Bediüzzaman bir şeyhe intisap etti mi?

Hüseyin EREN

Kamil Yeşil Bey “Dünyabizim” sitesinde Bediüzzaman’la ilgili iki yazı yazdı ve iddiada bulundu; “Tekkeler zaviyeler kapatılmasaydı muhtemelen onu bir tarikat şeyhi olarak görecektik. Çünkü bir şeyhe bağlı idi ve ondan icazet almıştı.”

İddia delilendirilmek ister, delil ile desteklenmezse havada kalır, kuru bir söz olarak savrulur. Bediüzzaman’nin Eski Said’den Yeni Said’e dönüş serencamında nasıl bir halet-i ruhiye ve fikri dönüşüm içerinde olduğu Risalelerin çeşitli yerlerinde geçiyor. İlgili yerler bütüncül olarak okunduğunda bir devir değişirken onun nasıl değiştiğini bir halden başka bir hale, fikre, düşünceye, fiiliyata geçtiği açıkça görülür.

Kısaca söylemek gerekirse her mesleğin kendine göre eksisi ve artısı olduğu, hiç birinin kendini tam olarak tatmin etmediğini, bütün mesleklerin kaynağının Kur’an olduğu ve Üstad mürşit olarak Kur’an’ı kabul ettiğini bilmana söyler.

Bu yöneliş ve değişimde Abdülkadir Geylani ve İmam-ı Rabbani’nin etkisi de vardır.

Kamil Beyin ifadelendirdiği Esat Erbil Efendi ile görüşme olmuşsa bu ne zaman olmuş? Hem görüşmelerinde bir beis yok, ikisi de büyük insan, ikisi de mürşit.

Esat Efendiden intisap ettiği ve 23 günde Kadiri sülukunu tamamladığı ve icazet aldığı! Almıştır demek de zor, almamış demek de zor; ispatı zor bir şey çünkü. Tek taraflı hatıralar ne kadar inandırıcı olur tartışılır.

Almış diyelim fakat tarikat dersi vermediği açık bir gerçeklik.

Mahkemede savunma için tarikat dersi vermediğini söylemesini gerçekliğin azını göstermek diye yorumlamak sorunlu bir yorum. Cesaret ve şeffaflık Said Nursi’nin bariz vasıflarından zira. Burada hayatından uzun uzun hadiseler anlatmaya gerek duymuyoruz.

Şakirtlerin kalp tasfiyesi ve nefis terbiyesinden mahrum kaldığı görüşü!

Risaleler yüksek ilim ve feyz içerir, cezbedici üslubu okuyucusunu çeker, bir nevi irşat eder tabi olanını. Medrese okumamış, ilim tahsil etmemiş kişiyi bile belli bir seviyeye getirir, müdakkikane okumalarını diğer kardeşleri ile müzakere ile sürdürdüğünde feyz halkası, ilim meclisi genişler; akıl, kalp bütünlüğü, latifelerin hisse alması yanında nefis de tasfiye olur.

Bu yolu Said Nursi; hayatının son yedi yılında Isparta’daki evinde talebeleri ile ders müzakerelerinde göstermiştir.

Kişinin tek başına kitap okuyarak tasfiyeyi kalp, tezkiyeyi nefis yapması zor denirse katılırım. Bir öğreticiye, rehbere, mürşide ihtiyaç vardır. Bu Risale mesleğinde ağabeydir, kardeştir; şeyhe bağlanmaktan da zordur!

Mübarek bir zata intisap etmek onun elinde hamur gibi olma teslimiyeti göstermek; kardeşinde fani olmaktan kolaydır.

Birinde kusur gördüğü halde onda fani olmak, diğerinde kusur görmeden bağlanmak ve itaat etmek.

Risale mesleği yatay düzlemde yayılma ve yükselme; tasavvuf mesleği dikey düzlemde yükselmedir. İkisi de Ashab-ı Suffa’yı örnek alır; biri ağırlıklı olarak ilmini, diğeri ağırlıklı olarak zikrini. Nur Talebeleri her namazdan sonra zikir yaparlar, ilme çok önem veren tarikatlar da vardır.

Risaleler tabilerince gereğince okunmuyor ve uygulanmıyorsa bunu Said Nursi ve mesleğini atfetmek yine başka bir sorunlu yorum.

Tarikattan uzak kalmanın neticesini “nefis terbiyesinin olmadığı yerde, o büyük camia topyekun hareket tarzından mahrum kalmış ve nefislerin hâkim olduğu parça bölük bir yapı çıkmıştır ortaya” ifadesi ile sorunlu alanı genişletmiş olunuyor.

Tasavvuf erbabı, tarikatlar bunda çok mu başarılı oldular? Ulaştıkları kimselere, kapıya gelenleri gerçekten cevap verebildiler mi? Kamil bey buna rahatlıkla evet diyebilir mi?

Toplum içinde yaşıyor, çevremizde olanları görüyoruz. İsim vermeye, adres göstermeye gerek var mı? Hepimizin hali pür melali ortada. Keşke tarikatlar bu zamanda tezkiyeyi nefis, tasfiyeyi kalpte başarılı olsalardı da bu ülke insanı, bu ümmet bu durumda olmasa, daha iyi durumda olsa idi.

Senin tencere benim tencere demek istemiyorum fakat vakıa bu. Her iki meslekten sahih olanları tenzih ederim.

Nurcuların bölünmesi meselesi... Bunda çok etken var; kitabi metin üzerinde yorum farklılıkları, ağabeyler etrafında kümelenme, camianın genişlemesi farklı mizaçların girmesi, dış etkenler, nihayetinde hepimiz nefis taşıyoruz ve şeytanın hedeflerine maruzuz. Bu hali ile bile 15 Temmuz gibi bir badireden sonra yine canlı bir hizmet ekolü olarak bu ülkede değişik ülkelerde faaliyetini sürdürüyor.

Kamil bey derinlikli ve etraflı bir Risale okuması yapsaydı aynı cümleyi kurar ve bunda ısrar eder miydi bilmem?

Yazmanın zorluğu burada; burhanla sağlam desteklemeden ve sağlam okuma yapmadan büyük cümle kurmak yazanı bağlar, o “asılı” yazı durdukça bu devam eder.

Söz konusu yazıyı Bediüzzaman, Risale bilgisi yeterince olmayan biri okusa ne düşünür?  Kamil Bey bu soruyu kendi içinde cevaplasın.

Büyük şahsiyetler ve büyük camialar için konuşurken daha ihtiyatlı olmalı değil mi?

Esat Erbilli Hazretleri de Said Nursi Hazretleri de bizim büyüğümüz; ikisinin de himmetleri üzerimizde olsun, ikisi de ahirette şefaatçi olsun inşaallah.

Yazısını çok doğru bir cümle bitirmiş Kamil Bey, belki de en doğru sözü bu “Doğrusunu Allah bilir” aynen katılıyor ve ekliyorum;

Allah bizi sırat-ı müstakime eriştirsin ve orada daim kılsın. Âmin.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.