Risale Haber-Haber Merkezi
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'u eleştiren Emekli Askeri Hakim Yusuf Çağlayan, "Ordu bir durum muhakemesi yapmalı ve toplumu kendi paradigmasına uyarlama yerine, kendi yanlış paradigmasını topluma uyarlamalıdır" dedi.
Zaman gazetesindeki yazısında Bediüzzaman Said Nursi'nin Münazarat'taki sözlerine de yer veren Çağlayan, "Her devrin makinesini çeviren bir kuvvet vardır. Hükümler ve hükümranlar zamana, devirlere göre değişebilir. Eskiden kim kuvvetli ise, kimin kılıcı keskin ise, merkeze yerleşir, çevre yüzünü ona döner, ona göre vaziyet alırdı. Ancak, günümüzde belirleyici olan kuvvet ve kuvvetli değil; hukuk devleti, adalet, insan hakları, hürriyet, kamuoyu ve bilgidir. Kim bunları temsil ederse, o yükselecektir.(Bediüzzaman Said Nursi, Münazarat-1911) Bunlara tabi olmayıp, kuvvete dayananlar gittikçe takatten düşecek, toplumdan ve hayattan koparak, gerçeğin ve meşruiyetin dışında kalacaklardır. Ülkemiz 2000'li yıllara kadar orduyu elinde tutan üst düzey askerlerin paradigmalarına göre şekillenmiştir. Anayasalar dahi bunların eseridir. Ancak, günümüzde artık dayatmalara göre vaziyet alan bir toplum söz konusu değildir. Gerçekliği, farklı paradigmalardan hareketle algılayan bir toplum söz konusudur. Bu farklı paradigmaların kıyasıya çatıştığına şahit oluyoruz" dedi.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un konuşmasını da eleştirerek yanlışdan dönmeye çağıran Çağlayan, şu uyarıda bulundu:
"Bir konuşmanın içeriğine bakarak, kim, kime, nereden, ne konuda, ne zaman hitap ediyor anlayabiliriz. Genelkurmay Başkanı, topluma ve toplumun bütün kurum ve makamlarına, Oruçreis Firkateyni'nden; yani kuvvetin belirlediği bir konumdan, siyasi ve adli konulara dair amirane bir üslup ile hitabediyor. Genelkurmay Başkanı Başbuğ'u savaş gemisine çıkarıp malum üslup ve içerik ile konuşturan şey nedir? Elbette paradigma... Bu paradigma sayesindedir ki, Sayın Başbuğ, yetkili ve sorumlusu başka kurumlar olan adli ve siyasi konularda basına, topluma, devlet makamları ve kurumlarına hitap etme yetki ve konumunda algılayabiliyor kendisini... Röper taşı benim diyor. Geçmişte olduğu gibi bundan böyle de, merkezinde benim bulunduğum bir fotoğraf istiyorum diyor. Bu hitap, neden 2000'li yıllar öncesi etkiye sahip olamıyor? Çünkü, bu hitap geçmişte olduğu gibi, bütün unsurları ile yanlış bir hitaptır; ancak zaman değişmiştir; zamanın hükmü ve hükümranı değişmiştir ve asıl önemlisi de muhatap değişmiştir. Artık bu milletin ordusu, yanlış yerde duranların algılarına mahkûm olamaz. Ordu bir durum muhakemesi yapmalı ve toplumu kendi paradigmasına uyarlama yerine, kendi yanlış paradigmasını topluma uyarlamalıdır. Ordu, toplum ve değerleri ile kurulan problematik ilişki türünün yol açtığı tahribatı anlamalı ve toplumla bağını yeniden tanımlamalıdır.
Çağlayan, yazısında yaşanmış bir örnek olayı anlatarak, "Oruçreisler deniz fenerine göre rotasını düzeltecek savaş gemileri"dir dedi. Çağlayan yazısını şöyle sürdürdü:
"Frank Koch, Amerikan Denizcilik Enstitüsü'ne ait bir dergide şu hadiseyi anlatır: "Eğitim filosuna bağlı iki savaş gemisi, günlerdir kötü hava şartlarında manevra yapıyordu. Ben en öndeki gemide vazifeliydim. Hava kararmıştı. Köprüde nöbet tutuyordum. Ara sıra yoğunlaşan sis sebebiyle görüş mesafesi kısaydı. Dolayısıyla komutan köprüde kalmış, bütün faaliyetleri denetliyordu. Karanlık çöktükten kısa bir süre sonra, iskele tarafındaki nöbetçinin sesi duyuldu: "Işık! Sancak tarafında." Komutan seslendi: "Düz mü gidiyor, kıça doğru mu?" Nöbetçi, "Düz ilerliyor komutanım" diye cevap verdi. Demek ki gemiyle tehlikeli bir çarpışma rotası üzerindeydik. Komutan emir verdi: Gemiye sinyal gönder! "Çarpışma rotasındayız. Rotanızı 20 derece değiştirmenizi öneriyoruz." Karşıdan şu sinyal geldi: "Rotanızı 20 derece değiştirmeniz önerilir." Komutan: Sinyal gönder, "Ben komutanım. Rotanızı 20 derece değiştirin." dedi. Karşıdaki, "Ben deniz onbaşıyım. Rotanızı 20 derece değiştirirseniz iyi olur." diye cevap verdi. Komutan iyice hiddetlenmişti. Hırsla emretti: Sinyal ver! "Ben bir savaş gemisiyim. Rotanızı 20 derece değiştirin." Karşıdan ışıklarla cevap geldi: "Ben bir deniz feneriyim." Rotamızı değiştirdik." (Covey, 1992: 33).
"Toplumlar ve toplumsal gerçeklikler deniz fenerleridir. Oruçreisler ise deniz fenerine göre rotasını düzeltecek savaş gemileri...