Bir önceki yazımda Başbakanın Bediüzzaman Hazretleri ile ilgili sözüne “bu sözü bir milat olacaktır” demiştim.
Bu sözüme bazı okuyucular itiraz etmişler.
Gerekçelerinde de bir derece haklılar. İlk defa bir başbakan telaffuz etmiyordu. Bundan önce Menderes de telaffuz etmişti. Daha sonra Demirel de Başbakanlık makamını işgal ederken olmasa da iki defa en kritik dönemlerde Risale-i Nurları ve Üstadı savunmuştu. Gerçi ben yazımda Menderes'i belirtmiştim. Ama Demirel’i atlamışım. Açık bir nedeni yok. Sadece bir ihmal. O ihmali telafi etmem lazım. Zira bizim için onu yapmak bir vefa borcudur.
Ancak, şimdiki ile o dönemler arasında hayli farklılık var.
Birincisi, gerek merhum Menderes gerekse Demirel bu tartışmayı kendileri başlatmamışlardı. Onlara yapılan saldırıları savunma kabilinden, sorulan sorulara cevap verme tarzında bir telaffuzdu. Oysa Tayyip Erdoğan’ın telaffuzu öyle değil, kimse kendisine bu konuda bir soru sormamışken ve hiçbir neden yokken telaffuz etmiştir.
İkincisi, o dönemler daha sıkı ve daha katı dönemlerdi. O dönemlerde Üstad’dan bahsetmek yürek isterdi. Oysa günümüzde öyle değil gerçekten çok fazla riski yokken hatta söyleyene itibar kazandıracakken telaffuz edilmiştir.
Üçüncüsü, Nur Talebeleri artık savunmada değil, aksine savunmada olan Üstad’a karşı olanlardır. Onlar, savunma halindeler. Yaptıklarından dolayı mahcup olma sırası onlara gelmiştir. Dolayısıyla zamanında ve yerinde bir telaffuz olmuştur. Hatta belki de gecikmeli bir telaffuzdur.
O nedenle elbette önce Menderes’in daha sonra da Demirel'in telaffuzu daha makbul daha önemlidir. Asıl milat onlardır.
Ama Erdoğan'ınki de milattır. Çünkü bu defa taarruz bu taraftan gelmektedir. Yani yeni bir döneme başlandığı intibaını veriyor.
Sözün sarf edilmesinden bu yana geçen üç beş günlük gelişmeye baktığımızda bunu açık ve net görebiliyoruz.
Her gün kahir ekseriyetinin lehte olduğu onlarca köşe yazısı, yüzlerce beyanatlar bunun en açık ifadesidir. Bu burada kalmayacaktır. Bundan sonra arkası gelecek ve daha ciddi, daha kapsamlı ve işin ehli olanlar bu işe el atacaktır. Televizyon programlarına konu oluyor ve olmaya da devam edecektir.
Üstadın da dediği gibi “bu memleketteki hükumet, alem-i İslama ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazıyla gösterecektir.” (Emirdağ L. Sh. 69)
O açıdan bakıldığında hiçbir tereddüde mahal kalmadan bu sözün sarf edildiği tarih Risale-i Nurların ve Bediüzzaman hazretlerinin başlatmış olduğu irşad hareketinde “bir milat olacaktır” denebilir.
Bundan sonra, bürokratlar çok daha rahat bir şekilde ve göğüslerini gere gere Risale-i Nurları okuduklarını ve onun gönüllü savunucusu olduklarını ifade etmekten çekinmeyeceklerdir.
Bundan sonra, televizyon programcıları daha rahat bir şekilde onunla ilgili programlar yapacaklar. ATV’nin “A Takımı” programcısı Savaş Ay’ın (Said Nursi ile ilgili program yaptığı ve Mehmet Kutluları programına konuk ettiği için) aforoz edildiği gibi aforoz edilmeyecektir.
Bundan sonra Şerif Mardin gibiler de aforoz edilmeyecek. Bilim dünyası Bediüzzaman ve Risale-i Nur ile ilgili bir çalışma yaptı diye bir profesörü dışlayamayacak aksine şeref kürsüsüne davet edecektir.
Duyuyoruz Can Dündar Üstad ile ilgili dört bölümlük bir çekim yapmış ama zamanın ve şartların nezaketinden yayına koyamıyor. İşte o da bundan sonra rahat-ı kalple ve huzur içinde yayına koyacaktır. Ve inanıyorum ki, çok büyük alkış alacaktır.
Bu ve benzeri olayları bundan sonra sıklıkla yaşayacağız. Ve kimse artık bundan dolayı gocunmayacak, rejim elden gidiyor diyemeyecek ve saygı duyacaktır.
İşte “bu bir milat olacaktır” dememden kastım buydu. Şartlar yeni dönemi doğurdu ve yeni döneme herkes hazır olmalı.
Bu dönem Bediüzzaman dönemidir. Ve bu dönem başlamıştır.