Öncelikle şunu belirtmede fayda var. Bir kere beddua etmek meşrudur. Cenab-ı Hak (C.C), Tebbet Suresi’nde Ebu Leheb’e beddua etmiştir. Yüce Peygamberimiz (SAV) sağ elle yemek yemeyene, kendisini namazda taciz eden çocuğa beddua etmiştir. Bediüzzaman zalimlere beddua etmiş ve “Yaşasın zalimler için Cehennem,” demiştir. Bunlar vesikalarıyla sabit beddualardır. Yani beddua etmenin yeri, muhatabı ve zamanı müsait olduğunda beddua edilir. Ama beddua kime edilir sorusuna gelecek olursak, işte orada durmalı ve düşünmeliyiz.
Öncelikle yukarıda sayılan beddualar, İslâm’ın ruhuna aykırı davrananlara yönelik beddualardır. Yani beddua yüce dinimize ve dindarlara zulmeden, yanlış yapanlara yönelik dillendirilen bir tazarru ve niyazdır. Yoksa Müslümanlara yönelik olarak beddua edilmez. Yanlış yaptıklarında ise ıslahlarına yönelik dua edilir. Hatta zalimlere de ismen beddua hoş karşılanmamıştır. Meselâ Haccac-ı Zalim ve Yezid gibi eşhasa bedduayı Bediüzzaman Hazretleri uygun bulmamış, zira onların Müslüman oldukları için sonradan pişman olup tövbe etme ihtimallerini göz önünde bulundurmuştur. Onun yerine genel anlamda zalimlere beddua edilmesi tavsiye edilmiştir. Zaten Bediüzzaman, kendisini 31 Mart Vakası’nda Divan-ı Harp’te idamla yargılayanların isimlerini zikrederek beddua etmemiş ve genel anlamda “Zalimler için yaşasın Cehennem,” ifadesini kullanmıştır. Ve hatta yine Bediüzzaman kendisini idamla yargılayan ve camı kırık oldukça soğuk bir koğuşta bekleten savcıya beddua etmeye niyetlenirken, o savcının çocuğunu gördüğü için, o çocuğa bir zarar gelir, düşüncesiyle beddua etmekten vazgeçmiştir.