Romen yazar V.Gheorghiu, Yirmi Beşinci Saat adlı romanında Batının ruh dünyasını deşifre ettiğinde, Avrupada hayli bir sansasyon meydana getirdi ve bir çok makalenin ve konferansın da konusu oldu.
Batının, dünyadaki olayları ve özellikle menfaatlendiği ülkelerde takip ettiği politikayı, olayları ve kişileri mekanik aksam değişliği gibi algılayan ve değerlendiren siyasetini, hususan müslüman ülkelere karşı robotik tavrını, gerek Suriye, Irak, Mısır ve gerekse de Türkiye ile ilgili tepki ve davranışlarını değerlendirdiğimizde Romen yazar V.Gheorghiu’ya hak vermemek mümkün değil. İnsani ve manevi değerlerden yoksun olan Batı alemi hakikaten artık can çekişiyor. Emin olunuz ki onu artık ‘’Şark’’ da, çil çil altın ve dolar akıtan ‘’Arap kralları’’ da kurtaramayacaktır. Kendi elleriyle yaptıklarının karşılığını bulacaktır. “Ve li kulli ümetin ecel.”
Yirmi Beşinci Saat adlı romanında V.Gheorghiu: “Batının bir girdaba yakalandığını, uzuvlarındaki etleri kopartacak ve vücudundaki her kemiği paramparça edecek bir girdap. Farelerin batan bir gemiyi terk ederken hissettiği gibi, bunun zamanının geldiğini hissettiğini fakat karaya yüzemediğini; çünkü bizim için kara yok,” diyor. Batıyı saran bu tehlikenin de “Mekanik Köle” olduğunu söylüyor. Mekanik Köle bize hergün bin bir şekilde hizmet eden hizmetçidir. O arabamızı kullanır, ışıklarımızı açar, elimizi yıkarken su döker, masaj yapar, radyoyu açtığımızda komik hikayeler anlatır, yolları düzene koyar, dağları parçalar …”
“Milyonlarca mekanik köleye sahip bir toplum – insanlar tarafından yönetiliyor da olsa- proleter çoğunluğun özelliklerini gösterecekler.”
“Kölelerimizin kanunlarını ve jargonunu öğreniyoruz ki onlara emirler verebilelim. Ve böylece yavaş yavaş ve hiç farkına varmadan, insani niteliklerimizden ve kendi kanunlarımızdan vazgeçiyoruz. İnsanlıktan uzaklaşmanın ilk belirtisi insanı küçümsemektir. Modern insan, kendi ve hemcinsinin değerini teknik standartlar ile ölçmektedir; bunlar değiştirilebilir aksam parçalarıdır. Tekbir kişiyi, her iki ya da üç düzine mekanik köle olarak hesaplayan çağdaş toplum, teknolojik yasalara uygun işleyecek şekilde düzenlenmelidir. Toplum, insani gereksinimlerden çok teknolojik gereksinimler için yaratılıyor. İşte trajedi burada başlıyor…”
“İnsanlıktan uzaklaşmanın bu yavaş ilerleyen süreci, birçok değişik maskenin ardında iş başındadır, insanları duygularından vazgeçirip ve sosyal ilişkileri, tıpkı bir makinenin farklı parçaları arasındaki ilişki gibi, kategorik, otomatik ve net bir hale indirgemektedir. Mekanik kölelerin yani robotların ritim ve jargonları, sosyal ilişkilerimizde ve onları yönetimimizde, resimde, edebiyatta ve dansta yankılanıyor. İnsanlar robotların maymununa dönüşüyorlar.”
“Teknolojik uygarlıklar, konforu yaratabilir, fakat ruhu asla yaratamazlar. Ve ruh olmadan deha olmaz. Dahi insanları olmayan bir toplum, ölüme mahkumdur. Şu anda Batı uygarlığının ayağını kaydıran, nihayetinde tüm dünyayı ele geçirecek bu yeni uygarlık da, sırası geldiğinde can verecektir.”…
“Teknolojinin çöküşünü insani ve manevi değerlerin tekrar doğuşu takip edecektir. Bu muhteşem ışık, büyük ihtimalle doğudan, Asyadan doğacak, fakat asla Rusya’dan değil. Ruslar Batının elektrikli ışıkları karşısında boyun büküp onlara taptıkları ve Batıyla aynı kaderden muzdarip olacaklardır…”
“Uzun vadede bizim teknokrasimizi fethedecek olan ve Batının yaptığı gibi teknolojiye tapmak yerine yolları, evleri aydınlatmak için kullanacak olan Şarktır. Doğunun insanları, hayatın ve ruhun karanlık yönlerini neon tüpler yardımıyla aydınlatmayacaklar. Onlar, tıpkı bir orkestra şefinin müziğin ahenginin içgüdüsel algısı aracılığıyla orkestrasını kontrol ettiği gibi, kendi cesaret ve akıllarının gücü ile teknolojik uygarlıkların makinelerini kontrol altında tutacaklardır. Fakat biz, insanların bir barbar gibi insanların elektrikli güneşe taptıkları zamanları görmek için yaşamamalıyız. Ancak bizim teknolojik barbarların esirleri olmamız nerdeyse kesin.”
“Benim romanım, insanın yok oluşunun bu döneminin ve insanlık tarihinin bu bölümünün son sözü olacaktır. Adı da “Yirmi beşinci saat”, yani insanlığın kurtuluşunun çok ötesinde ve Mesihin gelmesi için de artık çok geç olan saat. Bu son saat değil, son saati bir saat geçedir. Tam şu andaki Batı uygarlığıdır. Şu andır.”
Yukarıdaki sözlerin tamamı Romen yazara aittir. Sanırım Batı’nın iç yüzünü yine en iyi bir şekilde Batılılar tarif ediyorlar. Az da olsa içlerinden hakşinas insanlar çıkıp yaptıklarına ayine tutuyorlar.
Evet ne demişti bu hususta Batı için koca Üstad; ‘’…her halde iki harb-i umumi ile kainatı ağlattıran cinayetleri ve yuttuğu zakkum şerlerini hazmetmediği için kustuğu ve zeminin bütün yüzünü pislettirdiği vaziyetiyle, beşeriyeti en berbad bir dereceye düşürüp bin senelik terakkiyatını zir u zeber (alt üst) etmek cinayetini beşer hazmetmeyecek.’’