Hayat serüvenini nasıl noktalayacağımızı bilmiyoruz.
Bu bilgisizlik, bir bakıma metafizik yanımızı besleyen en önemli dinamiklerden biri. Hangimiz, ne zaman, nerede ve nasıl can verecek meçhulümüz. İyi ki de öyle. Gaflete, nefsin uluorta ve sonu gelmez isteklerine, taleplerine, hırslarına, ihtiraslarına vurulan darbe; beşeri hazları, süfli zevkleri, fani sahiplenmeleri acılaştıran, minimize eden, sıfırlayan inzar yüklü bir müdahale elbette bizim çok yönlü hayrımıza. Yine de insanız, nisyanın çocuklarıyız. Yine de beşeriz, şaşmak, şaşırmak ihtimalinin tam ortasındayız.
Korkulu, sıkıntılı, dar, çaresiz, bitkin anlarımızın her nefesine içirdiğimiz, o samimi, içten, yürekten dualarımız, niyazlarımız, yakarış ve yalvarışlarımız, güvenli, sürurlu, bolluk ve refah dolu vakitlerimizde bize ne kadar süre daha eşlik edebiliyorsa; manevi coşkunluklarımızın bir bir bizi terk etmeleri sonucu döndüğümüz normal halde ne nispette sabit, değişmez dini ve ahlaki prensiplere aktif bağlılığımız kalıcı olabiliyorsa, şuurumuz o oranda açık ve bizler inzar yüklü bu müdahalenin olumlu sonuçlarından o oranda nasipliyiz demektir. Durum ne ölçüde aksiyse, netice de o nispette aksidir.
Gelin, hayat serüvenimizi en hayırlı sonuçla tamamlamaya ahdedelim. Söz verelim kendi kendimize, halifenin şanımızı şahit tutarak söz verelim, bize bir vedia, bir emanet olarak verilen maddi manevi bütün mahiyetimizi, daima bize bu mahiyeti bahşedenin yolunda, O'nun izni, emri, muradı ve meşieti doğrultusunda kullanacağımıza söz verelim.
Melekleri de şahit tutalım bu bezmimize. Yardımını isteyelim Rabbimizin, sözümüzde bizleri sadık eylemesi için. Tövbe nasibimizi kesmesin diye dil dökelim, yalvaralım O'na, her türlü sürçmelerimizin, düşmelerimizin ardından. Dine gelen musibetlerin bütününden koruması temennisiyle, el açıp yalvaralım o kendisi gibi, rahmeti de mağfireti de affı da bağışlaması da sonsuz olan Yüce Yaratan'ımıza. Öyle bir dönüşle döndürsün ki bizi kendine, bir başka dönüş bilmeyelim bir daha. Öyle bir tövbe ile tövbe ettirsin ki bize, günah zulmeti uğramasın bir daha lütfüyle ağarmış ufkumuza.
Kendisini gösteren işaretlere agâh eylesin bizi; tasdik ettirsin benliğimize, O'nu tanıtan, O'nu anlatan delilleri. Kalbimizi nurlandırsın marifetinin nuruyla. Gönlümüzü mamur kılsın muhabbetinin aşkıyla. Ruhumuza safa salsın her an O'nun varlık ünsü. Bade dolsun içimize, mizacı vuslat türküsü...
İmandaki zaaf en büyük zaaftır bilelim. İbadetteki eksiklik, en büyük kusurdur görelim. Ahlaktaki düşüklük, en yıkıcı sefalettir hassas olalım. Bütün bu olumsuzluklardan arınmaya, temizlenmeye ve olumlu karşıtlarıyla donanımlı hale gelmeye azmedelim, vesileler arayalım.
"Vesileler arayalım" derken, vesile kelimesinin çağrıştırması vesilesiyle, zihnimi evvel- ahir istila etmiş, yakın çevremle sıkça paylaştığım bir düşüncemi, bir dileğimi, bir kez de burada tekrar etmek isterim: Günümüz insanı için, söz konusu vesilelerden, Kitap ve sünnetten sonra en önemlisi, en birincisi hiç kuşkusuz Risale-i Nur'dur. Onu okuyalım, daim okuyalım, bütününü okuyalım. Aklımızla okuyalım, bilgisinden ve hidayetinden müstefit olalım. Kalbimizle okuyalım, nurundan istifaza edelim. Ruhumuzla okuyalım, ruhunda hayat bulalım.
Ve Müellif-i Ekmelinin külli ve umumi tasarrufunun devamı; sadık okuyucularıyla asli, hakiki ve doğrudan irtibatı hasiyetleriyle, nefislerimizi, bir "Mürşid-i Kamil" hükmünde olan bu seçkin eserlerin "nefs-i safiye"sinin kutsi cazibesine teslim ile temizleyelim, pak, duru ve müzekka hale getirelim.
Şimdiye kadar hiç okumamış olanlarımız, aman hemen okusun. Okumayı gevşetmiş bulunanlarımız, bu hal musibettir, musibet zamanı okunması sünnet olan istirca ile rücu etsin, o zengin madene hemen geri dönsün...
Bugün