Risale Haber-Haber Merkezi
Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler, tartışılacak bir tanımı köşesine taşıdı. "Din yorgunu gençler!" başlıklı yazısında bu tanımı genç bir sosyolog ve akademisyenden duyduğunu belirten Böhürler, "Hem de bizim camianın içinde yetişmiş, yaklaşık dokuz yıldır gençlerle özellikle de zor denilen gençlerle çalışan bir araştırmacıdan duydum" dedi.
“Muhafazakâr kesim” olarak çocuklarımızı “din yorgunu” yaptık derken verdiği örnekleri dinlerken; üst akıl, büyük resim gibi tanımlara takılıp elimizden akıp gidenleri görmemişiz duygusuna kapıldım" diyen Böhürler, "Bu kavramı öyle olaya başka mahalleden bakan, dışarıdan birinden duysam bakışım farklı olurdu elbette. Ama bunları anlatan içimizde yetişmiş, bu mahallenin babalarını da annelerini ve çocuklarını iyi tanıyan bir akademisyendi. Onu dinlerken kendimize odaklanmaktan gençlere ne kadar da gözlerimizi kapattığımızı, bizce olması gerekenlerden ibaret bir kalıba onları oturtmaya çalışarak ne kadar yorulduğumuzu ve de yorduğumuzu fark ettim" şeklinde yazdı.
Dindar kesimin çocuklarında oluşturduğu ruh haline şahit olduğu için bu kanaatin pekiştiğine dikkat çeken Böhürler, 70 ve 80'li yılların ortamında büyüyen anne-babaların ruh haline vurgu yaptı:
"Bugünün ebeveynleri olan bizim kuşak 70-80’li yıllarda gençliğini geçirmiş ya da daha öncesinde… İnançlarını yaşamak için mücadeleler vermiş… İdeolojilerin hâkim olduğu dönemin içinde, tek tip bir ideolojik şartlanmanın tezgâhında ama buna reaksiyon duyarak gelişmiş… Henüz ışığın parçacıklı yapısının, fuzzy mantığın, atom altı parçaların, quarkların pek de konuşulmadığı dönemlerde zihin dünyaları şekillenmiş.
Doğrular tek, yanlışlar tek. Teknoloji bile siyah beyaz... Din de toplumun aşağı tabakalarına layık görülen bir sınıfsal tanım içine hapsedilmiş. Bizim kuşak bu çemberlerin hepsini birden dava iştiyakıyla kırmaya çalışmış ve başarmış da! Ayrıca dönemin gencinin bu bariyerleri aşmaya çalışmak ve kendi benliğini bulmak için idealist olmaktan başka şansı da yokmuş. Bir davası var, mefkûresi var, düşmanları var. Bugün ise hak-batıl tanımları aynı kalsa da tüm bu parametreler değişmiş. Bizim çocuklarımız bu değişen parametrelerin içinde büyüyor. Parçalı gerçeklik diyorlar çağın kavramı “Post truth” için…
Doç. Dr. Ömer Miraç; bu koşullarda yetişmiş babaların, annelerin ve öğretmenlerin çocuklardan beklentileri çok fazla olduğu için onlara çok fazla dini yükleme yaptıkları kanaatinde. Oysa bugünün gencinin mücadele ettiği, aşmaya çalıştığı çemberleri bambaşka. Dava adamı olmak istese de bu kavram artık o dönemki bağlamını yitirmiş… İlla ki ondan Necip Fazıl–Sezai Karakoç okuması bekleniyor. Muhafazakâr camiada kitap hediyesi denince akla Sezai Karakoç geliyor. Kaç genç bu kitapların kapağını açıyor bakmak lazım.
Bu yüklemeler karşılık bulmayınca çatışma artıyor, bu da gençleri riskli birçok alana itiyor. Bu gençlerle çalışırken bana gelip “Hocam Allah’a iman edenin psikolojik sorunları olmaz" diyen çok baba olmuştur. Ya da “İnsan Kur’ân okursa psikolojik sorunları olmaz” diyen... Hayretle yüzüne bakışımdan zahir… “Yok yok hiç sayıları az değil böyle düşünenlerin. ‘Allah varken gençleri psikologlara yönlendiriyorsunuz’ diye kızanlar var… ”