Az zamanda çok hizmet yapılabilir mi?
Niçin yapılmasın! İlim ve teknolojinin geliştiği bir dönemde eskiden aylarca, yıllarca yapılabilen işlerin bir günde kolayca yapılabildiğini görüyoruz.
Aynı başarı niçin iman ve Kur’ân hizmetinde elde edilmesin?
İşte böylesine bir başarıyı elde edenlerden biri de bizzat Bediüzzaman Hazretlerinin “Nurlara az zamanda çok hizmet” ettiğini1, gayretleri sebebiyle birinci saftaki haslar içine girmeye hak kazandığını söylediği, “Demek ihlâsı tamdır ki, az bir zamanda çok zaman işini gördü”2 dediği Safranbolulu bir iman fedâîsi.
Mustafa Osman bu. Üstadın Safranbolu bahadırı, fedakâr,3 İnebolulu Nazif sadakatinde ve alâkasında,4 “ikinci bir Hüsrev”5 “muhlis, metin kardeşimiz,”6 Nurun kahramanlarından7 diye nitelediği bir kahraman…
Mustafa Osman’ın önemli ve büyük hizmetleri var. Bediüzzaman, onun Karabük gibi fabrikalar şehrinde bulunan yüzer genç ve işçilerde Nurların fütuhat yapacağını bildirmesini ehemmiyetli bir müjde telakki eder.8
Ayrıca onun Mustafa Oruç ve Mustafa Sungur gibi iki namdaş ve Nur hizmetinde pek ciddî arkadaş bulduğunu, bunun onun sadakat ve muvaffakiyetinin bir kerameti hükmünde olduğunu belirtir. Başka bir mektubunda da bu hizmetin iki kanat şeklinde yürütüldüğünü anlatır: “Hakikaten Mustafa Osman, ehemmiyetli ve çok gayretli iki cenah buldu. Nazif’in, Salahaddin’i ve İbrahim’i gibi, muallim Ahmed Fuad’ı ve darü’l-fünundaki Mustafa Oruç’u bulmuş; o iki cenahla, İnşaallah Nur hizmetinde çok iş görecek”9 der.
Onun o havali için büyük bir mutluluk vesilesi olduğunu, “Hakikaten merhum Hasan Feyzi gibi az zamanda çok hizmet eden ve Nurlara karşı pek çok ciddî alâkadar olan Mustafa Osman’ın, hizmetinin makbuliyetine bir delil olarak, Hasan Feyzi’nin ve onun ruhlarında ve sadakatlerinde iki muallim olan Ahmed Fuad ve Mustafa Sungur ve iki yüksek talebe olan Mustafa Oruç ve Rahmi’yi bulması ve Risâle-i Nur’un o kuvvetli ellerle hizmetine çalışması, o havali için büyük bir saadettir”10 diye anlatır.
Üstad yazdığı bir mektubu vesilesiyle onun fedâkârlığı ve sadakatini anlatırken de şöyle der: “Safranbolu bahadırı fedâkâr Mustafa Osman’ın buradaki şakirtlere gönderdiği güzel mektubu okudum. Bu zat dahi Hasan Feyzi gibi fevkalâde sadakatini ve hüsn-ü zannını edibane yazmış, fakat Risâle-i Nur’un şahs-ı manevîsi yerine bana haddimden çok ziyade makam vermiş. Üstadını, kendi parlak aynasında çok parlak görmüş. Ben de onun o hüsn-ü zannını bir manevî duâ yerinde kabul ettim. Hem onun, hem on seneden beri Risâle-i Nur’a çalışmış gibi haslar dairesinde bulunan Mustafa Osman’ın, hem civarındaki kardeşlerimizin bayramlarını tebrik ederiz.”11
İşte Nurlar böylesine saff-ı evveller sayesinde bugünlere gelmiş.
Dipnotlar: 1. Emirdağ Lâhikası, s. 150, 162. 2. A.g.e. s. 63. 3. A.g.e., s. 85. 4. A.g.e. s. 163. 5. A.g.e. s. 299. 6. A.g.e. s. 83. 7. A.g.e. s. 211. 8. A.g.e. s. 197. 9. A.g.e. s. 211. 10. A.g.e. S. 170. 11. A.g.e. s. 85.
Yeni Asya