Başkasının rüyasında varolmak

Mustafa ULUSOY

Açık pencereden yüzüme değen ayaz bile hayalhanemden çıkaramıyor beni. Düşünüyorum. Anlattıklarına bakılırsa sorunu, insanların hakkında olumsuz düşünmesinden endişelenmek de değildi.

Esas sorunu, insanların hakkındaki düşüncelerini önemsemesiydi. İnsanların hakkımızda olumlu düşünmesini ne kadar önemsersek, olumsuz düşünmelerinden de o kadar endişe duyarız.

Hayalhaneme bir insan ilişiyor. Gece rüzgârla salınıyor. Şehrin karanlığında insanlar uyuyor. O ise boğulmuş hüznüyle şehrin tam ortasında, ayazda donuyor. Aç susuz. Acı çekiyor. Şehir sessizlik havuzunda yüzüyor ağır ağır. Her şey titreyerek yaşıyor şehirde. Ay, bulutların arasından sürükleniyor. Ona bir varoluş verilmiş. Sonsuz Varlığın kudret elinden çıkmış bir varoluş. Başka hiçbir varlığın onaylamasına, teveccühüne, takdirine, övgüsüne, hakkında olumlu olumsuz düşünmesine gerek duyulmayacak değerde bir varoluş bu aslında. O'nun sonsuz rahmetiyle yoğrulmuş bir varoluş. Her an üzerinde tecelli eden sonsuz şefkat pırıltıları tüm dünyevi pırıltıları söndürüyor. "Ben size yetmez miyim?" diyor O. Ama onun gözleri kendinden başkalarına kaymış. İnsan varoluşunu/kendini unutursa başkalarına kayar gözleri.

Başkaları yeter mi bize? Tüm dünya bizi sevse, değer verse, övgüler yağdırsa, hayran olsa, teveccüh gösterse yeter mi ki?

Şehrin yarısı adamın mükellef bir sofrada, sıcak bir odada, rahat içinde olduğu rüyalar görüyor. Başkalarının rüyasındaki varoluş, başkalarından akıp gelen teveccüh bize yeter mi? Ruhumuzu ısıtabilir mi? Ruhumuza nur getirebilir mi? Geçici bir narsisistik hazdan öte ruhumuza hakiki teselli olabilir mi?

Adamın ruhu üşümeye devam ediyor.

Başkalarının rüyasında kötü bir insan olmamız, düşüncelerinde olumsuz bir imgeye sahip olmamız, arzu ettiğimiz teveccühü bulamamamız onların rüyalarında varolmaktan öte nedir ki? Birkaç gün önce okumuştum o paragrafı. "Bütün onların teveccühü, iltifatı, tesellileri yakınımda olan kabir kapısına kadar gelebilir, orada söner. Ve şöhretperestlerin bir gaye-i hayali olan şan ü şerefin süslü perdesi altında sakil bir riya, soğuk bir hodfüruşluk, muvakkat bir sersemlik suretinde gördüğümden anladım ki; beni şimdiye kadar aldatan bu işler, hiçbir teselli veremez ve onlarda hiçbir nur yok." Biraz teselli buluyorum, benzer sorunları o da yaşamış diye.

Seansa geldiğinde elinde Lewis Carroll'un "Aynanın İçinden-Alice Harikalar Ülkesinde-2"si (Can Yayınları) var. "İnsanları kırmaktan korkmamın asıl nedeninin, hakkımda kötü düşünmelerinden endişelenmem olduğu tespiti çok yerindeydi. Bu ağır gelse de. Evet, insanların hakkımdaki düşüncelerini çok önemsiyorum. Niye böyleyim peki?" Niye böyle? Niye böyleyiz?

"Sence insanların hakkındaki olumsuz düşüncelerini mi yoksa olumlularını mı daha çok önemsiyorsun?" Duraksıyor. "Diyorsun ki, insanların hakkımda olumlu düşünmelerini çok önemsediğim için olumsuz düşünmelerinden korkuyorum."

Elinde tuttuğu kitabın öyküsü kısaca şöyle: Alice kedisinin yavrusu Kitty'yi de yanına alıp evindeki kocaman aynanın içine, Ayna-Ev'e girer. Kendini satranç taşlarının doldurduğu bir Ayna-Dünya'da bulur. Bu dünyanın her yeri satranç tahtasına benzemektedir. Orada Eciş ve Bücüş'le karşılaşır. Sonra üçü birlikte Kızıl Kral'ı görürler. Kızıl Kral homurtularla uyumaktadır.

Kitabın 60. sayfasını açıp okuyabilir mi?

Okuyor:

"Düş görüyor," dedi Bücüş, "sence ne düşlüyor?"

"Bunu kimse kestiremez," dedi Alice.

"Seni tabii ki!" diye haykırdı Eciş. Utkuyla el çırptı. "Ya seni düşlemekten vazgeçseydi, nerede olurdun dersin?"

"Şu anda olduğum yerde elbet" dedi Alice.

"Sen sen olmazdın ki!" diye tersledi Bücüş küçümsercesine. "Sen hiçbir yerde olmazdın. Onun düşündeki bir şeysin sen yalnızca!"

"Kral uyanacak olsaydı," diye ekledi Eciş, "sen püff, diye sönerdin mum gibi!"

"Hiç de değil!" diye bağırdı Alice içerleyerek. "Hem ben yalnızca onun düşündeki bir şeysem, siz nesiniz sorabilir miyim?"

"Tıpkısı" dedi Eciş.

"Aynen, tıpkısı!" diye haykırdı Bücüş.

Öylesine bağırmıştı ki Alice, "Suss! Böyle gürültü edersen kralı uyandıracaksın" dedi.

"Onu uyandırmaktan söz etmenin yararı yok" dedi Eciş "Sadece onun düşündeki şeylerden biri olduğuna göre. Sen de gerçek olmadığını biliyorsun."

"Gerçeğim ben!" dedi Alice, ağlamaya başladı.

Biz de Alice gibi gerçeğiz. Bütün dünya hakkımızda olumlu da olumsuz da düşünse, hakikatimizi değiştirebilir mi? Biz neysek oyuz. Sonsuz Kudret Sahibi'nin dünya misafirhanesinde aziz bir yolcuyuz! "Teveccüh" talep ettiğimiz "nâs" gibi. Tuhaf olan da bu değil mi zaten!

Zaman

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.