Ramazan, mümin için nurani ve ruhani bir seyir, feyiz ve bereketle şenlenen manevi manaların idrak edildiği bir sofra, bu manevi sofradan alınan şevk ve gıdalarla şahsi ve sosyal hayatımızı tanzim programı ve gerçek bir bayrama hazırlık gayretidir.
Bayram, Rabbimizin otuz gün boyunca nefis terbiyesi ile yorulan mümin kullarının gönlünü alma, ödüllendirme ve sevindirme arzusudur. Dargınların barıştığı, sevenlerin kavuştuğu, gönüllerde açılmış yaraların tedavi edildiği ve dağılmış olanların bir araya toplandığı bayram gerçek bir bayramdır.
Gelin bu bayram şekerlemelerimizin adlarını; “sevgi”, “şefkat”, “merhamet”, “barış” ve “ittihad” gibi nurani bağları ifade eden kavramlardan koyalım ve onları dağıtalım veya misafirlerimize ikram edelim. Bundan böyle şu dünyanın sevgi ve şefkatten yoksun merhametsiz yüzü kararsın, buna mukabil insanların yüzleri gülsün, ihtilaflar dağılsın, birlik ve beraberliğin gücü her yerde hüküm sürsün.
Ramazan boyunca mana âlemlerinde gezindik. Ruhumuzu ve kalbimizi doyurmak için çabaladık. Bütün bu çabalar, bayram şekerinin ağzımızda eriyip gitmesi gibi, nisyanın tezgâhında eriyip gitmemelidir.
Rabbimizin bize ihsan ettiği bayramın özünde; “ittihad-ı İslam” var. İçimize tefrika sokulalı ve ruhuna uygun olarak kutlayamadığımız kaç bayram geçti aradan? Belki yüz, belki de daha fazla değil mi? Parça parça olmuş İslam’ın feryadı henüz dinmiş ve hakiki bayramın kokusu içimize sinmiş değil.
Bu parçalanmışlık ve aymazlık, Peygamber Efendimizin; “Birbirinizi sevmedikçe hakiki iman etmiş sayılmazsınız.” sözlerinin neresinde yer bulabilecektir kendisine? Bulması imkânsız gibi görünüyor.
Bizim asıl bayram şekerimizin adı; “ittihad-ı İslam” olmalı bundan böyle. O olmadan kutlanan bayramların -görüldüğü üzere- hep içleri boş ve de tatları da yok.
“İttihad-ı İslam”ın zemini kâmil manada Ramazan’dır, bayramdır, hacdır. Hac, ümmetin gönüllerinin harman olduğu ve mayalandığı ulvi bir merkezdir. Hac, insaniyet-i kübranın her an taze kan pompalayan kalbidir. Hacdan; “bahusus taarüfle tevhid-i efkârı (tanışma ile fikir birliğini), teavünle teşrik-i mesaiyi (yardımlaşma ile birlikte çalışmayı) tazammun eden (kapsayan) içindeki siyaset-i âliye-i İslâmiye (İslamın yüksek siyaseti) ve maslahat-i vâsia-i içtimaiyenin (çok geniş sosyal faydaların)” murad edilmesi, bize gerçek bayramı hatırlatmıyor mu?
Ümmet gerçek bayram etmedikçe, daha doğarken “ümmeti ümmeti” diye ağlayan gönüllerimizin sultanı ve bayramı, iki cihan serveri Habib-i Ekrem (a.s.m.) Efendimiz ağlamaya devam edecektir.
Hayırlı ve ittihatlı bayramlar efendim.