Risale Haber-Haber Merkezi
Sivil Toplum Akademisi (STA) Başkanı Dr. İsmail Benek, Seyr FM’de Bediüzzaman Said Nursi’nin sözlerine dikkat çekti. Eğitimci-Aile Danışmanı Fatma Aygün tarafından hazırlanıp sunulan “İnsanca” adlı programa katılan Benek, “Yeniden İnsan, Yeni İhtiyaçlar, Yeniden Düşünmek” konularını anlattı.
Bütün meselenin, yokluğa razı olup dönüşü görmek olduğunu ifade eden Benek, “Faniliğimizi bilip bakiye talip olmak. Bunun yolu bir çekirdek gibi kendimizi yok saymaktan geçiyor. Sahibinin sesi olmak, buna dayalı bir tefekkür sistemi... Bizim medeniyetimizin böyle bir tefekkür sistemi var” dedi.
Bireyin kendini doğru inşası, yeniden düşünmek, tefekkür sistemimizde akıl ve kalbin sentezlenmesi sonucu çıkacak bir tabloda nasıl bir medeniyet inşa edileceğini 5 başlık belirten Benek, sözlerini şöyle sürdürdü:
BİZİM MEDENİYET ANLAYIŞIMIZ DİYOR Kİ DAYANAK NOKTAMIZ HAKTIR
“5 temel dinamik var: İnsani olan her şey İslami’dir ve Kur’anidir. İnsani zeminin bir üst basamağı İslami tırmanıştır, terfidir ya da irtifadır. Şimdi böyle baktığımız zaman şu anda iki şeyi bir arada yaşıyoruz. O yüzden yeniden düşünmeliyiz.
Bir medeniyet bize , ‘dayanak noktam kuvvettir. Ben kuvvetliysem haklıyım. Onun için paranın gücü, devletin gücü, silahın gücüyle ben haklıyım, dayanak noktam bu’ diyor.
“Bizim medeniyet anlayışımız diyor ki; ‘dayanak noktamız haktır. Kim haklıysa o kuvvetlidir.’ Öteki diyor ki, ‘kim kuvvetliyse o haklıdır.’
Biz de farkında olmadan kuvvetin peşine fazla düştük. O zaman, yeniden düşünmekten kastımız, ‘önce bize kuvvet değil, önce bize hak lazım. Haklıysak kuvvetliyiz.’ Medeniyetimizin birinci ayağı o.
Peki, kuvvetine güvenip hareket eden, dayanak noktası kuvvet olan bir insan ne yapar? Saldırır, işgal eder, vurur, kırar, öldürür, şişler, hiç bir şey yapamıyorsa moda deyimle ‘fişler’.
Ama hakkı esas kabul edenlerde sonunda adalet geliyor, denge geliyor.
MENFAATE KARŞILIK FAZİLET VE ERDEM
“İkinci bir nokta; Negatif medeniyet -coğrafyalara ayırmak istemiyorum, çünkü bu bize de bulaştığı için coğrafyalara ayırıp da kendi coğrafyamızı masum göstermenin de anlamı yok- hedef olarak menfaati seçiyor; Menfaati nerde varsa, nerde iltifat görecekse, nerde takdir görecekse, nerde duruş yerine kuruş öne çıkacaksa. Yani bütün ilişkiler menfaat üzerine kurulu.
Ama bizim pozitif medeniyetimizde, -inşa edilmiş Medine medeniyetimizde- hedef fazilettir, erdemdir.
Hedefi menfaat olanın sonucu zahmettir: ‘Ben olmalıyım, o olmamalı, o her zaman haindir, onun her zaman ıslah edilmesi gerekir, ona asla bir şey bırakılmamalı’ gibi.
Ama erdem üzerine kurulu bir hedefte sonuç sevgidir. Hedefi erdemlilik olan bir medeniyetin sonucunda somut olarak sevgi çıkar. Dayanak noktası haklılık üzerine, hak ve hukuk üzerine giden bir medeniyetin sonucu adalettir.
“Üçüncü bir dinamik bizim medeniyet inşamız. Menfi medeniyet, ‘benim yaşam ilkem mücadeledir. Güçlü olan kazanır’ diyor, menfaatim olan yerde varım diyor… Bu virüsün nasıl bizim coğrafyamıza bulaştığını, bireyleri nasıl tahrip ettiğini bir düşünelim. Hayatı mücadele diye nitelendiren sonunda kavga, gürültü çıkarır. ‘Ama hayat yardımlaşmadır’ dediğimizde birlik ve dayanışma çıkar.
IRKÇILIĞA KARŞILIK DİN VE VATAN BİRLİĞİ
“Son iki dinamik; Kitleler arasında bağ nedir? Negatif medeniyet kitleler arasındaki bağı ırkçılık, etnisite, bölge, coğrafya, devlet üzerine kurar. Ama bizim pozitif medeniyet insanlar ve kitlesel ilişkinin dayanağını din ve vatan birliği üzerine kurar. Peki, buradan nasıl bir sonuç doğuyor. Çok enteresandır. Bu anlattığım ifade 1918’de Bediüzzaman Hazretleri tarafından dile getirilmiş. Bugün birlik deniyorsa bunun ruhu vatan ve din hürriyetinde saklıdır.