Ağaç çiçeğinde kökünün rüyasını görürmüş. Peki çiçek yok, yaprak yok, dal yok hatta gövde bile yoksa, sadece kök kalmışsa ağaç, ne görecektir? O zaman da ağaç, kökünün rüyasını toprakta, suda, havada ve güneşte görecek demektir. Çiçek, meyveye yani kökün rüyasına en yakın noktadır.
Gövdesi kesilmiş ağaçta rüyaya en yakın nokta neresidir?
Kökün toprak altında kol attığı her toprak üstü o nokta olabilir. Ama yine de en yakın nokta kesilen gövde merkeziyle toprağa salınan ana kök arasındaki noktalar olabilir, rüyaya en yakın nokta.
Uzun bir kış uykusuna yatan ağaç baharda uyanmak için gerinmeye başlar. Uyku zilleri (cemreler) birer birer çalar ve çiçekler açar. Sıvama çiçek ve yapraklarla donanan ağaçlar uyanışa geçmiştir. Yaz, uzun bir rüya yorumudur. Sonbaharsa, rüyaların gerçekleşimidir.
Millet ve medeniyet ağaçlarının da uyku ve yeniden uyanış dönemleri olur. Hatta ölüm ve yeniden diriliş dönemlerinin de olduğu gibi.
İslam medeniyetinin en önemli gerçekleşimi olan Osmanlı devlet ve müslüman millet yapısı, Batılılar tarafından taarruza uğrayıp yıkıldı. Gövde parçalanıp üç kıtaya dağıtıldı. Batılılar onu tamamen yok ettiklerine inanmadılar. Tekrar dirilmesin diye bütün parçalarını kontrol altına aldılar. Bonsai bitkileri gibi sürekli kök-dal ve yaprak budamalarına devam ettiler.
Ama unuttukları veya hesap dışı bıraktıkları bir şey vardı: Birinci Dünya savaşı sonrasında sınırlar çizilip İslam coğrafyasında kurulan bonsai devletçikler, Batının ve Amerika'nın kontrolünde İslam dışı bir hayata mahkum edilince, asıl damar çelikleme üretim gibi yer altına girdi. Çileli yer altı hayatı filizler vermeye, yeniden dal budak salmaya, çiçeklenmeye devam etti. Batı kontrollü hayatın hemen yanıbaşında sürgün vermeye devam eden asıl damarlar, şimdilerde Bonsai çanaklarını zorluyor. Bonsai devletçikler ve topluluklar gömlek değiştirmeye mecbur ediliyor. İlahi kanun tabiatta hükmünü nasıl yürütüyorsa, toplumda da beşerin iradesine rağmen hükmünü öylece icra ediyor.
Allah zalimleri hemen cezalandırmıyor. Mühlet veriyor, imkân tanıyor; kendine dönen, tövbekâr olan, aslını bulan kulların dualarına cevap olarak zalimleri bertaraf ediyor. Kendine gönül veren, el açan kullarına da güç-kuvvet veriyor, imkânlar verip yollar açıyor, zaferlerle mükâfatlandırıyor.
Cihan harplerinin sarstığı İslam ülkeleri, islam zümreleri, korunma ve savunma refleksleriyle bir vücudun organları gibi bir araya geldiler. Müdafaa cemiyetleri kurdular, kongreler düzenlediler, kararlar aldılar. Batılıların güdümünde kurulan gölge kongre ve cemiyetler, asılların yerini alıp onları tasfiye edince, aldatıp çaresiz bırakınca, asıllar yer altlarına çekildiler ama yok olmadılar. Çok farklı faaliyet şekilleriyle varlıklarını devam ettirdiler. Merkez-taşra irtibatlarını hep devam ettirdiler. Her zümre kendi ikliminde görevine devam etti. Kendilerine has eğitim ve öğretim yollarıyla köklerinin çiçeklerini verdiler. Sabırla meyvelerini beklediler.
Hindistan, Mısır, Türkiye ve Horasan illeri dört ana damar, dört ana köktü. Bu kökler arasında irtibat hiç kesilmedi. Bunlar arasında kan akışı, beslenme devam etti. Şahdamarlarında tomurcuklanmalar hep yaşandı. Büyük baharlar ve büyük yazlara doğru karşılıklı cemreler gibi hep birbirlerine açıldılar. Kitap kitap, dergi dergi açıldılar birbirlerine. Mekke Mekke, Medine Medine buluştular birbirleriyle. Güneşler gibi doğdular, birbirlerinin ruh semalarında. Havaları, suları, toprakları karşılıklı beslendi, ısındı hep.
Anadolu'da Risaleler, Hak Dini Kur'an Dili ne ise, Mısır'da Risaleler ve Fizılal-ı Kur'an odur. Anadolu'da Nasrullah Camiindeki vaaz ne ise, Şam'daki Hutbe-i Şamiye odur. Anadolu'da Tasavvufi Ahlak, Hakkın Sesleri ne ise Pakistan'da Tefhimü'l-Kur'an, Esrar ü Hodi, Peyam-ı Meşrık odur. Bu hayati kutupları, beslenme damarlarını çoğaltmak mümkün.
Gün meyve günüdür. Tarihin kış kutbu son buluyor. Toprak alabildiğine kabarıyor. Cemreler birbiri ardına düşüyor. Karlar eriyor, sel ve toprak kaymaları oluşun tabiatında var. Her doğum sancılı, acılı olur. Ana, ızdıraplar içinde, kan-ter-gözyaşı içinde doğuma durur. Aileyi tedirginlik dolu bir sevinç kuşatır. Doğum gerçekleşir.
Toplumların anarahminde düşük yapma riski, ölü doğum ihtimali, toplumun ruh gücüyle orantılıdır. Toplumda birlik-beraberlik, iman-güven-teslimiyet-itaat ruhu ne kadar sağlamsa sağlıklı doğum yapma ihtimali de o nisbette yüksektir.
Öz vatanlarında üvey evlat hatta düşman durumuna düşürülmüş, öyle muamele görmüş olanlar, kendilerine kurulan bölme ve parçalama tuzaklarından korunmuş ve köklerinin asıl temsilcileri olmaya devam etmiş ruhlar, Allah'ın lütfuyla kaybettikleri her şeye yeniden kavuşurlar. Bunu adına siz yeniden diriliş, uyanış, ne derseniz deyin. Bugün dünyada İslam ülkelerinde yaşanan ve dünyanın diğer ülkelerine de ulaşan diriliş, böyle bir diriliştir.
Yeni Şafak