Röportaj: Serdar Bilgin-RİSALE AKADEMİ
Prof. Dr. Adem Ölmez ile Medresetüzzehra’yı konuştuk.
BEDİÜZZAMAN, EĞİTİME KÖKTENCİ DEĞİL ISLAHÇI BİR TAVIRLA YAKLAŞTI
Medresetüzzehra’yı nasıl anlamalıyız?
Meşrutiyet devri her açıdan olduğu gibi, eğitim reformları açısından da münbit bir dönemdir. Bu dönemde medreselerin ihtiyaca cevap veremez hale gelmesi üzerine pek çok reform projeleri hazırlanmıştır. Bu resmi çabaların dışında da pek çok ulema, medreselerin nasıl düzeleceğine dair görüşler ileri sürmüştür. Medreseler konusu genellikle spesifik olarak, o günün medreselerini iyileştirme çabası içinde ele alınırken, Medresetüzzehra projesini öneren Bediüzzaman, geniş bir perspektiften bakmaktadır. Bediüzzaman, eğitim kurumlarına karşı köktenci bir yaklaşımla değil; ıslahçı bir tavırla yaklaşıyordu. Bu bağlamda medreselerin günün şartlarına uygun hale getirilmesi gerektiğini ifade ediyordu. Üç eğitim kurumu olan mektep, medrese ve tekkenin ıslah edilerek olumlu tarafları birleştirilerek “sinerji” oluşturulmasını öneriyordu. Medrestüzzehra’nın böyle bir perspektifle anlaşılması gerektiğini düşünüyorum.
BEDİÜZZAMAN, MEKTEP, MEDRESE VE TEKKEYİ BÜTÜNLÜYOR, OLUMLU YANLARINI ALIYOR
Eğitimin geleneksel eğitim kurumları ve Batı tarzı eğitim kurumları olmak üzere eğitim ikili yapı içinde şekillenmeye başladığı dönemde, Bediüzzaman’ın bu sinerjisinin yerini nasıl tayin edebiliriz?
Tanzimat Dönemi, Batı tarzı eğitim kurumlarının sayıca arttığı ve medreselerle ilgili ıslahat düşüncesinin yaygınlaştığı bir dönem oldu. Medreseler pratiğe dönük etkinliklerini de bu dönemde yitirdi. Eğitimde merkezileşme gerçekleşirken dünyevi ilimler de ön plana çıkmaya başladı. Medreseler ve medrese zihniyeti sert eleştirilere uğruyor; fazlalığından, Fransa’daki Cizvit okulları gibi kapatılmaları gerektiğinden bile bahsediliyordu.
Misal verecek olursam Abdullah Cevdet, çıkardığı İctihad dergisinde, Batı medeniyetinin yüksekliğinden söz ederek medreselere saldırıyordu. Hatta sadece medreselere değil İslam dini de onun saldırılarına uğruyordu. Üstad Bediüzzaman, “medreseler kapatılsın” diyenlerin aksine o dönemde ortaya koyduğu sinerji ile mektep, medrese ve tekkeyi bütünlüyor, olumlu yanlarını alıyor, dünyevi ilimler ile dini ilimleri mezc ve derc ediyor, dünyevi ilimleri kainat kitabını okumada bir vesile olarak görüyordu. Bu sinerjinin yoğurduğu hakikatin sadece şarkın, Osmanlı’nın değil tüm İslam dünyasının içinde bulunduğu kargaşadan kurtulmasına vesile olacağını ifade ediyordu.
EĞİTİMDE DİL TARTIŞMALARI
Meşrutiyet döneminde medreseler bağlamında yapılan tartışmalar bunlarla sınırlı değildi. Dil, eğitimin süresi gibi konularda tartışmalar görüyoruz. Bu tartışmalar karşısında Bediüzzaman’ın fikirlerini nasıl değerlendirebiliriz?
Öncelikle dil konusunu ifade edeyim. Misalle giriş yapayım. Şevketî bu konuda, “Lisan-ı resmi [resmi dil] olarak Türkçe’nin, lisan-ı din ve vasıta-ı terakki bulunmak gibi ilmi ve ameli fevaid-i celileyi [yüksek faydaları] ihtiva eden Arabi ve Farisi ile elsine-i garbiyeden [Batı dillerinden] laakal birinin öğrenilmesi mebadi-i tahsildendir” diyordu.
Yine Aydın Mebusu Mehmed Ubeydullah, 16 Ekim 1910/3 Teşrinievvel 1326’da yayınladığı Islah-ı Medâris-i Kadime adlı eserinde, “Arapçanın bütün Müslümanlar arasında ortak bir dil olduğunu söyleyerek, şu halde bu lisanın Devlet-i Osmaniye gibi haiz-i hilafet bir devlet-i İslamiyenin lisan-ı hilafet-i siyasisi [hilafetin siyasi dili] ad olunmak zaruridir”diyor, ayrıca literatürün Arapça olmasından dolayı eğitimin de Arapça verilmesi gerektiğini belirtiyordu.
Bediüzzaman ise Medresettüzehra adını verdiği eğitim idealinde, “lisan-ı Arabî vacib, Kürdî caiz, Türkî lazım” diyor. Bu dil perspektifiyle, İslamî ilimlerin dili olan Arapça ile eğitim yapmanın gereğini, medresenin bulunduğu mahallerdeki anadillerin önemini ve resmi dil olarak Türkçe’nin zaruretini vurguluyordu.
MEDRESELERİN GELİRİ NE OLACAK?
Diğer bir tartışma konusu eğitimin süresi ve yıl içindeki eğitim dönemi idi. Şevketi, yıl içinde eğitimin ne zaman yapılması gerektiğine dair düşüncelerini, öğrencilerin genellikle çiftçi çocuklarından oluşmasını dikkate alarak belirlemişti. Bu dönemde tartışılan konulardan birisi de “cer” meselesidir. Bilindiği gibi medreselerin önemli bir geliri olmadığından talebeler cer gezilerine çıkıyorlardı. Said Nursî, medrese talebelerinin bu duruma düşmelerinin ilmin izzetini muhafaza açısından çok yanlış buluyordu. Medreselerin mali sorunlarını çözmek, ancak vakıfların gelirlerinin yeniden medreselere dönmesi ile olabileceğini ifade ediyordu.
Üstad Bediüzzaman’ın çözümü dört ana kaynağa dayanıyordu. Bunlardan ilki vakıfların düzenlenmesiydi. İkicisi zekâtlardır ki, bir süre medrese yaptığı hizmetle bu zekâtı hak ettiğini gösterecektir. Üçüncüsü, Müslümanlar, medresenin İslam’a hizmetini görünce nezir ve sadakasını buraya yönlendirecektir. Dördüncüsü ise Dürülmualliminin gelirleridir. Medresetüzzehra idealinde Darülmuallimin ile medresenin birleşmesi sonucunda bu kurumun gelirleri de medreseye gelecektir.
EĞİTİMCİLERİN MAAŞINI ARTTIRIN
Hiç kuşkusuz önemli tartışmalardan birisi de müderrislerin durumuydu. Üstad, müderrislerin ehliyetlerinin ve ihtisaslarına önem verilmesi gerektiğini belirtiyordu. Her ilmi her hocanın okutması mümkün değildi. Bütün derslerin tek bir müderris tarafından verilmesi ihtisas açısından uygun değildi. Ayrıca medreseler arasında da ihtisaslaşma olmalıydı. Müderrislerin atanması konusuna gelince, müderrislerin itibarını artırmak için, bir komisyon kurulması ve müderrisleri bu komisyonun belirlemesi gerektiğini belirtiyordu. Bu uygulamalarda müderrislerin itibarını artırmak ve sorunlarını çözmek için yetmezdi. Esas yapılması gereken şeylerden birisi, müderrislerin maaşlarını artırmaktı. Maaşlarının artması durumunda müderrisler başka işler yapmak zorunda kalmayacaklar, bu durum da onların itibarını artıracaktı.
DERSLERİN İÇERİĞİ, SAATİ VE ZAMANLAMASINA DAİR ÇALIŞMALAR
Ders içerikleri bugün bile tartışılan bir konu. Meşrutiyet döneminde bu konu nasıl tartışılmış, Bediüzzaman bu konuda ne önermiştir?
Derslerin içeriği üzerine yapılan tartışmalarda Bediüzzaman Said Nursi, en önemli konu olarak din ilimleri ile fen ilimlerinin birlikte okutulmasını önermiş, daha açık delillendirilebilir temeller üzerine eğitim tasavvuru inşa etmişti.
Medreselerin düzeltilmesine dair kurumsal gelişmeler, medreselerin durumuna dair yapılan bütün bu tartışmalar devlet adamlarının da bu konu üzerine eğilmesine vesile olmuştur. Başlangıçta, 14 Kasım 1910’da öğrencilere yemek parası yerine burs verileceğine dair bir yönetmelik çıktı. Ayrıca Meşihat harekete geçerek 26 Şubat 1910 (13 Şubat 1325)’te Medâris-i İlmiye Nizâmnânesi’ni hazırladı. 48 maddeden oluşan bu nizamname, medrese sistemini yeniden yapılandırıyor, öğrenci kabulü, eğitim-öğretim, müfredat, öğrenci ve müderrislerin haklarını hak ve vazifelerini yeniden düzenliyordu.
Bu nizamname ile Bediüzzaman’ın da dikkat çektiği, fen derslerine yer veriliyordu. Hendese, Coğrafya, Kimya, Cebir ve Kozmoğrafya gibi dersler de programda yer alıyordu. Bu nizamname teorik olarak da olsa Osmanlı medreselerini belli bir düzen içine almıştır. Daha belli bir kuraldan yoksun medrese eğitimi böylece düzene giriyordu.
Eğitim süresi 12 yılla sınırlandırılarak, uzun süre verimsiz bir şekilde beklenmesi önleniyordu. Getirilen imtihan sistemi ile öğrenci ve öğretmenin kendini derse vermesi sağlanıyordu. Dersler yıllara göre belirleniyor, diğer modern okullardaki gibi tabiî ve sosyal bilimler de müfredatta yer alıyordu. Dersler bundan böyle dersliklerde yapılacaktı. Ancak kamuoyunun büyük beklentileri sonucunda kabul edilen bu Nizamname tam olarak uygulanamadığını ama medreselerle ilgili bu eğitim reformlarının devam ettiğini söyleyebiliriz.
Meşrutiyet döneminde din ve fen ilimlerinin birlikte okutulmasına dair bu çalışmalar Bediüzzaman’ın takdirini toplamıştır. Onun her vesile ile dile getirdiği Medresetüzzehra projesi bu çerçevedeki çalışmalarla kısmen de olsa gerçekleşmiş oluyordu. Hatta İttihad ve Terakki’yi eğitim alanında yaptığı bu çalışmalarını olumlu bulduğunu açıkça söylemişti.
İKİ ASIRDAN BERİ İSLAM TOPLUMU İÇİNE YERLEŞTİRİLMEYE ÇALIŞILAN SEKÜLER RUH KIRILMALI
Bugüne gelelim. Eğitim ile ilgili benzer sorunlarımız var. Bu sorunların çözümünde Medresetüzzehra projesinin hangi özelliklerinden faydalanabiliriz?
Bugünkü sorunların en önemli yanı müfredatla ilgilidir. Batıdan alınan eğitim anlayışından sıyrılarak yerli yöntemler geliştirmede yetersiz olduğumuzu düşünüyorum. Tanzimat döneminden itibaren eğitimde ortaya çıkan ikilik hala devam etmektedir. Eskiden mektep medrese vardı. Şimdi onun yerini liseler ile imam hatip liseleri aldı. Bu ikiliği gidermek gerekmektedir. Bunun yolu da Medresetüzzehra projesinin din ilimleri ile fen ilimlerini birlikte okutmak prensibini hayata geçirmekle mümkün olur. Bu anlamda bütün okullara konulan dini derslerinin olumlu, ancak yetersiz olduğunu söylemek isterim. Öğretmen ve öğrenciler seküler zihin yapısında, müfredat uygun değil. İki asırdan beri İslam toplumu içine yerleştirilmeye çalışılan bu seküler ruh kırılmalı. Eğitimin bütün kademelerinde ilimler, bir yaratıcının ortaya koyduğu kurallar şeklinde ele alınıp okutulmalıdır.