Dünya fânî, bilmek güzel; bâkî için şartı çok,
Eksik kaldı her yapılan; tamamlayan illâ yok,
Mütevâzı olsun herkes, az yese de olsun tok,
Tatmaya izin var da; tam doymaya izin yok.
Bâkî yönü, bakmak ile tatmak ile bilinmez,
Bir çırpıda hayaldeki, çok emeller silinmez,
Tefekküre dalmaz isek, o bâkî yön görünmez,
Bakmak, görmek, bir de bilmek, ülfet ile bilinmez.
Esmâya bakan yüzü, nakışları gösterir,
Mânâ-i harfiyle bak, ne çok mesajlar verir,
Mektubât-ı Samedâniye, güzel bir hediyedir,
Nefrete lâyık değil, tam bir aşkla sevilir.
Diğer yüzü; âhiretin tarlasıdır bilinir,
Cennetin mezraası, mezhere-i rahmettir,
Bu da tahkirle değil, muhabbetle sevilir,
İhsâna müncerr olan; şol! Cennete girilir.
Dünyanın bu yüzleri, bilinirse güzeldir,
Şükrederek yer isek, bâkî meyveler verir,
Burda sen hamd edersen, al-al elmalar gelir,
Rabbimin yarattığı, her bir canlı güzeldir.
Ahsenülhâlıkîndir, güzellikler O’ndandır,
Bura imtihan yeri, gizliliği bundandır,
İnsan şer de istese, yaratması O’ndandır,
İmtihanın akıl ermez ince sırrı bundandır.
Kesben bağlandık sana, kalben sanma ey dünya,
Biliyoruz hamdolsun, sensin geçici rüya,
Dalmayalım ihvanlar, bir gafletli uykuya,
Bu imtihan sırrını, hissedin, doya-doya.
Bâkîye namzet olan, fânî beden bunaldı,
Emellerim, umutlarım, birçoğu yarım kaldı,
Dünya denen bu mezbele, omuzlarımda saldı,
Tabut elde, beden yerde, aklım burada kaldı.
Günah cihetinden ölmek, ne güzeldir ölünce,
Sevap defteri güzeldir, bâkî meyve verince,
Mahşer sancak gölgesinde, Resulümü (a.s.m.) görünce,
Son nefesin aşkı şevki, ne güzeldir sevince.
Dâvâm bâkî, kederlenmem, ben ölsem de, şirket hay!
Kabul buyur Ey Üstadım! Beni talebenden say!
Hep birlikte meclisinde, bâkî sohbet yapalım,
Tüm ihvanlar, gül bahçenden, gül alıp-gül satalım.