Risale Haber-Haber Merkezi
Başbakan siyasi başdanışmanı ve Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, nasihat isteyen gençlere Bediüzzaman Hazretlerinin uhuvvet ve muhabbete dair sözlerini hatırlattığını söyledi.
Star gazetesindeki “İnadına muhabbet ve uhuvvet” başlıklı yazısında Hafız-ı Şirazî’nin “Dünya öyle bir metâ değil ki nizâa değsin” dediğini hatırlatan Akdoğan, “Güç ve menfaat mücadeleleri, iktidar savaşları, makam-mevki kavgaları sadece kişisel düzeyde değil içtimai düzeyde de insanı asıl anlamından ve gayesinden uzaklaştırır. Sebepleri amaç haline getirmek dünyevi (ve boş) bir uğraştır” dedi.
Yanına gelen gençlere özellikle ‘uhuvvet’i ve ‘muhabbet’i tavsiye ettiğini belirten Akdoğan, bu konuda Risale-i Nur’dan çeşitli örnekler verdi:
“Bediüzzaman Hazretleri Sözler’de şöyle buyurur: “Ey nefisperest nefsim, ey dünyaperest arkadaşım! Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur, hem şu kâinatın râbıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan kâinatın en câmi’ bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir.” Kainatın hem varlık sebebi, hem rabıtası, hem hayatı olarak gösterilen muhabbet ilahi olandan beşeri olana doğru yayılır. Onun hatırı için çok kişiler sevilir, onun muhabbeti için çok nazlar çekilir.
“Uhuvvet risalesinde geçen şu cümle çok manidardır: “Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adâvete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset, hakikatçe ve hikmetçe ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merduttur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir.”
Kainatı ihata edecek bir muhabbete sahip olan insanın bunu mü’min kardeşine karşı esirgemesi büyük bir haksızlık olur. Üstad’ın dediği gibi, “Mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır.”
Niyet ne olursa olsun dünyevi menfaat ve güç mücadeleleri için çekişme ve çatışma yaşamak yapılan işi dünyevileştirir ve dünyevileştirdikçe anlamsız hale getirir. “Tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbu ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder.”
Fenalığa fenalıkla mukabele etmenin husumeti arttırdığını, kin ve nefreti derinleştirdiğine dikkat çeken Akdoğan, nasihat isteyen gençlere Bediüzzaman Hazretlerinin sözlerini hatırlattı:
“Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilâfınızdan istifade eden zalimlere karşı ‘Mü’minler ancak kardeştirler’ kale-i kudsiyesi içine giriniz, tahassun ediniz. Yoksa, ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.”
Yazının tamamı için tıklayınız