Röportaj: Dursun Sivri - RisaleHaber
Giriş
Dr. Yasin Yılmaz, ilahiyat alanında ihtisas yapmış bir eğitimci. Özellikle çocuğun dini eğitimi üzerinde yoğunlaşan bir eğitimci. Çocuk eğitiminde okuldan önce ailelerin sorumluluğunun önemi üzerinde duruyor. Türkiye’de 28 Şubat sürecinde darbeci zihniyetin ilkokul beşinci sınıfından sonra ancak Kur’an kursuna gitmeyi yasa içine alması bilinçli din karşıtlığının sistematik yansıması olduğu anlaşılıyor. İlkokul beşinci sınıftan sonra temel dini bilgileri vermenin zorlukları olduğundan çocukların mânevi hayatını kaybetme tehlikesi baş gösteriyor.
İşte hem dini hem psikolojik temellere dayalı çocuk terbiyesinin nasıl olması gerektiğine dair önemli tespitler bulacaksınız bu sohbetimizde...
Hocam sizin “Çocuğa İman Öğretimi ve İbadet Eğitimi” konulu bir çalışmanız ve sunumuz var. Bu sunumda amaç nedir?
Bu bir projenin parçasıdır. Okulla velilere arasında ilgi ve iletişimi geliştirmek amacıyla birçok konuda velilere yönelik sunumlar hazırlanması bir proje çalışması olarak yapıldı. Özellikle dokuzuncu sınıf öğrencilerinin anne babalarına yönelik bir program hazırlandı ve sunum yapıldı. Din eğitiminin amacı ve temeli iman ve ibadet olmasından dolayı ben de konuyu seçtim. “Çocuğun İman ve İbadet Eğitimi” konulu Power Point formatında hazırladığım sunumu yaptık. Çok olumlu tepkiler aldık.
Hedef kitle veliler miydi?
Hedef kitle anne-babalar. Çünkü çocuğa ilk olarak iman ve ibadet eğitimini verenler onlar, anne-babalar. Öncelikle anne babaların kendilerini yetiştirmelerini ve çocuklara zaman ayırmalarını ısrarla istedik.
Çocuklarımız yalnız büyüyorlar. Çocuklar 2 veya 3 yaşından sonra anne-babadan ayrı yaşamaya başlıyor. Elhamdülillah ailelerin ekonomik durumu iyileşti. Çocuklarımıza tam donanımlı “çocuk odası” dayalı döşeli hazırlayıp tahsis ediyoruz. İstemediği kadar da oyuncak alıyoruz. Çocuğu odasına hapsediyoruz. Yalnızlık başlıyor.
Anne televizyonun karşısına geçiyor, dizi izliyor. Haftanın her günü ve geniş bir zaman diliminde diziler var. Televizyon ekranına kilitleniyor. Bu arada çocuk oyuncakları ile bir şeyler yapıyor annesi ile paylaşmak istiyor. Bir şey sormak istiyor. Anne, “oğlum… kızım… odan var oyuncakların var gitsene” diyor. Halbuki anne babanın düşünemediği bir husus var;
“Her oyun bir seyirci ister!” Çocuk da oyuncakları ile yapmış işleri gösterip “aferin yavrum diye iltifat ister.
Risale-i Nur’da bir çok yerde geçen şu ifade; “Her sanat sahibi sanatını görmek ve göstermek istemesi” mucibince, çocuklar da eserlerini göstermek isterler.
Biz ne yapıyoruz?
“Çocuğum odana geç oyuncakların var. Biri olmadı diğerleri var” diyoruz. Başımızdan sağıp uzaklaştırıyoruz. Çocuk ne yapıyor? Sessiz, üzgün ve süzgün yalnızlığa, odasına geçiyor.
ÇOCUĞUN YAŞI İLERLEDİKÇE DİN EĞİTİMİ, GAYR-İ MÜSLİMİ MÜSLÜMAN YAPMAK KADAR ZORDUR
Buradan anlaşılıyor ki, çocukların eğitimi okul döneminden daha önce başlıyor. Oyuncaklarla oyun okul öncesi daha yoğun olduğu bir dönem. İman ve İbadet eğitimi de okul öncesinden başlatılması gereği anlaşılıyor?
Din eğitiminin küçük yaşlarda verilmesi gerekiyor.
Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri din eğitimini küçük yaşlarda verilmesinin gereği üzerinde ısrarla duruyor. Çünkü ileri yaşlarda din eğitimi vermek gayr-i müslüm birisini İslâm’a girdirmek kadar zor olur diyor.
Çocuk büyürken beyninde, zihninde boşlukların doğru şeylerle doldurulması gerekir.
Örnek olarak bizim kültürümüzde, tarihimizde örnek insanların, fazilet örneklerinin yaşama biçimlerini aktarmazsak bir futbol yıldızını, bir müzik starını idol olarak seçer.
Öte yandan çocuk da odasına geçince veya yalnız kaldığında televizyon başına kilitlenebiliyor. Televizyon dizilerindeki dünya, olaylar ve insanlarla kendisi arasında aileden, anne-babadan çok farklı dünyalar kuruyor.
Bilgisayar başına geçiyor, sosyal paylaşım sitelerinde chat’leşiyor, yine ayrı dünyaların insanı. En iyisinden cep telefonuna sahip kulaklıkları takıyor yine dış dünyaya kapalı yaşıyor.
Bu yaşadığımız içinde bulunduğumuz dünyanın gerçeği, fiili bir durum var. Bu durumda bahsettiğimiz teknolojilerin zararlarını nasıl önleyeceğiz, iman ve ibadet eğitimini nasıl vereceğiz?
Burada şunu söylemek istiyorum. Çocukları oyunlardan tecrit edemeyiz, soyutlayamayız. Çocukların duygularını anlamalıyız. Her insanın duygularına hitap eden uyarıcılar davetsiz misafir gibidir. Ancak biz duyguları hakka hakikate kanalize edebiliriz.
Bu kanalize etmede yöntem nasıl olmalıdır?
Çocuk eğitimi bir binanın inşasında tuğlaları üst üste koymak gibi bir iştir. Tuğlaları üst üste koyarken arada boşluklar bırakılmamalı. Onun için anne – babalar bu kopnuda kendilerini yetiştirmesi lazım.
Neyi, ne zaman, nasıl yapılacağını çok iyi bilmesi lazımdır. Biz “Çocuğun İman Öğretimi ve İbadet Eğitimi” sunumuzda İmanın şartlarının nasıl öğretileceğini, İslâm’ın şartlarının nasıl öğretileceğini ayrı ayrı açıklamaya çalıştık. İmanın şartları genelde teorik bilgi, İslâm’ın şartları ise pratik bilgiye dayandırılır.
Pozitif ödüllendirme yöntemini uygulamak lazım. Çocuk öğretilen iyi bir şeyi yaptığında Onu ödüllendirip taltif etmek gerekir.
Araştırmalarımda Avrupa ülkelerinde çocukları kiliseye alıştırmak için ilginç bir yöntem uygulandığını öğrendik. Hafta içinde baba çocuğun en sevdiği oyuncağı alıp kilisede papaza veriyor. Pazar gün aile kiliseye gidince papaz çocuğa, “evladım sen bu oyuncağı çok seviyormuşsun. Al sana bu çok sevdiğin oyuncak” diyerek çocuğun kiliseye ısınması, bağlanması sağlanıyor.
Diğer bir husus anne babaların çocuklarını bazı kavramlarla korkutmamalıdırlar.
Allah’ı azapçı (haşa), Kur’an’ı yasakçı, Ahireti de ceza yeri olarak göstermeyelim.
Neden?
Allah’ın azabından değil rahmetinden bahsedelim. Nimetlerden bahsedelim. Kur’an’daki güzel ibretlik kıssalardan bahsedelim. Ahirette ceza değil cennetinden bahsedelim. Cennetteki güzel manzaralardan bahsedelim.
Çocuklara küçükken; “onu yapma Allah yakar, bunu yapma Allah yakar” demek çok yanlış. Bununla ilgili ilginç bir hatırayı anlatmak istiyorum,
Bir arkadaşımın afacan bir çocuğu var. Kendisi de ilâhiyatçı. Çocuğuna, “Öyle yapma Allah yakar, böyle yapma Allah yakar” diyerek davranışlarını kontrol etmeye çalışıyor. Bir yaz günü kahvaltıda çocuk diyor ki;”Babacığım dedemlerin köyünde Allah var mı?” diyor. Babası, “tabi oğlum Allah her yerde var” diyor.
Niçin sordun dediğinde “Eğer dedemlerin köyünde Allah yoksa oraya gidecektim de” diyor.
Bu dehşet bir durum. Allah’ın varlığı çocuk için korkutucu bir iklim olarak algılanmasına sebep olmuşlar. Çocuk rahat nefes alacağı yer arar hale gelmiş.
Yine başka bir arkadaşımın anlattığı bir örnek;
Bir kandil gecesi arkadaşım çocuğuna peygamberimizin hayatından, hoş görüsünden, çocukları çok sevmesinden falan bahsediyor. Çocuk baba bir şey söyleyim mi? “Ben Peygamberi Allah’tan çok seviyorum” diyor. “Niye kızım?” diyor. “Annem dedi ki, Allah’ın cehennemi varmış Peygamberin yokmuş dedi” diyor. Ne dehşet bir durum.
Onun için kavramların tanımlamasını doğru yapmamız lazım. Kesinlikle negatif, olumsuz konuşmayacağız.
BABA AL SANA 20 LİRA BİR SAATİNİ BANA AYIR
Hocam çocuğa temel dini bilgileri vermek için okumak öğrenmek için bir gayret lazım. Anne babalar maalesef dünyevi meşgale bahanesi ile okumadıkları da bir gerçek. Şimdi okuma alışkanlığı olmayan bu anne babalara temel, ana noktaları vermek için nasıl bir yöntem önerirsiniz?
Şuurlu, kültürlü bir anne olmak için üniversite bitirmeye gerek yok. Bugün iletişim imkânları, bilgiye erişim imkânları çok gelişmiş. İstenildiğinde arandığında lazım olan bilgiye kolay erişebilmek mümkündür. Aslında, çocuğa din eğitimi vermek, çocuğa şuur kazandırmak için sade bir hayat da çocuğu mutlu edebilir.
Bir aile düşünelim. Babanın merhametiyle, anne şefkatiyle, televizyon hayata hâkim olmayan, aile fertleri bir arada sohbet edebilen, paylaşabilen bir aile ortamını tesis etmek zor değil. Otoriter baba figürü her ne kadar geleneksel bir tutum gibi biliniyorsa da doğru değil. Aile sohbetlerinde dini kitapların okunması, temel âhlâki değerlerin kazandırılması pek âlâ mümkündür. Öncelikle çocuklara zaman ayırmak çok önemli.
Bu zaman ayırmakla ilgili bir olayı bir kitapta okumuştum.
Babanın biri eve her akşam yorgun ve gergin gelir. Küçük oğlu da babası ile birlikte olup konuşmayı çok arzu eder. Bir akşam yine o çok meşgul baba eve gelince küçük oğlu babasına bir soru sorar;
“Babacığım sen bir saatte kaç lira kazanıyorsun?” diye soruyor. Baba; “ne yapacaksın kaç lira kazandığımı?” diye sert bir mukabele ediyor. Yine de cevap vermek için geçiştirir gibi “20 lira” diyor. “O zaman 10 lira verir misin?” Diyor. Önce sert cevap veriyor ama sonra çocuğu odasında üzüldüğünü görünce hal hatır soruyor. Al şu 10 lirayı diyerek gönlünü almak istiyor. Çocuk da harçlığında biriktirdiği 10 liranın üzerine son aldığı 10 lirayı babasına uzatarak; “ Baba bana bir saat zaman ayırır mısın?” diyor.
Evet bu sahne çok ibret verici, acıklı bir durum. Bütün babaların ders çıkarması gereken bir tablo. Evet zaman ayırmak çok önemli. Sonra örnek olmak geliyor. Yapmadıklarımızı istemeyeceğiz. Yaptıklarımızı da sınırlı bir şekilde isteyeceğiz. Eğer zaman ayırır yeterli ilgiyi gösterirsek vereceğimiz dini telkinleri de almaları daha kolay olur.
Çocukların eğitiminde aileler arası münasebetler, misafirlikler, sohbetlerin de katkısı olamaz mı? Bu konudaki eksikliklerimizin etkisi yok mu?
Kiminle dostluk ve münasebet kurduğunuza bağlı. Olumlu da etkilenebilir, olumsuz da… Fakat bu TV dizileri aile sohbetlerini engelliyor. Hayat planı ve programı dizilere göre ayarlanırsa durum vahim. Misafirliğe geleceklere diziler yüzünden gerçek olmayan bahanelerle kabul edilmemesi gibi durumlar söz konusu olabiliyor. Bu arada çocuğa yalan söylemek de öğretilmiş oluyor.
Başbakanın çocuklara sokakta oynayın tavsiyesi oldu. Çocuğun sosyalleşmesi için sokakta oynama tavsiyesine ne diyorsunuz?
Evet, bu konu bizim kültürümüzün derinliklerine dayanıyor. Çocuk sokaktan olumlu da etkilenebilir olumsuz da. Sosyalleşmesi bakımından önemli. Ama çocuk ölçüyü tutturamayabilir. Anneler bu ölçüyü ayarlamada takipçi olmalıdır. Sokaktan kaptığı yanlışlıkları da yine aile düzeltmeli telafi etmeli.