Namaz kahramanlarından gelen mesajlar...
Ben 18 yaşında, üniversiteye hazırlanan bir kızım. Sizi Sabah Namazına Nasıl Kalkılır? adlı kitabınızla tanıdım. Çalışmanızı ve namaz konusundaki hizmetinizi çok başarılı buldum. Gerçekten inanılmaz güzel ele almışsınız bu önemli konuyu.
Kitabınızdaki çoğu cümleler, şu günah dolu “kulluğuma” balyoz gibi indi, sanki nefsime hitap etmişsiniz.
Birçok kişiye örnek olması dileğiyle, namaza nasıl başladığımı anlatmak istiyorum izninizle:
İlâhiyat mezunu, din dersi öğretmeni bir babam var. Hamd olsun ki ondan çok şey öğrendim ve daha çok şey öğreneceğim, Mevlâm babamı bize bağışlarsa.
Babamın 10 senedir “şeker-yüksek tansiyon-böbrek yetmezliği” hastalığı var; bir de diyalize giriyor. Ama bir kere bile hâlinden şikâyet ettiğini duymadım. Altı ay önce ayağı kangren oldu. Ayağının kesilmesini bile:
– Cennete bir ayak gönderdim kızım, diye yorumladı. Her yönüyle örnek aldığım bir insan. Doğru olanı, yapılması gerekeni öğretip gerisini bana bırakır. Namaz şuuruna erişim de babamın sayesinde oldu.
Ben 12 yaşındayken namaza başladım. Bir sene kadar devamlı kıldım, ama sonra büyük bir sorumsuzlukla namazı bıraktım. Demek ki daha kulluk sırrına erememişim.
O sıralar babamın ayak başparmağında büyük bir yara çıkmıştı, üzerine basmakta güçlük çekiyordu. Ben de o akşam namaz kılmadan yatmıştım. Babam koltuk değnekli olduğu hâlde abdest aldı, geldi yanımda namaza durdu. Ben:
– Kesin oturarak kılar, diye düşündüm; çünkü dengede durması mümkün değildi. Ama yanılmıştım, babam ayakta durdu namaza. Hep derdi zaten:
– Kıyam sevabını almadan namazı bitirmeyin.
Bir görseydiniz hocam, öyle ıztırap çekiyordu ki... Gözünden yaş geliyordu acıdan; ama o buna göğüs geriyordu. Öyle bir secdeye gidişi vardı ki ayağını sağa doğru zoraki uzatıp zorluklar içinde secde etti Rabbine. Hâlbuki benim gibi ihmalkâr insanlar, başı ağrısa oturarak kılar namazı.
O an kendimden o kadar çok utandım ki isyan ettim nefsime ve şuursuzluğuma. Ne kadar da çok güveniyordum gençliğime. Babam, benim kül tutmuş iman ateşime bir yel olmuştu:
– Bak ben bu hâlimle kılıyorum, sana ne oluyor, dercesine. Bir balyoz oldu o namaz benim şu üşengeç nefsime. Hüngür hüngür ağlamaya başladım ve abdest alıp namaza durdum. Nasıl Rabbimin “Gel kulum.” deyişini beş vakit geri çevirmiştim? Nasıl uykudan hayırlı olan sabah namazını defalarca kaçırmıştım? Allah’ım, ben ne kadar çok günah işlemişim.
Bir de size teheccüt namazıyla ilgili yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum. Gittiğim bir sohbette:
– Teheccüt namazı kılarken, Allahü Teâlâ o kişinin üzerine nurunu yağdırır, diye duymuştum. Büyük bir huzurla teheccüt namazına kalktım bir gece. Allah şahidim olsun ki namaza durduğum andan itibaren üzerime bir nurun yağdığını, ışıl ışıl serpildiğini hissettim. O namazı bitirmek istemedim âdeta.
Rabbim, bu ne güzel bir lütuftu, benim gibi hodbin, günahkâr bir kulunu nasıl da şereflendirmiştin. Senin kapını tıklayana kucak açan Allah’ım. Şükürler olsun Sana ki bize bu mübarek namazı hediye gön-derdin.
Sabah okula gittim. Nafile namazı olduğundan kimseye bu olaydan bahsetmedim, ama bir arkadaşım dikkatimi çekti. Sürekli bana bakıyordu.
– Bugün sana bakmaya doyamıyorum, sanki nur yağmış yüzüne, dedi. O anda namaz kıldığım aklıma gelmemişti.
– O, senin güzel görüşündendir, diyerek geçiştirdim. Buna benzer sözleri üç kişiden daha işittim o gün. Eve geldim, bu kez ağabeyim:
– Kız bugün suratında ayrı bir güzellik var, demez mi? İşte o zaman geldi aklıma teheccüt namazım.
Şu günahla kararan yüzüm nasıl olur da nurlu gözükürdü? Nefsimden Allah’a sığınırım; asla benden değildi, gencin ibadetine gülüm-seyerek bakan Rabbimdendi o nur.
Kendim ve babam için dua istiyorum hocam.
(Rukiye Arslan)