Bediüzzaman, felâket, helâket asrının insanlarına önce düşünmeyi ve iman kurtaran tefekkürü öğretmiştir. Bu çok önemlidir, fakat bazen insan bildiklerini ifade etmekte aciz kalır. İşte tam bu noktada Risale-i Nurlar muhteşem cümleleri ve kelime zenginliği ile imdadımıza koşarak, bizlere konuşmayı da öğretmiştir...
Tek partili ve baskıcı rejim, emperyalistlerin arzusuna göre, bir gecede, alfabemize nefret atomu atmış, dilimizi koparıp, çenelerimizi sökmüştü… Bediüzzaman ve dilimizin temellerine sevdalı din mazlumları, dilimizin kimliğini muhafazaya çalışarak, bütün bütün elden gitmemesine vesile olmuşlardır… Dindarlara zulüm yapmaktan büyük bir keyif alan, dili imha etmeye çalışan tek parti dönemi, eğer uygun teknolojiyi bulsaydı; düşünceleri bile darağacında sallandırırdı… Ellerinde öyle bir teknoloji olsaydı; tefekkürü, hayal kurmayı soğuk hücrelere atıp, birde zalimce zehirlerdiler... Hatta cisme verdikleri ceza; asmak, kesmek, boğmak tefekküre verilen cezanın yanında zayıf kalırdı. İşte o dehşete düşüren günlerde, Risale-i Nurların parmak ısırtacak izah tarzı öyle bir dil kazandırdı ki; dağdaki, bağdaki, üniversite kürsülerindeki ve amiri – memuru, ziraatla uğraşanı aynı dili ve aynı hakikatleri konuşur ve müdafaa eder hale getirmiştir. Aslında konuşan Ahmetler, Mehmetler, Mustafalar ve Aliler değil; konuşan yalnız hakikatler olmuştur…
Sevdada bile güzelleştirilmeye çalışılan dil, ezel ve ebet Sulatanını anlatırken, ispat ederken, naçar ‘olasılıkların’ eline ne idiğü ‘saptanmış’ uyduruk kelimeleri verip ve kısıtlı ‘olanakları’ olan ifadenin kuyruğuna ‘sal’ ve ‘tay’ı bağlayarak ‘ivedilikle’ anlatılamazdı… Öyle bir dil; uydurma kelimeler, lal olmayı seçip, tasını tarağını toplayıp giderdi. Dilimize nakil yapılan doku uyuşmazlığı yaşatan uydurma kelimelerle elbette İman Hakikatleri anlatılamazdı. İşte İman reçeteleri tam burada da dilimize fıtri ilaç olmuştur... Risale-i Nurları okuyanlar, sadece imanı kurtarmakla kalmadı; dilini de soysuz kelimelerin “salından” “tayından” kurtardı…
İşin garibi: Yıllarca tepemize vurdular; “Matbaa Osmanlıya geç geldi” diye. Osmanlıya matbaa geç geldi diyenler, İman Hakikatlerinin yazılmasını, basılmasını yasakladılar… Hakikatlerin matbaa parmaklarıyla çoğaltılmasına mani oldular, fakat fedakâr insanların fedakâr parmaklarıyla yüz binlerce çoğaltıldı, en uzaktakilerin eline ulaştırıldı... Ulaştığı yerlerde ise gerçek inkılâpları yapıp, dünya ve ahiret hayatlarının kurtuluşuna vesile oldu…
Biz günümüz Risale-i Nur okurları, iki şeyi asla unutmayacağız: Birincisi; Eserlerin tüm baskı ve zulümlere rağmen o zor dönemlerde ve imkânsız şartlarda elle yazılmasını ve elle çoğaltılmasını. İkincisi de; fedakâr insanların fedakârlıklarıyla Üstadımıza sahip çıkmalarıdır. Şimdi bu rahat ortamda, İman Hakikatlerini okumak, başta Bediüzzaman’nın ve zorluk çekenlerin bizlere mirasıdır. Bizler de layık olmaya çalışarak, hayırlı varisler olacağız… Bize düşünmeyi ve konuşmayı öğreten Bediüzzaman’a şükranlarımızı azami sebat ve azami ihlâs ile göstereceğiz. Zor şartlarda eserleri Allah’ın inayeti ile meydana getiren, bize konuşmayı ve düşünmeyi öğreten muhteşem bir Üstada teşekkürümüz ancak ihlâs ve sadakatle olacaktır. Eğer ihlâs ve sadakat olmaz ise; bu rahat dönemi o sıkıntılı dönemlere çevirmek olacaktır... O zamanlar tek partinin zulmü vardı; şimdi ise tangır tungur eden enelerin zulmü var… Sakın! İnat ve kibrin zulmü bizi zehirlemesin! Evet, o zamanlar, tek parti hasta ve perişan bir insanı zehirliyordu; şimdi ise ihtilaf çıkarmak ve bölmekten keyif almak bizleri zehirleyecektir... Fena ve fani insanların İman kahramanına yaşattıkları zulme isyan ederken, şimdi dedikodu ve ihtilaflar çıkarmak, o tek partili dönemlerin zulmünün benzerini samimi inananlara yeniden yaşatmak olacaktır... Biz asla birbirimizi zehirlemeyeceğiz, tam tersi; panzehir olacağız! Risale-i Nurların imanımızı kurtarmasına bedel olarak; sadakat ve ihlâsımızı daima diri tutmaya çalışacağız… Nur Reçeteleriyle konuşmayı öğrenenler, elbette dilini cerrah hassasiyeti ile kullanacaklardır…
Not: Ebedi âlemlere göç eden Selahattin Akyıl, Vahdet Yılmaz, Eyüp Otman ağabeylere Yüce Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Nur Talebelerine sabrı cemil niyaz ederim… Rahmet sahibi Mevla’mızdan cümlemize, İman ve Kur’an hizmetinde, hayata şerefli bir son nokta koymayı nasip etsin…