Cem Yılmaz ile Mazhar Alanson oynamışlardı filmde.
Adı, "Her şey çok güzel olacak"tı.
Cem Yılmaz pardon filmdeki tiplemesiyle Altan'a göre her şey çok güzel olacaktı ama gerçekte bir türlü güzel olmuyordu.
1984 yılında Şemdinli-Eruh baskını ile başladı PKK terörü.
Baskından sonra Şemdinli'ye dönemin Başbakanı Turgut Özal'la birlikte giden gazetecilerden biriydim.
"Üç-beş çapulcu" olarak söz etmişti Özal, teröristlerden. "Devletle baş edemezler" diye konuşmuştu.
Üç-beş çapulcu olarak baktık olaya.
Güçlenince devlete başkaldıracak bir tehlike olarak gördük Kürtleri...
Bir asır kendimizi avutmakla geçti.
Şefkatle atmadık cumhuriyetin temellerini.
Tek parti devri, zulüm devri oldu.
İskilipli Atıf Hoca'yı astık, "Şapka Kanunu"na karşı çıktı diye.
İstiklal Marşı'nın şairi terk etti bu toprakları.
Menemen hadisesi dedik, devrim kanunlarına muhalefet dedik, İstiklal Mahkemeleri ile dindarları ezdik.
Üç Aliler eliyle İstiklal Mahkemeleri'nde, "Sanığın idamına, savunmasının daha sonra alınmasına" diye kararlar yazdık.
İstiklal Mahkemesi heyetini taşıyan trenin bir vagonunda hazır darağaçları kuruluydu.
Dersim'de Alevi-Kürtlerin üstüne savaş uçaklarını saldık.
Mağaralara doldurduk Kürtleri, İhsan Sabri Çağlayangil, "Ordu Dersimli Kürtleri fare gibi zehirledi" diye anlattı o günleri.
Büyük acılar yaşandı bu ülkede.
Müslüman'ın ezanını, Kürdün dilini, Alevinin cemini yasakladık...
Sevginin tohumlarını ekmedik bu topraklara.
"Kabe Arabın olsun Çankaya bize yeter" diyen zihniyet, bir din icat etmek istedi
Önce Kürdü inkar ettik. Sonra Kürdü nasıl Türkleştireceğimizin hesaplarını yaptık.
Bana inanmayan Doç. Dr. Hüseyin Yayman'ın, "Türkiye'nin Kürt Sorunu Hafızası" isimli çalışmasına baksın.
Nefret ektik, daha büyük nefret biçtik.
Terörle karşılaştığımızda ise nasıl mücadele edeceğimizi bilemedik.
Generallerimizin terörü yenmesini bekledik.
Ama bizim asker darbe yapmayı bilirmiş.
Teröristin karşısına acemi askerleri diktik.
Ne kendisi bir model oluşturabildi, ne de sivillerin bu alana girmesine müdahale etti.
Cemal Temizöz'ün beyaz Reno'suna bindirilen bir daha gelmedi.
Sayıları on binlerle ifade edilen faili meçhuller yaşandı bu ülkede.
Sayısız şehitlerimiz oldu.
Körpe bedenler düştükçe toprağa, acının adı şehit oldu geldi oturdu anaların yüreğine.
Askerin bu işi çözemeyeceği ortaya çıkalı çok oldu.
Bir süre önce siviller inisiyatif almaya başladı.
Demokratik Açılım süreciyle bölge halkına devletin şefkat eli uzatıldı.
Bölge kalkınırsa dağın yolu kesilir diye inanıldı.
Dağlıca Baskını bir dönüm noktası oldu.
Anlık istihbarat başladı.
Aktütün ve Gediktepe ile kendi hatalarımızı görmeye ve sorgulamaya başladık.
Şimdi yeni bir dönüm noktasındayız.
Silvan'daki pusudan sonra Başbakan Erdoğan'ın öfkeli olduğu söyleniyor.
Alınan onca karara rağmen, teröristlerin karşısına acemi askerlerin sürülmesini bir türlü hazmedemediği ifade ediliyor.
İçişleri müfettişlerinin incelemesinden sonra Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun da devreye girmesi gündemde.
Kimse 90'lı yıllara dönülecek diye beklemesin.
Tam tersine, yeni dönemde sivil inisiyatif daha da güçlenecek.
Terörle mücadelede profesyonel bir yapılanmaya gidilmesi için egzersizler yapılıyor. Rütbesi, makamı ne olursa olsun hata yapanın hesap vereceği ve her aşamada sivil iradenin etkili olacağı bir yapılanma gündemde.
YeniŞafak