Bediüzzaman Hazretlerini bir haftaya sığdırmak mümkün müdür? Elbette değildir. Çünkü O asırların adamıdır. Asr-ı saadetin izdüşümlerini asrımıza taşıyan ve yaşayan bir müceddid, müçtehid ve mütefekkirdir. Onun içindir ki Bediüzzamanı bir hafta ile anlamak ve kutlamak elbette yeterli değildir.
Ancak böyle haftalar en azından Bediüzzamanın, özellikle davasının ve Risale-i Nurların gündeme gelmesi ve tahşidat yapılması açısından önem arzetmektedir. Belki de bu zaman diliminde yapılan faaliyetler ve gayretler inşaâllah fiili duaya dâhil olur. Bu dualar Risale-i Nurların insanlığın gündemine gelmesi ve insanların ihtiyacına cevap vermesi için kuvveden fiile çıkan samimi gayretlerin neticesine hizmet edecektir.
Bediüzzaman, zamana ayak uydurmayan, ancak yaşadığı zamanın ezberini bozan bir âlimdir. Kastamonu Lahikasında ifade ettiği şu manalar ne kadar önemli ve dikkate değerdir. Risale-i Nur, yalnız bir cüz'î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor; belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kaleyi tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor; belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsit âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun, bâhusus avâm-ı mü'minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeâirler kırılmasıyla, bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi Kur'ân'ın i'câzıyla o geniş yaralarını, Kur'ân'ın ve imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor.( Kastamonıu Lâhikası,2006,s:55,Y.A.N.)
Bediüzzaman Hazretlerinin bu yıl 49.ölüm yıldönümüdür. Bu nedenle de 2131 Mart tarihleri arası Bediüzzaman Haftası olarak kutlanmakta ve ülkemizin birçok il ve ilçelerinde konferanslar, paneller ve programlar yapılarak Bediüzzaman Said Nursi anılmakta fikirleri, davası ve hayatı anlatılmaktadır. Çünkü 23 Mart 1960 tarihinde Bediüzzaman Urfada vefat etmiştir. Geride ise altı bin sayfayı bulan Risale-i Nur Külliyatını hayatının en büyük meyvesi olarak bırakmıştır.
Bediüzzaman yaşadığı dönemde ve vefatından sonra şahsı ve davası ile kendisinden devamlı söz ettirmiş bir mütefekkirdir. Onu anlamanın yolu ise eserlerinden geçmektedir. Çünkü büyük insanlar eserleri ile tanınmış ve davalarını eserleri ile anlatmışlardır.
Bediüzzaman verilmiş bir ünvan değil kazanılmış bir ünvandır. Yaşadığı zamanda kendisine İcmâ-i Ümmet olarak asrın ulamasınca hak ettiği Bediüzzaman ünvanı verilmiştir. Oda bu ünvanı muvakkaten kullanmış sonra da eserlerine iâde etmiştir.
Bu haftanın Bediüzzaman Haftası olarak idrâk edilmesi nedeniyle bizler de Onun hayatından kısa kesitlerle yazımıza devam edelim. Bediüzzman, 1878 yılında Bitlis'in Hizan Kazasının İsparit Nahiyesinin Nurs Köyü'nde doğdu. 1882'de başladığı tahsilini; 14 yaşında ders ve fetvâ verecek derecede tamamlar. Hocalarının, "İlmi kisveye gir!" teklifini, "Ben daha çocuğum, nasıl hocalılık elbisesini giyinebilirim?" diye kabul etmez.
Bediüzzamanın resmi tahsili üç aydır. Peygamberimizi (asm) rüyasında görür, elini öperek ilim talebinde bulunur: Ümmetimden suâl sormamak şartıyla sana ilm-i Kuran verilecektir, buyurulur.(Tarihçe-i Hayat)
Bediüzzaman, keskin zekâsı, derin ilmi, muhteşem hâfızası ile dikkat çekmiş; devrin âlimlerince kendisine "zamanın güzeli, çağın eşsizi" anlamına gelen "Bediüzzaman" ünvanı verilmesine sebep olmuştur.
Tarihçe-i Hayatın bir Haşiyesinde geçen şu olay da Onun hayatını anlatan önemli bir hadisedir. Said Nursî, altmış beş sene evvel Van'da Vali Tahir Paşanın yanında iken okuduğu bir gazetede, İngiliz Müstemlekât Nazırının İngiliz Meclis-i Meb'usanında elinde Kur'ân'ı göstererek, "Bu Kur'ân Müslümanların elinde kaldıkça biz onlara hakikî hâkim olamayız. Ya Kur'ân'ı ortadan kaldırmalıyız, veya onları Kur'ân'dan soğutmalıyız" sözü üzerine, ruhunda bir feveran ve nihayetsiz bir gayret uyanır. Kur'ân'ın bir mucize olduğunu ispat ederek her tarafa neşretmek ve kâfirleri tam susturmak ister, buna kat'î karar verir. Van'da bulunduğu on beş sene müddet içerisinde hıfzına aldığı seksenden ziyade kitabı ezbere devrettiği gibi, âlem-i İslâmın hal-i hazırda durumu hakkında da gerekli her türlü malûmatı elde eder.( Tarihçe-i Hayat)
Bediüzzaman, İstanbul Fatih'te kaldığı Şekerci Han'ın kapısına, "Her suâle cevap verilir, her müşkül halledilir, fakat suâl sorulmaz!" diye ilân asarak ilim dünyasının dikkatini çeker ve hayatı boyunca da kimseye soru sormaz.
23 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyetin ilânının üçüncü günü, Selânik Hürriyet Meydanında binlerce kişiye hitâp ile hürriyet-i şer'iyyenin terakki ve mutluluğumuzu netice vereceğini beyan eder.
Birinci Dünya savaşında vatan müdafaası için harp meydanlarında, gönüllü alay komutanlığı yapar. Kafkas cephesinde, Milis Alayı komutanı olarak, cepheden cepheye koşar. Bu savaşta Ruslara esir düşer. Arap ediplerinin bile anlamakta zorlandıkları Arapça İşarât'ül İ'câz tefsirini bu savaşta telif eder.
Bediüzzaman ilmin ve imânın izzetini koruyarak, esir kampını ziyaret eden Rus orduları komutanı Nikola Nikolaviç'in huzurunda ayağa kalkmaz! Onun idam kararına beş para kıymet vermez ve gösterdiği şecaati ile Allahın izniyle idamdan kurtulur. Kostroma vilâyetine bağlı Kologriv'de 6 ay kadar, Kostroma merkezde 1 sene kadar, toplam 18 ay süren bir esaret hayatından sonra kılavuzsuz, rehbersiz, Rusyadan harika bir tarzda geçerek ülkesine döner.
İstiklal savaşında İngilizlere karşı şiddetle mukabele eder. Hutuvat-ı Sitte eseri İngilizlere karşı neşredilmiş ve onların bütün planlarını bozmuştur. Şeyhü' l-İslâmın Kuvay-ı Milliye aleyhinde verdiği fetvanın baskı altında alındığından geçersiz olduğunu söyleyerek ve mukabili bir fetva vermiştir.
Başta imân olmak üzere, İslâmî ve insânî her meseleyi tecdid etmiş, yenilemiş, modern ilimleri Kur'ân ilimleriyle tecdit etmiş ve Risale-i Nurlarda tefsir etmiştir. Bütün insanlığın, İslâmiyetin, âilenin ve toplumların tüm meselelerini halletmiş, problemlerine Kur'ânî ve Sünnetî çözümler getirmiş, çareler üretmiştir. Bu gün milyonlarca insan Onun eserleri ile imanını ve ahiretini kurtarmaktadır.
Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam diyen Bediüzzaman, savaş meydanları, hapis, zindan, sürgün mahkemelerle geçirdiği bir asra yakın ömrünü, ilim, imân yolunda harcamış; dinsizlik, şirk ve ırkçılıkla şiddetle mücadele etmiştir.
Bediüzzaman, müşfik ve mütevazî bir iman fedaisidir. Kendisine işkence edenlere bile beddua dahi etmemiştir. Ancak, asla dâvâsından taviz vermemiştir. En cebbar ve zalim kumandanların yüzlerine hakikati, doğruları haykırmıştır: İdamdan, hapisten korkmamıştır.
Bediüzzaman milyonların selâmeti nâmına, dünyasını da hayatını de fedâ etmiş; o zindan ve sürgünlerde sürünmüş; ama ehl-i imâna gül-gülistan bir hayat sağlamıştır.
Bediüzzaman 23 Mart 1960'ta Urfada vefat etmiştir. Allah ona ve diğer bütün alim, mütefekkir, müçtehid, ve müceddidlere rahmet eylesin. Amin...