Yürüyordum. Caddede. Yalnız sayılmazdım. Hayalhanem yanı başımdaydı. Zaman kâinata damla damla yağarak içine işliyordu.
Bir an varlıkların tebessüm ettiğini hissettim. Ağaçların dallarında uç veren, yenilenen hayattı. Bahar caddenin alnına konmak için kozasından çıkmayı bekleyen bir kelebek gibiydi. Gürültüden kaçıp gitmesinden korktum. Dikkatimi havada salınan belli belirsiz rüzgârdan gökyüzüne çevirdim. İyi ki! Batan güneş göğün yüzüne yaslanmış bulutlara teslim etmişti kendini. Derken..
Derken, yine kopmuşum. Düşünceler bencillik ederek onlarla ilgilenmemi istiyorlardı. Oradan, buradan, şuradan koşup gelmiş pejmürde halleriyle caddeden daha gürültülüydüler. İçlerinden bazısı daha da ileri gidip sadece kendileriyle ilgilenmem için türlü numaralara başvuruyordu. Derken, yürüyüşe çıkarılmış iki köpeğin birbirine havlamalarıyla yeniden dışarıya döndüm. Köpeklerin biri ufacık tefecikti. Komik kaçan bir cesaretle iri cüsseli olana ardı ardına havlıyordu. Sahibi, elindeki tasmaya var gücüyle asılarak onu korumaya çalışıyordu. İri cüsseli olansa "ağır abi" takılıp bir iki havlama dışında sesini çıkarmadı. Derken..
Derken yine dalmışım. İçeriyle dışarının cazibesi arasında kalmak yorucuydu. "Bahar geldi geçti ama farkına varamadım" hayıflanması düştü zihnime bu sefer. Kötü haberse baharın ilk işaretçileri yanı başımda usulca tomurcuklanırken onları fark edememek olacaktı. Hayır, bu bahar kötü haber istemiyordum.
Vehmi düşüncelerle kendi aramıza mesafe koyamayıp onların içinde kaybolmak önemli sorunlarımızdan biridir. Hüzün geçmişle, kaygı gelecekle ilgilidir. Kaygı bir dakika sonrası, bir saat sonrası, bir gün ya da bir yıl sonrasına dairdir. Hayatımızın şöyle ya da böyle istemediğimiz biçimde olabileceğine dair düşünceler ve imgeler eşliğinde kaygı hissi zuhur eder. Şu anda, caddede yürürken gelecek yoktur. Şimdi olmayan gelecekten kaygı "ademe vücut rengi vermek"le alakalıdır. Aslında, mevcut şu andan bir kaçıştır kaygı. Yürüyordum. Caddede. Derken..
Derken yağmur çiselemeye başladı. Bulutlar hızla bir araya getirilmiş, hava bozmuştu. Ağır gri bir renk caddeye hakim oldu. Şemsiyeler açıldı. Adımlar sıklaştı. Caddenin şekli şemaili aniden değiştirilmişti. O'nun "Ol!" demesi yeterliydi. Aklıma "Âyet-ül Kübra" risalesi geldi. Hani şu "Kâinattan Hâlıkını soran bir seyyahın müşahedatı"nı anlatan risale. "Ne güzel olur aslında şu sıralar onu okumak" diye geçirdim içimden. Başlangıç cümlesi ne hoştur: "Evet bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen her bir misafir, gözünü açıp baktıkça görür ki..." Derken...
Derken, günümüzün gözde terapilerinden olan "Farkındalık"a (Mindfulness Therapy) kaydı zihnim. "Olumsuz düşüncelerimden kurtulamıyorum." Bu, hayatımızın en az bir bölümünde hepimizin ciddi sorunu olmuştur. Vehmi ya da şimdiki kullanımıyla olumsuz düşünceler hayalhanemizi istila ettiğinde gerçek gibi algılanır. Vehmi düşünceler bastırdığında onlarla gerçek arasındaki mesafe çok daralır. Olan biteni olduğu gibi görmek yerine hayalhanemizde canlandığı haliyle görmeye başlarız. Hayatın ve hayatımızın o an olduğu halinden koparak vehim ve hayalle resmedilmiş halini geleceğe yönelik hakikat gibi algılamaya başlarız. Bu tam tamına kaygının marazi bir hal almasıdır.
Yağmur şiddetlenmişti. Kuytu bir yer bulup sığındım. Dikkatimi yağmurun sesine verdim. Gözlerim, damlalar su birikintilerine düştüğünde oluşan minik dalgalara odaklandı. "Peki, şimdiye nasıl odaklanmalı o zaman?" diye sordum. Kendime. Yalnız değildim. Derken, ani bir şimşek çaktı. Sanki "Beni de oku, bana da dikkat et, ben de Yaratıcımı tanıtıyorum" der gibiydi. Az evvel sorduğum soruyu unutmuştum. Kuşların şimşek çakmasından korkmadığını fark ettim. "Fark etmek." "Şimdiye odaklanmak zor" diye geçirdim içimden. Malayani düşüncelerin istilası altındaydık. Galiba bir de sorunların kendimizi hayalhaneye hapsedip düşünerek çözüleceğine inanıyor, sonra da orada vehimler içinde boğuluyorduk. Sorunların bu şekilde çözüldüğünü hiç görmemiştim.
"Dikkati şu ana odaklayıp, o andaki kâinatı tefekkür ve temaşa etmek önemli bir yol." diye geçirdim içimden. Yağmur dinmişti. Şimdi Sungurlu'da olsam kesif bir toprak kokusu yayılırdı etrafa. Hafızamdan çıkan kokuyu yine de duymuştum.
Yürüyordum. Caddede. Yolun sonuna geldiğimde birkaç yıldır yapmak isteyip de yapamadığım şeye bir kez daha niyetlendim: Her hafta beş duyudan birine odaklanarak vehmi düşüncelerin tuzağından kurtulmak. "Böylelikle baharın gelişini de bir güzel selamlamış oluruz." dedim. Kendime. Bakalım önümüzdeki haftaya kadar kâinatın köşelerinden hangi sesler "Beni de duy, ben de Yaratıcımı bildiriyorum." diyecek.
Zaman