Bediüzzaman anadilde şeytana mı uydu?

"Radikal iki" ekinde Bediüzzaman Said Nursi'nin anadil ile ilgili taleplerinin yer aldığı bir yazı yayınlandı

Risale Haber-Haber Merkezi

Radikal gazetesinin "Radikal iki" ekinde Bediüzzaman Said Nursi'nin anadil ile ilgili taleplerinin yer aldığı bir yazı yayınlandı. Avukat Zübeyr Şivan imzalı yazıda, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu'nun sözlerinden hareketle neden anadil istediği açıklandı.

"Bediüzzaman şeytana mı uydu?" başlıklı yazıda Bediüzzaman şeytana mı uydu?Said Nursi Hazretlerinin Padişah ile görüşme girişimi ve sonrasında başına gelenler özetle anlatıldı.

Yazı şöyle:

Dünyevi ihtiraslarını ve siyasi menfaaterini din ile takviye etmek isteyen siyasiler, dinde olmayanı varmış gibi gösterince bir Müslüman olarak “aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah’ın adını kullanarak) aldatmasın” (Fâtir - 5, A.Bulaç Meali) mealindeki ayeti hatırladım. Dine rağmen, din adına, dini çağrıştıran sembol ve isimlerle bir halkın meşru taleplerini gayrimeşru gösteren kişi, dinin mahiyetini değiştirmekle kalmaz, halkın din algısını hafife alan yorumlarla millete verdikleri değeri de ortaya koyar.

Özgürlüklerimizin teminatı olacak olan yeni Anayasa ’nın komisyon başkanlığını yapan hem de bir anayasa profesörü olan Burhan Kuzu, en masum bir insan hakkını şeytana uymak olarak tarif edince, hayatını Allah yoluna adayan Bediüzzaman Said Nursi’nin Kürtçe eğitim ile ilgili çabalarını hatırladım.

1900’lu yılların başında İstanbul ’a gelen Bediüzzaman, Kürdistan’ın hastalıklarının çaresi olarak gördüğü eğitimin, Kürdistan’da Kürtlerin dili ile yapılması için padişaha bir dilekçe sunar. Kürdistan’daki eğitim, Kürtçe yapılmadığı için ortaya çıkan sorunlardan bahsettikten sonra, Kürdistan’ın medreseye dayalı eğitim sisteminin yeniden modern bilimleri de kapsayacak şekilde dizayn edilmesinin gerekliliğini vurgulayan Said Nursi, bunun için de en başta Kürt halkının anadili olan Kürtçenin eğitim dili olarak kabul edilmesini talep eder.

Padişah veya etrafındaki devlet erkanı, bu teklifi haddini aşmak olarak gördükleri için Bediüzzaman’ı hapse atarlar. Daha sonra hapisteki insanlara siyasi dersler verebilir korkusuyla daha zararsız bir yer olan tımarhaneye gönderirler. Doktorun “Bu adam deli ise dünyada akıllı yoktur” şeklindeki raporu ile serbest kalan Bediüzzaman, bu sefer de şahsi menfaat temin edilerek etkisizleştirilmeye çalışılır.

Bediüzzaman bu teklifinden vazgeçsin diye maaş teklif edilir ve Kürdistan’da eğitimle ilgili dilekçesinin ilerde görüşüleceği söylenerek, Bediüzzaman’ın ısrarcı olmaması için bizzat Zaptiye Nazırı Şefik Paşa ricacı olur. Aralarındaki konuşmayı şöyle anlatır Bediüzzaman.

“Zaptiye Nazırı: ‘Padişah sana selâm etmiş, bin kuruş da maaş bağlamış. Sonra da yirmi-otuz lira yapacak’ dedi. Cevaben: Ben maaş dilencisi değilim, bin lira da olsa kabul edemem. Kendim için gelmedim, milletim için geldim. Hem de bu bana vermek istediğiniz rüşvet ve hakk-i şükûttur. …… Nazır: ‘Neticesi vahimdir.’ Cevaben: Neticesi deniz olsa geniş bir kabirdir. İdam olunsam bir milletin kalbinde yatacağım. Hem de İstanbul’a geldiğim vakit hayatımı rüşvet getirmişim, ne ederseniz ediniz. Nazır: ‘Senin, Kürdistan’da nesr-ı maarif olan maksadın Meclis-i Vükelâ’da derdest-i tezekkürdür.’ Cevaben: Acaba maarifi (eğitimi) tehir (geciktirip), maaşı tacil (acele) edersiniz, ne kaide iledir? Menfaat-i sahsiyemi menfaat-i umumiye-i millete tercih ediyorsunuz.

Nazır hiddet etti. Ben dedim: Ben hür yaşamışım. Hürriyet -i mutlakanın meydanı olan Kürdistan dağlarında büyümüşüm. Bana hiddet fayda vermez, nafile yorulmayınız. Beni nefyedin, Fizan olsun, Yemen olsun razıyım.” (İçtimai Dersler, Zehra Yayıncılık, s. 186-187)

Halkının en büyük derdi ölen eğitim için İstanbul’a kadar geldiğini ve bu davasından neticesi denize atılmak da olsa, Fizan’a sürülmek de olsa vazgeçmeyeceğini söyler.

“Bir buçuk senedir burada (İstanbul’da), Kürdistan’da nesr-ı maarif için çalışıyorum, ekser İstanbul bunu bilir” diyen Bediüzzaman, Abdülhamit ve etrafındaki yöneticilerin “maaş ve ihsan denilen rüşvet ve hakk-i şükûtu kabul etmedim, red ettim. Milletimin namını lekedar etmedim. Aklımı feda ettim, hürriyetimi terk etmedim, ona boyun eğmedim” der (İ. Dersler, 167).

Kürtlerin geri bırakılmışlığının ilerde büyük sorunlara sebep olacağını söyleyen Bediüzzaman bundan çektiği ıstırabı belirtlemek için “Kürdler için müstakbelde (gelecekte) bir darbe-i müdhise hazırlıyor gibi ehl-i basireti dağdar etmiştir” der (i. Dersler, 507).

Bediüzzaman özelde Kürtlerin derdine derman arıyordu ancak bu tabii hakların Osmanlı içinde yaşayan bütün milletler için tanınması gerektiğini savunuyordu. Prens Sabahattin’in adem-i merkeziyet fikrinden zamana ihtiyaç duyan güzel bir fikir olarak bahsederken “hem de her kavmın mabihi’l-bekası olan âdat-ı milliye ve lisan-ı kavmıyeye ve istidad-ı efkâra muvafık, hükümet teşebbüşata başlamalı” (i. Dersler, s. 23) diyerek her kavmin kendi rengi ve dili ile sosyal ve siyasal hayattan pay alması gerektiğini söylüyordu.

Bediüzzaman gibi hayatını dine adamış ve şeytanın insanları kandırmaması için bütün mesaisini Allah’ın yolunu insanlara anlatmaya sarfeden bir zat ile onun inancına uygun olarak Kürtlerin ve diğer bütün milletlerin en tabii hakkı olan anadil ile eğitimi savunanlar mı yoksa bunun aksini iddia edenler mi şeytana uyuyor kararı siz verin.

Bediüzzaman Haberleri