Kemâlist ideolojiye göre, din bütünüyle irtica, bütünüyle gericiliktir. Kabilse, toptan red ve imha edilmeli. Bu kadarına şartlar el vermiyorsa, kul ile Allah arası denen bir yerde vicdanlara hapsedilmeli. Tehlike arzetmemesi için, zamanla oradan da sökülüp atılmalı, bütünüyle yok edilmeli.
Kemalist ideolojinin birinci sıra havarileri: Ordu mensupları; kurmay sınıfı diye taltif görenler. Zirâ tamamı vatan kurtarıcısı birer M. Kemâl olarak yetiştirilirler. Harb okullarının birinci vazifesi, bol miktarda vatanı kurtaracak M. Kemâller yetiştirmektir. Çünkü, Türkiye sürekli tehdid altındadır. Haricî tehdidden çok, dahilî tehdiddir devamlılık arzeden. Zirâ bütün tehdit ve dayatmalara, bütün cebir ve baskılara rağmen millet dininden vaz geçmemiş, Kemalist ideolojinin kabul sahasına girmemiştir. Bir asırdır irticaı bağrında besleyen tehlikeli bir düşmandır millet...
Kemâlist ideolojinin dinsizleştirme hedefi hasımlarına da hayat verir: M. Kemal ile Said-i Nursî’nin kavgası 1923’de başlar. 1922’nin Kasım ayı ile 1923 yılının Şubat ayları arasında paylaştıkları Ankara hayatı, ikisine de aralarındaki derin uçurumun ürpertilerini yaşatır. Said-i Nursî, kendisine rüşvet kabilinden teklif edilen Muş mebusluğu ile Şark umum vaizliğini reddedip Ankara’dan ayrılır. Konuşarak karşı bir hareketi başlatacaktır. Başlatır da...
Üstelik karşı harekette yalnız da değildir Üstad!.. Türkiye’nin muhtelif yerlerinde bir çok din adamının karşı duruşu da ona istinadla hayat bulur. Toprağın üstünde dinlerini yaşama, seslerini yükseltme hakkı bulamayanlar yer altına inerler. Bütün bir tek parti devrinde dindarlar için yerin üstünden hayırlı olmuştur altı...
İlk askerî darbe 27 Mayıs 1960’da gelir... Darbe değil, dehşetli bir felâkettir o... Zulmün en şeni olanları sergilenir topraklarımızda. Menderes ve iki arkadaşının hayatı, adı yargı olan ve bugünkü yargıya da analık eden meş’um bir mekanizmanın zillet verici cenderesinden geçirildikten sonra yağlı bir ilmekte son bulur. Sonra kucağında ifritler besleyen bir canavara dönüşür ordu: Kısa aralıklarla ya darbe ve muhtıralar fışkırır bağrından, ya da yüzlerce darbe plânı... Hepsi de aynı maskeyi kullanır: İrtica ve bölücülük tehlikesini bertaraf, kardeş kanını durdurmak. Halbuki zemini hazırlayan, kardeş kanının dökülmesini körükleyen de kendileri... Yüzlerce defa delillendirilmiş, belgeleri ortaya konmuş elîm hakîkatler bunlar...
Taraf Gazetesi, binlerce sayfadan müteşekkil bir darbe plânını daha neşretti: Balyoz Harekâtı... Birinci ordu komutanı Çetin Doğan ve ekibi tarafından 2003’de hazırlanmış. İnkâr da etmiyor emekli asker, “Yaptık!” diyor... Yaptık ama bu, ordu için rutin bir çalışmaydı, oyundu, diye ilâve ediyor. Emekli asker, yaşının gereği bir hezeyanın içinde değilse, milleti kör, âlemi de sersem sanıyor olmalı... Nasıl bir oyun bu general, nasıl bir oyun?.. Bu zırva tevil götürecek kadar küçük mü sanıyorsun? Yoksa bu memlekette yaşanan bütün darbe, muhtıra ve tertipleri unuttuğumuzu mu?
Ordunun dokunulamayan kânunlara da istinad eden vatan kurtarıcılığı, bu mazlum ve mağdur millete bir asrı kaybettirdi, artık yeter!.. Milletin dinini ve mânevî değerlerini tehlike addeden ve milleti düşman ilân eden bu evham ve hezeyânlar bitsin artık... Batılı Hırıstiyan düşmanlarınıza savaş yılları ve sonrasında hangi sözü vermiş olursanız olunuz, tehlike geçti... Kimse size milleti dinsizleştirme dayatmasında bulunmuyor artık, görüyorsunuz ki netice de vermiyor... İkide bir, irtica var, yaygarası ile irticaî tertipleri bizzat hazırlayarak sahnelemekten vaz geçiniz. 28 Şubat maskaralıkları o kozu da kaybettirdi, bir daha oynayamazsınız...
Ama siz de haklısınız... Yerinizde olsam, ruh hali ve inançlarınıza sahib olsam, ben de darbe yapardım... Darbe yapanın Cumhurbaşkanılğıyla taltif edildiği bir memlekette gücü yetip de darbe yapmayan aptaldır. Evren’i görmüyor musunuz? Bir eli yağda bir eli balda, nü tabloları ile de ahiretine erzak devşiriyor, ısınmak için. Daha ne olsun!..
Beyler yeter!.. Bu milleti iflâs etmiş bir izmin kurbanı olarak görmekten vaz geçiniz artık: Kemalizm öldü... Kısacık ömrünü de silah ve zorbalığa borçluydu zaten... Siyasî arenada dikiş tutturamamasından da mı anlamıyorsunuz? Darbelerin sebebi gibi gösterdiğiniz Kemalizmden de, vatan kurtarıcılığınızdan da, milleti enayi yerine koyup cumhurbaşkanlığına çıkmanızdan da, bitmeyen dehşetli makam ve para hırsınızdan da yorulduk artık. Yeter!..