Her ne kadar anneler ve babalar günü, doğum günü ve benzeri günler batı dünyasının bize aktarmış olduğu görenekler olmasına rağmen uzun zamandır çocukluğumdan beri anneler gününü ülke olarak yâd ederiz. Sanırım 20 yılı aşkın bir süredir de babalar günü kutlanıyor. Aslında batı geleneğinden bize belki tüketim alışkanlığını artırmak amacıyla aşılanmış bir adet olarak geçmiştir. Neticede yılda bir defa da olsa ana ve babalarımızı hatırlamak yine kayda değer bir davranıştır. Aslında insanoğlunun her an ve gününde valideynlerini hatırlaması ve hürmet etmesi, sadece bu güne mahsus olmaması gerekir. Ana baba hukuku hiçbir zaman ödenemez bir haktır, onlara ne kadar hürmet etsek yine azdır, çünkü onlar bizim sebeb-i varlığımızdır.
Ana ve baba hukuku hakkında yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim İsra süresi 23-24. Ayetlerinde mealen “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "of!" bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et” buyurmaktadır.
Asrın mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursi ise Mektubat adlı eserinin 21. Mektubunda bu konu hakkında şunları dile getirmektedir:
"Ey hanesinde ihtiyar bir vâlide veya pederi veya akrabasından veya iman kardeşlerinden bir amel-mânde (iş görmez durumda olan) veya âciz, alîl bir şahıs bulunan gafil!. Evet dünyada en yüksek hakikat, peder ve vâlidelerin evlâdlarına karşı şefkatleridir ve en âlî hukuk dahi, onların o şefkatlerine mukabil hürmet haklarıdır. Çünki, onlar, hayatlarını kemal-i lezzetle evlâdlarının hayatı için feda edip sarfediyorlar. Öyle ise, insaniyeti sukut etmemiş ve canavara inkılab etmemiş her bir veled o muhterem, sadık, fedakâr dostlara hâlisane hürmet ve samimane hizmet ve rızalarını tahsil ve kalblerini hoşnud etmektir. Amca ve hala, peder hükmündedir; teyze ve dayı, ana hükmündedir. İşte o mübarek ihtiyarların vücudlarını istiskal edip (hor görüp) ölümlerini arzu etmek, ne kadar vicdansızlık ve ne kadar alçaklıktır bil, ayıl! Evet hayatını senin hayatına feda edenin zeval-i hayatını arzu etmek, ne kadar çirkin bir zulüm, bir vicdansızlık olduğunu anla!
Ey derd-i maişetle mübtela olan insan! Bil ki senin hanendeki bereket direği ve rahmet vesilesi ve musibet dafiası hanendeki o istiskal ettiğin ihtiyar veya kör akrabandır. Sakın deme: "Maişetim (geçimim) dardır, idare edemiyorum."Çünki onların yüzünden gelen bereket olmasaydı, elbette senin dıyk-ı maişetin (geçim sıkıntın) daha ziyade olacaktı. Evet kâinatın şehadetiyle, nihayet derecede Rahman, Rahîm ve Latîf ve Kerim olan Hâlık-ı Zülcelali Vel'ikram, çocukları dünyaya gönderdiği vakit, arkalarından rızıklarını gayet latîf bir surette gönderip ve memeler musluğundan ağızlarına akıttığı gibi; çocuk hükmüne gelen ve çocuklardan daha ziyade merhamete lâyık ve şefkate muhtaç olan ihtiyarların rızıklarını dahi, bereket suretinde gönderir. Onların iaşelerini, tama'kâr ve bahil (tamah ve cimri) insanlara yükletmez. Mahlukatın en mükerremi olan insan ve insanların en mükemmeli olan ehl-i iman ve ehl-i imanın en ziyade hürmet ve merhamete şâyan (yakışır) aceze, alîl ihtiyareler ve alîl ihtiyarların içinde şefkat ve hizmet ve muhabbete en ziyade lâyık ve müstahak bulunan akrabalar ve akrabaların içinde dahi en hakikî dost ve en sadık muhib olan peder ve vâlide, ihtiyarlık halinde bir hanede bulunsa, ne derece vesile-i bereket ve vasıta-i rahmet ve "Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasa idi, belalar sel gibi üstünüze dökülecekti" sırrıyla ne derece sebeb-i def'-i musibet olduklarını sen kıyas eyle.
"İşte ey insan! Aklını başına al. Eğer sen ölmezsen, ihtiyar olacaksın, "Her amel kendi cinsinden bir şeyle karşılık görür" sırrıyla, sen vâlideynine hürmet etmezsen, senin evlâdın dahi sana hizmet etmeyecektir. Eğer âhiretini seversen, işte sana mühim bir define; onlara hizmet et, rızalarını tahsil eyle. Eğer dünyayı seversen, yine onları memnun et ki, onların yüzünden hayatın rahatlı ve rızkın bereketli geçsin. Yoksa onları istiskal etmek, ölümlerini temenni etmek ve onların nazik ve seriü't-teessür kalplerini rencide etmek ile "o dünyada da ahirette de ziyana uğramıştır, Hac, suresi, 11) sırrına mazhar olursun. Eğer rahmet-i Rahman istersen, o Rahman'ın vedialarına ve senin hanendeki emanetlerine rahmet et." (Mektubat, 21. Mektup, Risale-i Nur Külliyatı)
Cenab-ı Allah cümlemizi valide ve pederlerine hürmette kusur etmeyen, onların duasını alarak hanesinin bereket vesilesi olmasına sebep olan, onların gönüllerini hoşnut eden, rızasını alan kullarından eylesin. Amin.