Risale Haber - Haber Merkezi
Sömestr tatilinden sonra yeni dönemin ilk üniversite semineri bu hafta DKM’de gerçekleştirildi. Üniversite Seminerinin konusu “Rabıta-i Mevt” idi.
Eğitim Fakültesi öğrencisi Abdullah Turan’ın sunduğu “Rabıta-i Mevt” konulu seminerde ölüm ve mahiyeti ile ilgili ayrıntılı bilgilere yer verildi. Ölüm ve Ölümü Hatırlamak, Fikren ve Hayalen Rabıta-i Mevt, Rabıta-i Mevtin Faydaları ve Gerekliliği gibi konuların işlendiği seminer dikkatle takip edildi.
Turan, “On Üçüncü Söz'ün ikinci makamında, Üstadın, yanına bir takım gençler gelerek zamanın cazibedar levhiyat ve hevesatından, ahiretimizi ne suretle kurtaracağız diye soru soruyorlar. Üstadın onlara ilk cevabı şöyledir: "Kabir var, hiç kimse inkar edemez." Yani direk onları rabıta-i mevte sevk ediyor.” dedi.
Ölüm ve Ölümü Hatırlamak
Hemen hemen her insanın ölümü hatırladığını, ancak ölümü hatırlama biçiminin, insanların nazarlarına göre değiştiğini söyleyen Turan, “Mesela, ehl-i inkar ölümü hatırlamak istemez; çünkü onlar için ölüm idam-ı ebedidir. Ebedi bir yokluğu düşünmeyi ne kalp kaldırır ne akıl, divanecesine bir hayat... Onun için ehl-i inkar ölümden hep kaçmıştır. Gel gelelim mü'minlere: mü'minlerde de ölümü hatırlayış biçimleri farklılık gösterir. Ehl-i sefahat ve dalalette olanlar ölümü hatırlamak istemezler. Çünkü onlar için ölüm haps-i münferittir. Düşünmek istemezler.” dedi.
Turan, “Bazı mü'minler ise ölümü hatırlamak isterler, ancak bundan lezzet almazlar. Cehennemi tahattur eder, korkar, kendini kötülüklerden muhafaza ederler. Diğer bir başka kısım mü'minler ise ölümü hatırlamak isterler ve bundan lezzet alırlar, ölmeyi isterler, ölmeyi Allah'a kavuşmak olarak gördükleri için hep hatırlamak isterler.” dedi.
Risale-i Nur’dan "Elbette zindan-ı dünyadan bostan-ı cinana çıkmak ve müz'iç dağdağa-i hayat-ı cismaniyeden âlem-i rahata ve meydan-ı tayeran-ı ervaha geçmek ve mahlûkatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp huzur-u Rahman'a gitmek; bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki bir saadettir." Sözlerini aktaran Turan, “Böyle gördükleri için hep tahattur etmek isterler ve lezzet alırlar. İşte ölümü hatırlamayı süreklilik haline getirmeye rabıta-i mevt diyebiliriz. Burada yeri gelmişken, ölümü hatırlatan veya unutturan bazı etkenleri söyleyelim:
Hastalık: Üstadın tabiriyle hastalık perdedir, insanlara ölümü hatırlatır. Nitekim Üstad Hazretleri, hasta olan kişilerin yaptığı rabıta-i mevtin halis olduğunu ve onların rabıta-i mevti otomatikman yaptıklarını söyler. Bu sayede günahlardan arınırlar. Nitekim Üstad Hazretleri, hastalara acımadığını ve onların o hallerine üzülmediğini söyler. Elhasıl, hastalık gafleti izle eder.
Hastalar risalesinde geçer: "Eğer perde açılsa, tevahhuş ve nefret ettiğin hastalık perdesi arkasında, sevimli güzel manaları bulursun." İşte sevimli güzel manalardan bir tanesi de budur.
Sıhhat: ise gaflet perdesini kalınlaştırıyor. Ölümü unutturuyor. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya neden oluyor.
"Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve âfiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur."
İhtiyarlık: Şairin, "Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?" demesi, ölümden müteessir olması gösteriyor ki ihtiyarlık; mü'min kafir bütün insanlara ölümü hatırlattırıyor.
Gençlik: Gençlik, gaflet perdesini kalınlaştırır. İnsanların kendilerini en dinç, en kuvvetli hissettikleri zaman aralıkları gençlik zamanlarıdır. Böyle olduğu için de gençler, akıllarından ziyade hissiyatlarıyla hareket ederler, hissiyat ise kördür. O cüz'i iradesiyle her şeyi yapabileceğini zanneder, sefahate, dalalete, maazallah inkara düşer.
Musibetler: musibetler de ölümü hatırlatıyor.
Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder; vazife-i hayatiyeyi yapar. Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayr-ı mahz olan vücuddan ziyade, şerr-i mahz olan ademe yakındır ve ona gider.
Bunlarla beraber; hayatın zorlukları, şan ve şeref vesaire etkenler de ölümü bize unutturur.
Fikren ve Hayalen Rabıta-i Mevt
“Rabıta, bağ yani iki şeyi birbirine bağlamak; mevt ise ölümdür. İşte rabıta-i mevt de insanın ölüme bağlanmasıdır” diyen Turan, “Benim anladığıma göre ve ilk başlığımızda da dediğimiz gibi ölümü hatırlamayı sürekli hale getirmeye, rabıta-i mevt denir. Hadiste de vardır: اَكْثِرُوا ذِكْرَ هَادِمِ اللَّذَّاتِ -ev kema kal- yani "Lezzetleri tahrib edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz!" Yani ölümü hatırlama sürecini sıklıkla yapınız. Bu da rabıta-i mevttir. Nitekim Üstad Hazretlerinin Eski Said döneminden Yeni Said dönemine geçmesini sağlayan da rabıta-i mevttir. Yalnız rabıta-i mevtin uygulanışında bazı farklılıklar vardır:
Ehl-i tarikat, hayalen kendilerini, ölü tahayyül edip; ben öldüm, yıkandım, mezara girdim, sorgu melekleri geldi vesaire merhaleleri düşünerekten, kalbi müteessir olup, kendini kötülüklerden muhafaza ediyor. Bu rabıtanın fevaidi pek çoktur. Yalnız, Üstad Hazretleri rabıta-i mevti biraz farklı bir yolla bizlere göstermiştir.
Şöyle ki; ehl-i tarikatın yaptığı, istikbali zaman-ı hazıra getirmek, yani; gelecek zamanı şimdiki zamana hayalen getirmektir. Yani gelecekte olan ölümü şimdiki zamanda tasavvur edip, kendilerini bu şekilde, kötülüklerden nefsani arzulardan muhafaza etmeye çalışıyor.
Bediüzzaman Hazretlerinin söylediği ise istikbali zaman-ı hazıra getirmek değil; zaman-ı hazırdan fikren istikbale gitmek, yani; şimdiki zamandan gelecek zamana fikren gitmektir. Yani, ölümü şimdiki zamana getirmek değil, fikren bizim ölüm anına gitmemizdir. Biz şimdi ölmüyoruz ama gelecekte muhakkak öleceğiz. İşte geleceğe fikren gitmektir.
Hadiste “küllü atin karibun”, yani gelmesi muhakkak olan şey, uzak dahi olsa yakındır. Ölümün gelmesi kesindir, kabir var kimse inkâr edemez. Gelmesi kesin olan şey de uzak olsa dahi yakındır. Yani ölüm bize, elli, yüz yıl da uzak olsa; gene yakındır; madem yakındır, o zaman hayale faraza lüzum yok. Hem mesleği hakikate uygun değildir. Bir de ehl-i tarikatın yaptığı rabıta-i mevt daha şahsidir, Üstadın yaptığı şekil daha geneldir. Şöyle ki; ehl-i tarikat, ben öldüm. Ben yıkandım, vesaire merhaleler; hep ben endeksli olduğu için ve insan öldükten sonra başkasının ölümünü düşünemediği için; şahsidir.
Üstadın gösterdiği yol ise daha geneldir. Kendi ölümünü düşünüyor; sonra diğer insanların ölümünü düşünüyor; sonra diğer canlıların ölümünü düşünüyor, sonra cansız varlıkların ölümünü düşünüyor. Bu namütenahi mevt silsilesi içinde kalp nur-u iman ile sınırsız bir dehşete kapılıp, kötülüklerden vazgeçiyor.
Üstad, Eskişehir hapishanesinde pencereden dışarı bakıyor. Cumhuriyet bayramında raks eden lisenin büyük kızlarını görüyor ve fikren onların elli altmış yıl sonraki hallerine gidiyor ve kimisini ölmüş toprak olmuş, kimisini de çirkinleşmiş, onların o hallerine üzülüyor, ağlıyor. Ve diyor ki gördüğüm hakikattir, hayal değil. Yani fikren onların elli altmış yıl sonraki hallerine fikren gidiyor. Yoksa ehl-i tarikatın yaptığı gibi o an onları ölü hayal etmiyor.
Gaflet, hissi iptal ettiğinden kendi ölümünü düşünen adam, diyebilir ki; ben şimdi ölmemişim, ölüm bana uzaktır. Elim kolum hareket ediyor, kalbim atıyor.
Yalnız öbür türlü rabıta-i mevtte nefsin kaçabileceği bir yer yoktur. Çünkü ölümü inkar edemezsin. İlerde de kesin öleceğiz. Küllü atin karibun sırrıyla uzak olsa dahi yakındır. O halde şimdi ölüyormuşuz gibidir. Elli, yüz ve hatta bin sene sonra bile olsa, gene fark etmiyor.
Rabıta-i Mevtin Faydaları ve Gerekliliği
Rabıta-i Mevtin Faydaları ve Gerekliliği konusunda konuşan Turan seminerine şöyle devam etti:
Rabıta-i mevtin faydaları çoktur. Yalnız ben burada kendi tespit edebildiklerimi sizinle paylaşacağım.
Rabıta-i mevt, insanların riyaya girmesine engel olur. Yani sonuçta öleceğiz, kime yaranacağız. Çünkü hadiste vardır. Ölüyle kabre kadar üç şey beraberdir: malı, ailesi, ameli; ailesiyle malı geri gider, ameli kalır.
İkincisi: tul-i emel, yani hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya dalmak. İnsanın fıtratında şedid bir aşk-ı beka var. Her sevdiği şeyde, kuvve-i vahime cihetinde bir nevi beka tevehhüm eder sonra sever. Biz de dünyanın ebedi olduğunu düşünüp, nefsimize bakan tarafında her türlü, icraat-i süfliyeyi yapıyoruz. Halbuki Üstad diyor ki; ne vakit zevalini düşünse veya görse, derinden derine feryat eder. İşte biz, rabıta-i mevt ile dünyanın ölümünü düşünerek, zevalini görmeden, Ya Baki Entel Baki diyerek, biz onu bırakalım.
İhlasın kazanılmasına sebep olur: tabi riya ile ihlas birbirine zıttır. Rabıta-i mevt, riyadan kurtarıp ihlası sağlıyor. İhlas ise çok önemli bir hakikattir. Nitekim Gavs-ı Azam (k.s.) ile Hz. Ali (r.a.) bu hizmetteki ihlasa binaen bizleri destekliyorlar. Biz de onların manevi desteğini kaybetmemek için ihlaslı olmalıyız, ihlaslı olmak için de rabıta-i mevte bağlanmalıyız.
Bir de İşarat'ül İ'caz savaş meydanında yazıldığı ve Üstad şehid olmayı arzuladığı için tam ihlas ile yazılmıştır. Aynen onun gibi, rabıta-i mevt Eski Said'i Yeni Said'e (r.a.) çevirmiş ve daima hareket-i fikriyede Yeni Said'e yoldaş olmuş. Bu sayede Risale-i Nur Külliyatı tam ihlasla yazılmıştır. Nitekim Üstad Hazretlerinin söylediği gibi Risale-i Nur'un bahsettiği hakikatlerin aynını binlerce âlimler, yüz binlerce kitaplar daha beligane neşrettikleri halde yine küfr-ü mutlakı durduramıyorlar. Küfr-ü mutlakla mücadelede bu kadar ağır şerait altında Risale-i Nur bir derece muvaffak oluyorsa, bunun sırrı işte budur, bunu sağlayan da rabıta-i mevttir.