İlk kez Hava Kuvvetleri Komutanlığında yedek subay olarak görev yaptığım yıllarda uçaklarla tanışmış ve ilk kez 27 yaşımda uçağa binmiştim. 90’lı yıllarda uçak biletleri ateş pahasıydı, bilen bilir herkesin pek gücü yetmezdi.
Müthiş bir şeydi uçmak, bulutların üzerinden yeryüzünü seyretmek… Bu, bana sadece dünyayı gökten seyretmeyi değil aynı zamanda olaylara da ta yukarılardan bakma, onları uzaklardan tahlil etme gibi fırsatlar ve düşünceler de sunmuştu.
Bundan 10-15 yıl önceydi. Kurumumdaki öğrenciler için bir fark ortaya koymak, onların hayallerine dokunmak, ufuklarını açmak düşüncesiyle bir etkinlikler bütünü ortaya koymak istemiş bu doğrultuda bir dizi faaliyete başlamak istemiştim.
O zamanlardan beri hep aklımdaydı, uçakları hep başlarının üstünde merakla, ilgiyle, zevkle seyreden Anadolu çocuklarını göklerle buluşturmak… Madden yeri semadan seyretmenin yanında onları da bu bakış açısının içine çekmek, olaylara, durumlara da ta yukarılardan bu zaviyelerden bakmalarını sağlamak…
Miniklerin büyük hülyaları… Her zaman ayaklarının altında gezindikleri yeri gökyüzünden seyretmek… Bulutlardan yere el sallamak, devasa binaları bir kibrit kutusu küçüklüğünde görmek, yolların yılan kıvrımıyla temaşası, mekânın küçülmesi, şehirlerin bir avuç olması, zeminin karınca boyutunda küçük göz bebeklerde yansıması… Ve dahası üstlere en üstlere çıkmak, dünyamızı çok ama çok uzaklardan seyretmek, kâinatı keşfetmek…
Zaman zaman bu doğrultuda pek çok girişimlerim oldu, bir defasında Hava Kuvvetleri Komutanlığı yetkililerini arayarak öğrencilerimi göklerle buluşturma fikrimi onlarla da paylaştım, yerinde, zamanında, programlı ve resmi izinler alınarak kısıtlı öğrenci sayılarıyla da olsa bunun yapılabileceğini ama bu tür faaliyetlerin zaman alabileceğini ifade ettiler.
Diğer girişimim İstanbul’da bir helikopter kiralama şirketini aramak oldu. 10 dakikalık bir gökyüzü turu maliyeti öğrenci başına astronomikti, olmayacaktı. Gücüm, gücümüz yetmedi, ama bu arzu hep içimde kaldı. Sonrası, sonrası…
Her hayalin bir zamanı, her rüyanın bir kahramanı vardır. O an ve zaman yıllar sonra geldi. Selçuk Bayraktar öncülüğünde Teknofestler yapıldı. IHAlar, SIHAlar, Kaanlar ve daha niceleri bu festivallerle Anadolu çocuklarıyla buluştu, buluşturuldu. Minik gözler kendi yapımımız, devasa uçaklarla hayretle, merakla, ilgiyle, bende yapabilirim inancıyla inceledi, gezdi, gördü, ufukları açıldı, küçük yürekleri heyecanla doldu. Ben de yapabilirim düşüncesiyle yarışmalara katıldılar; genç beyinleriyle IHAlar, elektrikli araçlar ve pek çok elektronik aksamlar yaptılar, birbirinden güzel projelerle yarıştılar. Selçuk Bayraktar, bu konuda bir önder, takip edilen ve edilmesi gereken yıldız oldu. Genç dimağlara SIHAlardan uzay teknolojilerine kadar bu ülkede ilk kez böyle büyük ve artık bu ülkede engellenemeyen bir açılım getirdi.
Ve dahası minik bedenler gökyüzüyle buluştu. Sahi yukarıdan ne kadarda küçüktü evler. Arabalar, taşıtlar bunlar evlerinde oynadıkları oyuncakları kadar küçücük görünüyorlardı. Bulutlar üzerinden ne de mini minnacık kalmıştı yollar, tarım alanları, araziler, şehirler. Ve ötesi… Yukarılara çıkmak, en yukarılara çıkmak, evreni anlamak ve çözmek vardı şimdi rüyalarında.
Bediüzzaman’ın “Bu tayyareler, bir gün İslâmiyet’e büyük hizmet edecekler” sözüne masadak olan bu IHAlar, SIHAlar, Kaanlar, Gökbeyler ve diğerleri bu ülkenin medar-ı iftiharı durumunda şimdi, mesela dünya SIHA ticaretinin %65’ini şu an Türkiye gerçekleştiriyor.
Ancak göz ardı edilen veya belki Teknofest kadar göz önünde tutulamayan bu konu var ki o da Sosyofestler…
Sosyal Bilimlerde gençlerimizin ortaya koyduğu sosyal projelerin, yazdıkları senaryoların, kitapların, çektikleri filmlerin, tiyatro eserlerinin, şiir dinletilerinin, atışmaların, ülkemizde ve dünyada çığır açacak sözel zeka ürünlerinin sergilenip değerlendirildiği bir festival herkesin hayaliydi. Umarız bu konularda da eline bayrak alıp gençlere yön veren Bayraktarlar çıkar ve çok önemli bir alan olan sosyal bilimlerde gençliğe yeni bir ses ve soluk olur.
Yine Bediüzzaman’ın tabiriyle “Bu zamanda i’lâyı kelimetullah maddeten terakkiye mütevakkıftır” (bu zamanda Allah’ın adının yüceltilmesi ve İslâmiyet’in ilerlemesi maddî kalkınma ile mümkündür.) Atılacak o güzel ve devrim niteliğindeki adımlar bu vatan evladına var olanı seyirden öte yeni bir ufuk, yeni bir atılım ruhu da getirir inşallah.