Bismillahirrahmanirrahim
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
فَانْظُرْ اِلٰى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللهِ كَيْفَ يُحْىِ اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا 1
âyetinin ezelî bağından bir çiçeğine işaret eden Arabî fıkralardır.
قَصِيدَةٌ مَنْظُومَةٌ مُحَرَّرَةٌ حَتّٰى كَاَنَّ الشَّجَرَةَ الْمُزَهَّرَةَ
اَوْ فَتَحَتْ بِكَثْرَةٍ عُيُونَهَا الْمُبَصَّرَةَ وَتُنْشِدُ لِلْفَاطِرِ الْمَدَاۤئِحَ الْمُبَهَّرَةَ
اَوْ زَيَّنَتْ لِعِيدِهَا اَعْضَاۤئَهَا الْمُخَضَّرَةَ لِتَنْظُرَ لِلصَّانِع ِالْعَجَاۤئِبَ الْمُنَشَّرَةَ
وَتُشْهِرَ فِى الْمَحْضَرِ مُرَصَّعَاتِ الْجَوْهَرِ لِيَشْهَدَ سُلْطَانُهَا اٰثَارَهُ الْمُنَوَّرَةَ
بِكَنْزِهَا الْمُدَخَّرِ مِنْ جُودِ رَبِّ الثَّمَرِ وَتُعْلِنَ لِلْبَشَرِ حِكْمَةَ خَلْقِ الشَّجَرِ
مَاۤ اَزْيَنَ بُرْهَانَهُ، مَاۤ اَبْيَنَ تِبْيَانَهُ سُبْحَانَهُ مَاۤ اَحْسَنَ اِحْسَانَهُ
Arabî fıkranın tercümesi:
Yani, güya çiçek açmış herbir ağaç, güzel yazılmış manzum bir kasidedir ki, o kaside Fâtır-ı Zülcelâlin medâyih-i bâhiresini inşad edip, şairane lisan-ı hâl ile söylüyor.
Veyahut o çiçek açmış herbir ağaç, binler bakar ve baktırır gözlerini açmış, tâ Sâni-i Zülcelâlin neşir ve teşhir olunan acaib-i san’atını bir iki gözle değil, belki binler gözlerle baksın, tâ ehl-i dikkati öyle baktırsın.
Veyahut o çiçek açan herbir ağaç, umumî bayram olan baharın içindeki hususî bayramında ve resmigeçit-misal bir anda yeşillenmiş âzâlarını en süslü müzeyyenatla süslemiş.
Tâ ki, onun Sultan-ı Zülcelâli, ona ihsan ettiği hedâyâyı ve letâifi ve âsâr-ı nuraniyesini müşahede etsin. Hem meşher-i san’at-ı İlâhiye olan zeminin yüzünde ve bahar mevsiminde, murassaât-ı rahmetini enzâr-ı halka teşhir etsin.
Ve şecerin hikmet-i hilkatini beşere ilân etsin. İncecik dallarında ne kadar mühim hazineler bulunduğunu ve ihsanat-ı Rahmâniyenin meyvelerinde ne derece mühim defineler var olduğunu göstermekle kemâl-i kudret-i İlâhiyeyi göstersin.
خَيَالْ بِينَدْ اَزِينْ اَشْجَارْ مَلاَئِكْ رَا جَسَدْ اۤمَدْ سَمَاوِى بَا هَزَارَانْ نَىْ.. اَزِينْ نَيْهَا شُنِيدَتْ هُوشْ سِتَايِشْهَاىِ ذَاتِ حَىْ.. وَرَقْهَارَا زَبَانْ دَارَنْدَ هَمَه هُو هُو ذِكْر اۤرَنْد بَدَرْ مَعْناَىِ حَىُّ حَىُّ.. چُو لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ هُو بَرَابَرْ مِيزَنَنْد هَرْ شَىْ.. دَمَا دَمْ جُويَدَنْد يَا حَقْ سَرَاسَرْ گُويَدَنْد يَا حَىْ بَرَابَرْ مِيزَنَنْداَللهْ 2
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاۤءِ مَاۤءً مُبَارَكًا 3
1 : “Bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor!” Rum Sûresi, 30:50.
2 : Hayal görüyor ki, bu ağaçlar meleklere cesed olmuş, onlardan binlerce ney sesi geliyor. Onların neylerinden fikir, Hay olan Cenâb-ı Hakkın medihlerini işitiyor. Onların yaprakları birer dil olmuş, her zaman yâ Hay, yâ Hay mânâsında “hû” , “hû” zikrini çekiyorlar. Ki her şey beraber, “Lâilâhe illâllah” diyor; her zaman yâ Hak, hakkı hayat istiyorlar; baştanbaşa ya Hay diyorlar; hep beraber “Allah” diye zikrediyorlar.
3 : “Gökten bereketli bir su indirdik.” Kaf Sûresi, 50:9.
Bediüzzaman Said Nursi
Asa-yı Musa