Abdülhak Hamit, Hindistan’a elçi olarak gönderilir. Çok iyi eğitim almış, tasavvufun umdelerini ve dinin temel temalarını bilen şair, olağanüstü bir tabiat ile karşılaşınca, çok yönlü bir seyir ile görünenin arkasındaki asıl görünmesi gerekeni görür. Materyalizmin kendi ile kayıtladığı tabiatı ötesi ile birlikte görür, onun gözünde bütün varlık Allah’a ve evrenin gizli güçlerine ve değerlerine işaretlerdir. Bu yüzden yazmış olduğu Kürsi-yi istiğrak ve Külbe-yi iştiyak şiirlerinde değil bizim şiirimizin batı şiirinin dahi varmadığı vadilerle bir vahdet ve tevhid sarhoşluğu ile bu şiirler ve benzeri şiirler kaleme alır. O Türk şiirinde felsefi şiirin üstadıdır, onu kimse takib edememiş açtığı kapıyı yine kendi kapamış gitmiştir. Bediüzzaman da Barla’ya geldiğinde tam harika bir tabiat manzarası ile karşılaşır, eserlerindeki tabiat, varlık, esma ve sıfat ve zat emmuzeçleri bu seyirlerden sonra ortaya çıkar. Orada gördüklerini ve seyrettiklerini bin tiyatro ve sinemaya değişmez, o da bir iştiyak ve istiğrak noktasından Barla’nın harika tabiatına bakar, yüzyılın görsel yüzyıl olması ona böyle görsel bir tabiatı armağan etmiştir. Tasavvufun insan içinin derinliklerinde dolaşmasının ötesinde Bediüzzaman tabiatı ilahi sanatın yansımaları olarak kabul eder, oradan vahdet, tevhid ve sanat dersi verir insanlığa, bu şiirler, her iki sanatçının ve uluhiyyet okuyucusunun izlenimleridir. Barla’yı gören Bediüzzaman‘ı nasıl bir gözlemci ve yorumcu olduğunu anlar, Barla’sız bir gözlem ve yorum eksik olurdu.
1
Kenâr-ı bahrde (denizin kenarında) hoş bir mahaldir, nâzır-ı âlem, (alemi görür)
Tahaccür (taşlaşmış) eylemiş bir mevcdir; (dalga) üstünde bir âdem,
Hayâlettir, oturmuş, fikr ile meşguldür her dem;
Giyinmiştir beyaz (Bediüzzaman) amma, bakarsın arz eder mâtem.
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem... (arkadaş onunla)
2
Bu tenha yerleri gördün mü sen zannetme hâlîdir, (boştur)
Hayâlâtımla meskûndur; bu yerler pür meâlîdir, (mana doludur)
Muhât-ı aczdir(her taraf acizdir) hem lâ-tenâhî(sonsuz) Bir’le (Allah) mâlîdir;(doludur)
Bu mevkidir yerim sahilde bir kürsî-i âlîdir. (yüksek bir kürsü)
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...
3
Sükûnetle kuşanmış hây u hûy-i şehri gûş eyle,
Sehâb-ı hande-rîz ü berk-ı yekser-kahrı gûş eyle,
(gülümseyen bulutu ve bütünüyle kahır saçan şimşeği dinle)
Ağaçlardan çıkan efkârı seyret, (ağaçlardan çıkan fikri seyreder) nehri gûş(nehre kulağını verir) eyle;
Bu vahşetgâhda sen gel benimle dehri gûş eyle.
(bu insan eli değmemiş vahşi Barla tabiatını gel dinle)
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem... (bütün bunlar Bediüzzaman’ın arkadaşları )
4
Düşün ol Zat‘ı (Allah) kim emriyle zâtından ıyân (görünmüş)olmuş,
Vücûd-ı sermedîsinden (sonsuz vücudundan) zemîn ü âsmân (gökyüzü) olmuş,
Düşün deryâyı, her bir katre mevc-i bî-kerân (denizin her bir katresi sonsuz Barla denizine bakan adam, Bediüzzaman) olmuş,
Hafâyâ-yı ilâhîdir ki (Allah’ın sırladırır, o sırları Bediüzzaman açar) yekdil, yekzebân olmuş. (hep birlikte konuşurlar, O’nu )
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...
5
Odur hîçî-i mâzî lücce-i sürh-i meşiyyette,
Bu târîkî-i müstakbel kebûd-ı sermediyyette,
Durur bir Kibriyâ-yı bî-nihâyet nûr u zulmette,
Beraber cümle mevcûdât ü eşyâ hep muhabbette.
(İradenin kızıl dalgasında mazinin hiçliği odur; bu geleceğin
karanlığı ve ebediyetin maviliğinde, aydınlık ve
karanlıkta sonsuz bir büyüklük durur;
bütün eşya ve varlıklar birlikte hep sevgidedir. )
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...
6
Eder yekdiğerin takbîl dâim Zühre vü zerre,
(zühre ve zerre birbirinin ayağını öper, hep birlikte sanatı ilahiyi gösterirler, hep birlikte insan için birlikte çalışırlar)
Yürür bir yolda murg u mâhî vü mehtâb ü şebperre,
(Allah yolunda insanın hizmetinde kuşlar ve melekler, mehtap, yarasa koşuşurlar)
Otur şu minber-i deryâ-muhât-ı senge bir kerre,
(otur bu deryanın Barla gölünün deryasında bir taşın üzerine )
Hemen Allah'ı gör şâmil semâdan bahr ile berre.
(hemen Allah’ı gör her tarafı kuşatmış, denizi ve karayı)
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...
7
Yürür her burc bin asr-ı mücessemdir, mümâsildir,
Zılâle sûretâ, zannetme lâkin cism-i zâildir,
(gölgelerin sanma surettir ve geçicidir)
Bu hey'et zîr ü bâlâ mercî-i aslîye mâildir,
(toplu bir heyet halinde asıl gidilecek yer olan ebediyede meyletmişlerdir)
Giderler şâd ü handân cümlesi bir feyze nâildir.
hepsi işinden memnun şad ve güler yüzlü gayretin ve hizmete yöneliktirler)
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...
***
Hamid’in ikinci şiiri Külbe-i İştiyak’tır. Bediüzzaman gibi alemi gözlemler, Barla’nın tabiatından aleme bakış gibidir.
ne alemdir bu alem akl ü fikri bi-karar eyler,
hep i'cazat-ı kudret piş-i ceşmimden güzel eyler,
(bu alem nasıl şaşırtıcı bir alemdir, aklı ve fikri kararsız yapar, insanın gözünün önünden kudretin mucizeleri akar gider, tıpkı Barla’dan bütün tabiata ve Eğirdir gölüne bakıştır)
ser-a-ser nurlardır renklerle istitar eyler,
Baştan başa nurlardır renklerle örtünürler
semavi handelerdir gökyüzünden hakk nisar eyler,
Semavi gülüşlerdir, gökyüzünden hak kendini gösterir
çemendir, bahrdır, küh-sardır, subh-i rebiidir,
çimenliktir, denizdir, dağdır, bahar bulutudur
bu yerlerde doğan bir şair olmak pek tabiidir.
bu yerlerde doğanın şair olması kolaydır
neye duş olsa çeşmim bunda her dem taze vü terdir,
Neyi görse gözüm burada daima tazedir, canlıdır ve yenidir
şua-i mihr-i enver pare pare germ ahgerdir,
Güneşin parlak ışıkları parça parça sıcaklıktır
bulutlar kenz-i gevherdir, murassa'-saz-i meşcerdir,
Bulutlar gevher hazinesidir, ağaçlar nakışlanmış, nakış yapmışlardır
doğar akşamları bir mai yıldız ruh-perverdir,
Akşamları mavi bir yıldız doğar ruhu besler, ilham verir ona
çemendir, bahrdır, küh-sardır, subh-i rebiidir,
çimendir, denizdir, dağdır, bahar bulutudur
bu yerlerde doğan bir şair olmak pek tabiidir.
Bu yerlerde doğanın şair olması mütefekkir olması kolaydır. Onun için Bediüzzaman buraya getirilmiştir, eserlerini besleyen ve ona ilham veren bütün tabiat unsurları burada vardır.
şafak bir nehr-i hüzn eyler reh-i ümmidi hunundan,
Şafak bir hüzün nehri ümid yolunun kanından
münevver mah-tabın fikr-i nur-i nil-gunundan,
aydınlık mehtabın çivit rengi maviliği her yanı aydınlatır
düşer bin şi'r-i muzlim ol ziyanin her sütunundan,
Binlerce kapalı şiirler dökülür o çivit rengi karanlıktan
mükerrer hüsnü yarın manzar-i sevda-nümudundan,
Sevgili görünür bütün manzaralardan onun güzelliği okunur(Allah)
çemendir, bahrdır, küh-sardır, subh-i rebiidir,
bu yerlerde doğan bir şair olmak pek tabiidir.
şevahikten sukuut etmekte menba'lar menar asa,
Tepelerden inmekte sular ışıklar gibi
bütün dağlar ağaçlıktır, ağaçlar hep çenar asa,
Bütün dağlar ağaçlıktır, hepsi çınar gibi
inip bir şey semadan ruhum okşar zülf-i yar asa,
Sematan bir şey iner sevgililin saçları gibi ruhumu okşar, sevgili Allah’tır. Saç ise vuslat
revan etsem aceb mi ben de şi'rim cuybar asa,
Ben de şiirim, nehirler gibsi aksam garip mi olur
çemendir, bahrdır, küh-sardır, subh-i rebiidir,
bu yerlerde doğan bir şair olmak pek tabiidir.
işaret kılmada eşcar semt-i la-tenahiyi,
ağaçlar sonsuz öteyi işaret ederler
öper emvac kalkıp perde-yi kudret-penahiyi,
dalgalar kalkar kudretin sonsuz perdelerini öperler
eder kevkeblere isal tairler ilahiyi,
kuşlar yıldız kümelerine şarkılar söyler
o hatiflerde gel seyr eyle takrir-i vicahiyi,
sesi görünen ama görünmeyen hatifler yüz yüze görüşürler, sen onları seyret
çemendir, bahrdır, küh-sardır, subh-i rebiidir,
bu yerlerde doğan bir şair olmak pek tabiidir.
sabaha karşi dönmüş af-taba muntazır ezhar,
Sabaha karşı çiçekler semaya yıldızlara yüzlerini dönmüşlerdir
tulu'uyle onun her gonce eyler handesin tekrar,
Gonceler açmakla gülüşlerini tekrar ederler, çiçekler her sabah insanlara iyimserlik ve tebessüm aşılarlar.
sezadır maşrıkı add etse adem matla'-i eş'ar,
Layıktır insan güneşin doğduğu yeri şiirin doğduğu yer olarak, ne imaj ama
ne şairdir ki kudret şi'r söyler döktüğü asar,
Kudreti ilahi ne büyük şairdir ki yaptığı ve gösterdiği eserler onun şiirleridir, ne imaj ama
çemendir, bahrdır, küh-sardır, subh-i rebiidir,
bu yerlerde doğan bir şair olmak pek tabiidir.
saba eyler kudum-i nev-baharı kuhtan tebşir,
Saba rüzgarı baharın ayağını dağlardan müjdeler, ne imaj ama
eder tıfl-i muhabbet asiyab-i alemi tedvir,
muhabbet çocuğu alemi yönetir
gelir bir yanda sengistandan avaz-i peleng ü şir,
Mezarlıktan aslanın bağırtısı gelir
olur şimşeklerin aksiyle ruşen çehre-yi takdir,
şimşeklerin aksiyle Takdirin çehresi görünür
çemendir, bahrdır, küh-sardır, subh-i rebiidir,
bu yerlerde doğan bir şair olmak pek tabiidir.
seher bin cuybar-i hüsn ü aheng ü seda yek-dem,
seher tek akışlı ve ahenkli güzel bir nehirdir
kılar meks ettigim vadi-yi samtı hüzn ile hurrem,
Beklediğim sessiz vadiden hüzn ile beni mutlu eder
gelir mihr ü meh asa fikrim ihyaya kemal, ekrem;
Gelirler ay ve güneş gibi fikrimi hayatlandırırlar Namık Kemal ile Ekrem Bey
döner karşımda ol dem şi'rden masnu' bir alem,
O zaman karşımda şiirden meydana gelmiş bir sanatlı alem dönerler
çemendir, bahrdır, küh-sardır, subh-i rebiidir,
bu yerlerde doğan bir şair olmak pek tabiidir.
bu vahşi külbeyi me'nus-i aşk-ı maderi gördüm,
Aşkın annesini aşkı doğan ünsiyetli kulübeyi gördüm
bana feryad meşk eyler bu sessiz yerleri gördüm
Bana feryadı öğretir, bu sessiz yerleri gördüm
yeşil gözlüydü, vahşetlerde sakin bir peri gördüm,
Yeşil gözlüydü, vahşetlerde sakin bir peri gördüm
-benim mülküm- dedi, mülkünde gezdim, her yeri gördüm,
Benim mülküm dedi gülkünde gezdim her yeri gördüm
çemendir, bahrdır, küh-sardır, subh-i rebiidir,
bu yerlerde doğan bir şair olmak pek tabiidir.
bu canipte vatandır, bunda hep şevk-i hamiyyettir,
Bu yönlerde vatandır, bunda hamiyetin neşesidir
bu yanda fikr-i hurriyet ki nur-i ademiyyettir,
Bir yanda hürriyet fikridir amemin ışığıdır hürriyet, hürriyetsiz insan ışıksızdır
bu yanda laciverd ü sebz giymiş sermediyyettir,
Bu yanda lavicerd bir yeşillik giymiş sonsuzluktur
bu yerler şairiyyettir, fazilettir, meziyyettir,
Bu yerler şairiyettir şiir söylerler, faziletler söyler, meziyetler söyler
Bediüzzaman bütün uluhiyetin delillerini, şiir yorumlarını, faziletleri tabiat okumalarından çıkarmıştır.
çemendir, bahrdır, küh-sardır, subh-i rebiidir,
bu yerlerde doğan bir şair olmak pek tabiidir.
Barla’da sempozyum düzenledik, Üstadın nefesini teneffüs ettik. Küfrün bel kemiğinin kırıldığı fen, felsefe ve sanatın, yanlış dini telakkilerin daraltığıdünyayı genişleten adamın eserlerin doğduğu yerde konuştuk. Rektörümüz Süleyman Demirel Üniversitesi Röktörü teşrif ettiler. Türk siyasi ve fikir tarihi göstermiştir ki Bediüzzaman’a hürmet edenler, dünyada da ahirette de mutludurlar ve olacaklardır, ama ona gereken önemi vermeyip sadece araç yapanlar gerekli tokadı yemişlerdir.
Barla’nın dağlarında uluhiyyetin çiçekleri açtı
Bütün dünya o çiçeklerin tebessümüyle güldüler
Daha nice güzel günlere..
Nurs köyünden çıkan adam, Barla’dan eserleri ile dünyaya açıldı
Dünyaya maneviyat ve inancın gölgesinde mutlu oldular
Nice mutluluklara