Bismillahirrahmanirrahim
Reis-i Cumhuru ve Heyet-i Vekileyi tebrikle beraber, bir hakikati ifşa ediyorum. Şöyle ki:
Bize hücum eden ve mahkemelerde tâzip edenler demişler: “Bu Nur talebelerinin dini siyasete âlet etmek ihtimalleri var, belki de ediyorlar.”
Biz de o zâlimlere karşı müdafaatlarımızdaki binler hüccetle demişiz ve diyoruz ki:
Biz, dini siyasete âlet değil, belki rıza-yı İlâhîden başka hiçbir şeye, hattâ dünyaya ve saltanata âlet etmemek bizim esas mesleğimiz olduğundan, düşmanlarımızca da tahakkuk etmiş ki, üç senedir üç çuvaldan ziyade dosyalarımızı garazkârâne tetkik ettikleri halde bizi mahkûm edemiyorlar. Verdikleri keyfî ve vicdanî hükümlerine de bir bahane bulamıyorlar ki, Temyiz o hükmü bozdu.
Evet, biz dini siyasete âlet değil, belki vatan ve milletin dehşetli zararına siyaseti mutaassıbâne dinsizliğe âlet edenlere karşı, bizim siyasete bakmamıza mecburiyet-i kat’iye olduğu zaman, vazifemiz siyaseti dine âlet ve dost yapmaktır ki, üç yüz elli milyon kardeşlerin uhuvvetini bu vatandaki kardeşlere kazandırmaya sebep olsun.
Elhasıl: Bize işkence edenlere, siyaseti asabiyetle dinsizliğe âlet etmelerine mukabil, biz de siyaseti dine âlet ve dost yapmakla bu vatan ve milletin saâdetine çalışmışız.
Kardeşlerim, ben bunu böyle münasip gördüm, sizlerin meşveretine havale ediyorum. (Emirdağ Lâhikası)
Said Nursî
SÖZLÜK:
Ahrar : hürriyetçiler, II. Meşrûtiyet devrinde bir partinin ismi
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cereyan : akım, hareket
emsal : benzer
hakikat : doğru, gerçek
hakikî : asıl, gerçek
Heyet-i Vükelâ : vekiller heyeti, Bakanlar Kurulu
hüccet : güçlü ve sarsılmaz delil
ifşa etmek : duyurmak, yaymak
imdad : yardım
Mahkeme-i Temyiz : Temyiz Mahkemesi; Yargıtay
mektubat : mektuplar
mukadderat : Allah tarafından takdir olunmuş ileride meydana gelecek haller ve olaylar
muvaffak : başarılı
müdafaat : müdafaalar, savunmalar
reisicumhur : Cumhur Başkanı
rıza-yı İlâhî : Allah’ın rızası
tazip etme : azap verme, eziyet etme
tâzip : azap verme, cezalandırma
tezahür : ortaya çıkma, görünme
zarfında : içinde
asabiyet : sinirlilik
aziz : çok değerli, izzetli
elhasıl : kısaca, özetle
garazkârâne : garaz edercesine, kin tutarcasına
hakikî : asıl, gerçek
has : özel; kıymetli ve ileri gelen mühim yakınlardan olan
havale etmek : göndermek, yönlendirmek
hissedar : pay sahibi
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
istiğfar : af dileme
Leyle-i Kadir : Kadir Gecesi; Ramazan ayı içinde bulunan bin aydan daha hayırlı bir gece
mahkûm : bir kişi hakkında hapis cezası vererek hapsetme
mazhariyet : bir nimete nail olma, erişme
mecburiyet-i kat’iye : kesin zorunluluk
menfaattar : menfaatli, faydalı
meşveret : işlerin istişare (danışıp görüşme) yoluyla halledilmesi
mukabil : karşılık
mutaassıbâne : taassup gösterircesine
münasip : uygun
nevi : tür, çeşit
niyaz etmek : dua etmek, yalvarıp yakarmak
niyaz : dua etme, yalvarıp yakarma
ömr-ü bâki : devamlı, kalıcı ömür
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmeti
ruh-u can : ruh ve can; bütün içtenlik
saâdet : mutluluk
sıddık : çok doğru ve bağlı
tahakkuk etmek : gerçekleşmek
temin eden : sağlayan
Temyiz : Yargıtay
tesbihat : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
teşrik-i mesai : birlikte çalışma, işbirliği
tetkik etmek : incelemek, derinliğine araştırmak
uhuvvet : kardeşlik
umum : bütün, genel