Yeryüzündeki bitkilerin, sonbaharın ardından gelen soğuk kış mevsimindeki hazin halleri ve baharda yeniden canlanarak hayata dönmeleri, gayet kati bir surette, bir mutlak kudret sahibi ve zenginliği kâinata yayılmış, her tarafta kendi vahdaniyetini, hükümranlığını ilan eden yüce Allah’ın kudret ve rahmetine aynalık ederler. Kendilerinin muhteşem bir kudret sahibi yaratıcının eserleri olduklarını hal lisanlarıyla haykırırlar.
Baharda her türlü bitkinin sergilendiği, İlâhi sanatın seyran yeri olan bu mevsimini sevmekle, o baharın sonbahara dönüşmesinin ardından bir lezzet kaybı olamaz. Çünkü baharın, süslenmiş bir mektup gibi gösterdiği manaları her zaman görebilirsiniz. Kendisi kaybolmakla, kaynağı kendinde olan sahibinin tekrar göndereceği ve tazelendireceği muhakkak ve kesindir. O bakımdan Yaratıcısının adına sevmeye değer. O muhabbet içindeki lezzette, elem ve üzüntüye asla yer yoktur. Kendisi gitse, tohumu bakidir. Elbette bir sahibi var ki, her yıl o bahar mevsimi bize tekrar tekrar adeta bir resmigeçit gibi vagon vagon yeniden gönderiyor.
Nasıl ki, güneşe karşı akan bir nehrin yüzünde kabarcıklar parlar, giderler. Yerine gelenlerin aynı parlamayı gösterip, grup grup arkasında parlayıp, sönüp gitmeleriyle, daimî bir güneşin devamlı olan varlığına delâlet ederler. Öyle de, şu değişen mevcudatın hayat ve ölümle yenilenmeleri ve yeniden canlanmaları ebedi bir canlının beka ve devamına şahitlik etmektedir.
Harika tablolar yapan, marifetli ve sanatında usta bir ressam düşünün ki, yaptığı bu harika tabloları bir depoya saklasa ve onları hiç kimseye göstermezse, o harika tabloların hiçbir değeri olabilir mi? Demek ki o ressam, öncelikle kendi yaptığı tabloları kendisi de beğenmemiştir. Eğer önce kendisi beğenirse, başkalarının da beğenmesini de ister, onları teşhir eder, sergiler, insanların beğenisine sunar.
İşte bu kâinat ağacını yaratan yüce Zat olan Halık-ı Zülcelâl, ilim ve sanatını ve marifetinin eseri olan bu kâinatı mükemmel ve kusursuz yaratmış, önce kendisi sevmiş, sonra yarattığı harika eserleri sevecek ve takdir edecek akıl ruh ve şuur sahibi insanları yaratmış. İnsanlara sevme duygusu vererek sanatını beğendirmek ve takdir ettirmek istemiştir. Yani kendisini sevecek ve O’na kalben bağlanacak bir muhabbet hissini “ vermek istemeseydi, istemek vermezdi” sırrıyla, insanın özü ve esası olan kalbine yerleştirmiştir.
Hem baharı, Cenab-ı Hakk'ın nurani isimlerinin en lâtif, en güzel nakışlarının sergilendiği bir sayfa ve yaratıcının antika sanatı olduğunu bilerek, Halık-ı Rahim adına sevmek, aynı zamanda tefekkür etmeye fırsat olması dolayısıyla, ayrıca müspet bir ibadet hükmündedir.