Günümüzde dindar bir hayat tarzı sürmeyenlerin ötekileştirildiğini iddia edenlerden kimisi 'Japonya'ya giderim ha' diyerek bizleri tehdit ededursun; kimisi de hem Türkiye'yi yabancı gazetelere şikayet hem de TRT kanallarında endam gösteredursun; başörtülü kadınlarla başörtülü olmayanlar hala eşitlenemedi bu ülkede, eşitlenemiyor.
O derece içselleştirilmiş bir durum ki bu; hem AK Partili olan hem de kadınlardan oluşan bir siyasi örgütlenme, TBMM'ye yeni anayasa önerisinde bulunurken başörtülülerle ilgili 'bazı meslekleri icra edebilsinler, bazılarını edemesinler' diyebiliyor. Çifte kavrulmuş haksızlık yani; laikçilerin çıkaracağı olası bir 'tartışma' ihtimalinde AK Partili kadınların bile gözden çıkaracağı ilk sosyal grup yine örtülü kadınlar oluyor.
İnsanın, 'Var mıdır Japonya'dan öte bir köy, biz de oraya taşınalım' diyesi geliyor.
Olay şöyle gelişiyor: AK Parti Kadın Kolları, 'Kadın Bakış Açısıyla Yeni-Sivil Anayasa Çalıştayı' gerçekleştiriyor. Çalıştay'ın TBMM'ye sunulan sonuç raporunda ise başörtüsünün 'mağduriyet' alanı olmaktan çıkartılması isteniyor ve şu talep dillendiriliyor: 'Yeni anayasada kadınların kamu görevlerini yerine getirmesi konusunda erkeklerle eşit haklara sahip olduğu, başörtüsü, dini ve siyasi simgelerin burada problem teşkil etmemesi gerektiği yönünde bir hüküm yer almalıdır. Bu konuda yargıçlık, öğretmenlik, emniyet görevlisi gibi meslekler istisna tutularak tartışmalar aşılabilir.'
Bir hakkın teslimi konusunda tartışmalar varsa, o tartışmalar hakkın teslim edilmemesi yoluyla aşılabilir, öyle mi? Başörtüsüyle varolmak ve şu hayatta ne yapılacaksa başörtülü olarak yapmak, sadece birilerinin izin verdiği çalışma alanlarına özgülenecek, öyle mi ...
Değil efendim, bu işler lütufla olmuyor... Bazı aklı evvel ya da daha kötüsü art niyetli sosyal bilimciler, kamusal alan bahsinde 'hizmet alan-hizmet veren' kavramını dolaşıma sokup, yasakçıların eline –sözde- bilimsel argüman vermiş olsa da, muasır medeniyetlerin anayasalarındaki 'eşitlik' ilkesinin tanımı değişmiyor:
Toplumdaki bireyler arasında, herhangi bir kayıt ya da sınır belirlemeden, imkan ve hakların temini ve teslimi anlamına gelir eşitlik, -ki Türkiye'de en çok özlemini çektiğimiz de budur. Eşitlik ilkesini kapsayan anayasalar, vatandaşlar arasında şu ya da bu sebeple ayrımcılık yapmamayı taahhüt etmiş olur.
AK Parti Kadın Kolları ise, başörtüsüne şimdi olduğundan daha geniş bir hak talep ederken, eşitlik ilkesinin aksine bu hakkın sınırlarını çizmiş oluyor. Kadın Kolları'nın niyetinden şüphe etmemek, bu öneriyi bir zihin tökezlemesi, sonucu kestirilememiş bir akıl sürçmesi olarak almak isterim. Çünkü Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Fatma Şahin'in, Başkan olduğu dönemde, Kadın Kolları'nın üst yöneticilerin bir toplantısına iştirak etmiş ve çalışkan, başarılı kadınlarla tanışmıştım. O kadınların hevesli iyi niyetini görmüş, kadının toplumsal statüsünün yükseltilmesiyle ilgili projelerini memnuniyetle dinlemiştim.
Dolayısıyla Kadın Kolları üyeleri, mevcut siyasal ortamın başörtülülerin başörtülü olmayanlarla eşit haklara sahip olmasına zemin sağlayacak olgunlukta olmadığını düşünerek, böylesi bir öneri sunmuş olabilir.
Ancak bendeniz hiç öyle düşünmüyorum. Merve Kavakçı'nın TBMM'ye örtüsüyle girmek istediğinde siyasal atmosfer belki bu girişim için uygun değildi, nitekim bu durum Kavakçı'nın Meclis'ten haniyse kovalanmasıyla kanıtlanmış oldu. 2008 yılında başörtüsü sebebiyle hakkında kapatma davası açılmış iktidar partisinin 2011 genel seçimlerinde başörtülü bir vekil adayı göstermemesi de, görece anlaşılabilir bir durumdu. Nitekim, bu ülkenin demokratlarının kazanmayı hayal ettiklerinden çok daha fazlasını kaybetme ihtimali mevcuttu.
Gelgelelim, bu ülkenin bundan sonra yönetileceği yeni ve sivil bir anayasadan sözedeceksek ülkenin mevcut siyasal koşulları teferruattır artık. Kaldı ki, başörtüsü konusunda her zaman varolmuş olan toplumsal mutabakata, son yıllarda artık bir de siyasal mutabakat eklenmiştir. Siyasi havaysa mesele, ortalık günlük güneşliktir.
Ha, Bekir Coşkun'lar, Fazıl Say'lar filan yok mudur bu ülkede, vardır. Ancak bu arkadaşların başörtülülerin haklarının teslimi konusunda ikna olmasını beklemek, kıyamete kadar beklemek anlamına gelebilir.
Velhasıl, yeni ve sivil bir anayasa talep ederken; kraldan çok kralcı kesilmemek elzemdir. Sonuçta yanlış anlamalara kapı aralayacak bu öneri, bir siyasal partinin Kadın Kolları'na, hele de tabanının büyük bölümünü başörtülülerin oluşturduğu bir siyasal partinin Kadın Kolları'na naçiz kanaatimce yakışmamıştır. Üzgünüm.
Yeni Şafak