Risale Haber-Haber Merkezi
Diyarbakır Kültür Merkezinde (DKM) yapılan üniversiteye hazırlık ve üniversite öğrencilerinin katıldığı semineri bu hafta Dicle Üniversitesi İşletme Fakültesi öğrencisi Recep Yıldız sundu. Alevilik konusunun ele alındığı semineri niye işlediğini aktaran Yıldız,“Alevilik, çokça gündeme gelen ve insanların kendisi hakkında fazla bilgi sahibi olmadıkları bir konudur. Konuyu gündemde tutan insanların niyetleri de farklılık arz edebilmektedir. Bazıları milleti bölmek isterken bazıları Alevileri siyasi menfaatleri için kullanmaya çalışmaktadır. Bunların hiçbiri gerçekten Alevi değildir.” dedi.
ALEVİLİK NEDİR?
Aleviliğin tanımına değinen Yıldız,“Kelime manası ile alevi, Hz. Ali’yi (r.a) seven ve ona mensup olan kişi olduğunu, Sünni ifadesi de ehl-i sünnetten gelmekte olup Allah’ın kitabına, Resulullah’ın (a.s.m) sünnetine bağlı kimse anlamına geldiğini belirterek sözlerine şöyle devam etti: Aleviliğin kökü Şiiliktir. İslam’ın ilk dönemlerinde Hz. Ali’yi sevenlere “Şia” denirdi.Hz. Ali’yi sevenler başlıca iki kısma ayrılırlar.Biri, hasbi ve samimi olup Peygamber (a.s.m) namına sevenlerdir. İkincisi ise siyasi taraftarlar, münafıklar, menfaatçiler ve bunların aldattığı bazı cahillerdir.Birinci kısım sevginin kaynağı salabet ve hamiyet-i diniyedir. Bu hasbi taraftarlar Hz. Ali’ye iki nokta-i nazardan teveccüh göstermişlerdir.Birincisi, Hz. Ali’nin yüksek kemalatı ve üstün meziyetleridir. Öyle ki onun fazilet ve kemalatı, takva ve ubudiyeti müminlerin kalp ve dimağlarında muhabbet ve takdire inkılap etmiştir. İkincisi de Hz. Ali’nin (r.a), ehl-i beyt silsilesinin mümessili olmasıdır. Müslümanlar o silsilenin başı olan Hz. Ali (r.a) için samimi bir muhabbet ve derin bir saygı beslemektedir.
Hz. Ali’nin (r.a), kendisine muhabbet edenlerin namazlarını kıldığı uydurmasına dikkat çeken Yıldız,“Böyle bir iddia ne dinen ne de aklen geçerlidir. Bu olay, bir adamın yemek yemesi ile onun bütün evlat ve torunlarının doyacağını iddia etmesiyle benzerlik gösterir. Hz. Ali (r.a) en çok Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i (r.a) sevdiği halde onlar ve onlardan sonra gelen evlatları “bizim namazımız kılınmıştır” dememiştir. Farz ve sünnet olan ibadetlerle yetinmeyip nafile ibadetlerini de eda etmişlerdir.” dedi.
Hilafetin öncelikle Hz. Ali’nin (r.a) hakkı olduğu halde bu hakkın gasp edildiği iddiasını da değerlendiren Yıldız, ”Bu iddia İbn-i Sebe’nin ortaya attığı bir fitnedir. Hilafetin gerçekte Hz. Ali’nin (r.a) hakkı iken Hz. Ebubekir (r.a) tarafından gasp edildiği iddiasıyla bütün sahabelere hata isnad edilmektedir. Çünkü Hz. Ali (r.a) dahil bütün sahabeler Hz. Ebubekir’e (r.a) biat etmişlerdir. Halifeler devri tetkik edildiğinde görülür ki çarıyar-ı güzin efendilerimiz hiçbiri hilafete bizzat arzu ederek talip olmamışlar; fakat o makam onlara verilmiştir.” kaydetti.
Yıldız, “Alevilik İslam’ın içinde yer alır. Dolayısıyla Alevilerin de ibadet yeri bütün Müslümanların olduğu gibi camilerdir. Bugün itibariyle bir kültür evi özelliği gösteren; duvarlarında resimlerin, portrelerin yer aldığı; bayan-erkek karışık bir şekilde, çalgılar eşliğinde şarkıların söylendiği cem evlerinin ibadethane olarak hele de camilere alternatif olarak gösterilmeye çalışılması İslam’ın ibadethane anlayışına aykırıdır.” dedi.
Alevilik ile ilgili çözüm yollarını da belirten Yıldız sözlerine şöyle devam etti:
Asgari müşterekte birleşmeli:
Bütün ehl-i sünnet ve cemaat Hz. Ali’yi ve bütün Ehl-i Beyti hakkıyla severler. Alevilerin de Allah, Peygamber, Kur’an noktasında hiçbir itirazları yoktur. Diyebiliriz ki hakiki bir sünni alevidir hakiki bir alevi de sünnidir. Aslında Müslümanları birbirine bağlayacak o kadar rabıta vardır ki aradaki ihtilafları göz ardı edecek niteliktedir. Bediüzzaman hazretleri bu iki cemaati uyararak zındıka cereyanının birini diğeri aleyhinde kullanma tehlikesi üzerinde durmuştur. Bırakın Müslüman kardeşlerimizle Hıristiyanların dindar ruhanileriyle dahi aradaki müşterek noktaları nazara alarak dinsizliğe karşı ittifak etmenin önemini belirtmiştir.
“İmanî meseleleri ulu orta ve ehil olmayan, hiçbir araştırma yapmamış kişilerin tartışması bu meselede işi daha da çıkmaza sürecektir. Ölçüsüz bir münakaşada kişi hissiyatına mağlup olarak sanki takım tutar gibi yanlış olsa dahi kendi fikrinde inat eder. Bediüzzaman Hazretleri“mesail-i imaniyenin münakaşa suretinde bahsi caiz değildir” buyurmuştur.
Aleviler de Aleviliğin gerektiği gibi yani Hz Ali (r.a.) gibi yaşamalı, hayatlarında ehl-i beyt sevgisini meslek edinmişlerse sünnete uymaya çalışmalıdır.
Alevilere düşen vazifeler:
Aleviler de Aleviliği gerektiği gibi yani Hz. Ali (r.a.) gibi yaşamalı hayatlarında ehl-i beyt sevgisini meslek edinmişlerse sünnete uymaya çalışmalıdırlar.
Unutulmaması gereken bir husus da Bediüzzaman Hazretlerinin belirttiği gibi nur talebelerinin Peygamberimizden (a.s.m) sonraki en büyük üstadı Hz Ali’dir. Bu yüzden Alevilerin Risale-i Nura sıkıca sarılmaları talebe olmaya çalışmaları hususudur.