Böyle bir sözü köyün delisi söylemiş olsa bile, çevresindeki akıllılar ona “susss, ayıp” işareti yaparak, böyle tutarsız bir söz söylemesine engel olunur, değil mi?
Bu sözün sahibi maalesef, bir dönem AYM başkanlığı yapmış, anlı-şanlı bir kişi görünümündeki Yekta Güngör Ökten olursa, acaba neler düşünmeli?
Evet, yanlış okumadınız!
Bu kişi ciddi-ciddi, “eşi başörtülü olan cumhurbaşkanının, ‘vatana ihanet’ suçlamasıyla Yüce Divan’a nasıl gönderilebileceğinin” senaryosunu yazıyor...
•Önce, 05.02.2011’de medyada manşet olan bu haberi, köşeme aynen alıyorum:
Ergenekon soruşturması kapsamında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nde (ÇYDD) yapılan aramalar sırasında bulunan ve eski Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Yekta Güngör Özden tarafından kaleme alınan mektupta, eşi başörtülü cumhurbaşkanının ‘vatana ihanet’ suçlamasıyla Yüce Divan’a nasıl gönderilebileceğini anlatıyor.
ÇYDD’nin 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce, eşi başörtülü birinin Köşk’e çıkmasını önlemek ve buna yasal gerekçeler bulmak için bazı hukukçulardan görüş istediği ortaya çıktı.
ÇYDD’nin; Sn. Abdullah Gül’ün Köşk’e çıkmasını engellemek için hukuki gerekçe bulmasını istediği isimlerden biri de, eski AYM Başkanı Yekta Güngör Özden olmuş.
ÇYDD’ye gönderdiği cevap yazısında, üniversitelerde başörtü yasağına temel teşkil eden AYM kararının gerekçesini yazmakla ve 1973’te başörtülü bir avukatı Baro’dan atmakla övünen Özden, Gül’ün Köşk’e çıksa bile Yüce Divan yoluyla indirilebileceğini savunuyor.
Cumhurbaşkanı Gül’ün ismini vermeden eşinin başörtüsü modelini ‘sıkmabaş’ olarak nitelendiren Yekta Güngör Özden “Sıkmabaş İslâm’ın değil, Siyasal İslâm’ın simgesidir. Dinsel hiçbir zorunluluğu yoktur” fetvası verdikten sonra, bu tür bir başörtüsünü kullanmanın “devlet katında ve kamusal alanda” olamayacağını iddia ediyor.
Kullanan kişinin, Cumhurbaşkanı’nın eşi olması durumunda, Cumhurbaşkanı’nın da kullandıran olacağını savunan Özden, şu ilginç değerlendirmeyi yapıyor:
-“Kullanan Hanım için uygulanacak bir kural bulunmamaktadır. Başını istediği biçimde örter. Bu engellenemez... Ancak, bu biçimi yukarda belirttiğim alanlarda kullanamaz. Bunu sağlayacak olan da, o alan ve ortamlarda sorumlu olanlardır. Bunların başında Cumhurbaşkanı gelir. Cumhurbaşkanı bu biçimin engellenmesi için görevlilere buyruk vermiyorsa, eşini kendisi engellemiyorsa suçun-sakıncanın oluşmasının başlıca sorumlusudur...”
Devamla; ÇYDD yönetimine, Anayasa’nın 105. maddesine göre Cumhurbaşkanı’nın sadece ve sadece ‘vatana ihanet’ suçundan yargılanabileceğini hatırlatan ve diğer yargılama yollarının tamamının kapalı olduğunu anlatan eski AYM Başkanı Özden:
-“Cumhurbaşkanı’nı yargı önüne çıkarmanın tek yolunun, ana muhalefet partisi CHP’yi harekete geçirerek ‘vatana ihanet davası açtırmak” olduğunu belirtiyor...
(05.02.2011 Haber Bültenleri.)
Ayrıca; ÇYDD’ye gönderdiği mektuptaki önerileriyle ilgili olarak Star’ın sorularını cevaplayan Yekta Göngör Özden, kendisinin şahıslar ile alakalı bir şey hazırlamadığını, ÇYDD’den on yıl önce ayrıldığını, 3-4 yıl kadar önce Türkan Saylan’ın isteği üzerine laiklikle alakalı hukuki bir mütalâa hazırladığını söyledi. Kendisinin milletvekilleri ile ilgili düşüncelerinin açık olduğunu, vekillerin milletvekili andına uymak zorunda olduğunu ve bu anda uyulmaması durumunda Meclis isterse Yüce Divan’a gönderebileceğini belirten Özden, kendisinin hazırladığı mütalâanın açık olduğu ve bilimsel, hukuki verileri içerdiğini söyledi...
Evet, bu haber de yukarıda anlattıklarının tasdikidir.
***
Saygıdeğer dostlarım.
Bu utanılacak haber karşısında aklınıza neler geldiğini tahmin edebiliyorum.
1.)Vah vah vâaah, AYM yıllarca kimlerin elindeymiş?...
2.)Öyle bir makama gelmiş bir kişi, Müslümanların Yüce kitabı olan Kur’ânın, 24. Sûre, 31. ayetindeki açık ve kesin emri nasıl bilmez?! O âyet şöyle: “Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini harama bakmaktan korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları (el ve yüz) müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler. ….(Tarif devam ediyor.) Ayrıca, Ahzâp suresi, 59. âyette de benzer bir açıklamalar var…
3.)Öyle bir makama gelmiş bir kişi, bilmediği bir alana girerek, nasıl fetvâ verebilir?... Üstelik VAR olan bir emri nasıl, “Dinsel hiçbir zorunluluğu yoktur” diye dayatabilir veya insanları nasıl yanıltabilir?
4.)“Cumhurbaşkanı’nı yargı önüne çıkarmanın tek yolunun, ana muhalefet partisi CHP’yi harekete geçirerek ‘vatana ihanet davası açtırmak” ..diye açıklama yaparak, CHP’yi kendisine nasıl İŞBİRLİKÇİ gösterebilir?...
5.)Ana muhalefet yetkilileri, medyada ilân edilmiş olan bu işbirliği çağrısına nasıl sessiz kalabilirler?... (Yoksa, diyet borçları mı var?...)
6.)Böyle bir zihniyet, öylesine yüce makamlarda, acaba nasıl TARAFSIZ olabildi?...
7.)Böylesine kuşatılmışlık içinde olan mâsum vatandaş, acaba bundan sonra “bir oy’dan ne olacak ki?” nasıl diyebilir?...
Bundan sonrasını siz devam edebilirsiniz.
•Bu konu Yüce Dinimize haksız bir saldırı olduğundan ve de “ben Müslüman’ım” diyen herkesin, olup bitenden haberdar olarak, yanlışlara düşmemesi için, öncelikle gündeme alınmıştır…
Öyle yâ; Hûd Sûresi 113. Âyet çok açık bir şekilde bizleri uyarıyor:
“..Ve asla zulümde ısrar edenlerden yana eğilim göstermeyin. Yoksa, [ahirette] ateş [Cehennem] size de dokunur; ve O gün Allah'tan başka koruyucunuz olmadığına göre, o zaman [Allah tarafından da] yardım edilmez size!..”