o akıl ola ki”ye yaklaşır; hakikatte var olanı bildiği gibi her şeyin hakikatini de anlar, âlimolur; hayrın ve şerrin Allah’tan olduğunu görürcesine idrak eder. Bu idrak ise ona daha makuldavranışı kazandırır. Bu yolun kazazedeleri ise ukalalık hastalığına tutulurken, bazen şekil değiştirmiş cemaat önderleri ortaya çıkabilir.
İdrakinin yanı sıra feraseti gelişmeye başlayan mana yolcusu, Allah’ı daha iyi anlamaya, tanımaya, bilmeye başlar, makbulkul olur, Ariflik kulvarında ilerler. Mana yolculuğunun bu marifetnoktasında nefesi az gelenler ise kerameti kendinden menkul zannedereknasiplerini ve nimetlerini alıp manevi yolculuklarına son verirler.
Bu aşamayı da geçen talip, gerçek bir müminolmuş, tam bir dengeye ve huzura kavuşmuştur. Kulluğunu tam idrak ile beşeriyet ve insaniyet merdivenlerini tırmanan ve dahi şefkattimsali haline gelen talip; acziyetini, mahviyetini, muhtaçlığınıde bilerek/hissederekÂdemiyet kapısında bekler.
Döndükçe hızlanan bu verimli döngü her seferinde farklı aşamaların daha iyi anlaşılmasına ve yaşanmasına yol açar. “Bir günü bir gününe eşit olan zarardadır” emri fermanınca, gününü gününden iyi etmek için tefekküre dalarve bu derin/manalı düşünmenin semerelerini hal ve tavra dönüştürmenin tatlı bir telaşını yaşar.
Evet, şeriat-tarikat-hakikat-marifetininsanların sınıflarına göre gelişmeleri, manevi açılmaları/açılımları ayrı ayrıdır. Ancak, sıradan insanlara göre şeraitin görünür yüzünü esası zannedip, seçkinlere açılmış olan şeriatın mertebesini hakikat ve tarikat olarak isimlendirmek yanlıştır. Şeriat-tarikat-hakikat-marifetin bütün tabakalara, sınıflara bakacak mertebeleri, dereceleri vardır.
İşte bu sırra binaendir ki, tarikat ve hakikat ehli manen ilerledikçe şeriatın esaslarına, özüne karşı cezp edilmeleri, çekilmeleri, arzu ve istekleri, iştiyakları, uymaları artar. En küçük bir Sünnet-i Seniyyeyi en büyük bir maksat gibi kabul edip ona uymaya çalışırlar, onu taklit ederler. Çünkü vahiy ne kadar ilhamdan yüksek ise, vahyin meyvesi şeriatın âdâplar da ilhamın meyvesi olan tarikat âdâbındano derece yüksek ve önemlidir. Onun için, tarikatın en önemli esası, Hz. Muhammed'in (a.s.m.) yüce sünnetine; yüksek hal, söz vetavırlarına uygun davranmaktır.
Bu yazı Telvihat Risalesinin 7. Açıklamasının 1. nüktesinden hareketle ve ilhamla kaleme alınmıştır.
[i] “Karanlık Noktada Beyaz Evren”. Metanet Aziz Ali Yeva.