Mehmet Tanrısever'in Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri'nin hayatını filme alması bütün eski hasımlarını tedirgin etmiş.
Tedirgin etmekle kalmamış, küfrî bir insiyakla harekete de geçirmiş. CHP'de siyaset yapan, en müptezel ve müstehcen kelimelerle şiir adı altında ruh halini sergileyen avukat yaftalı biri, film hakkında Ankara Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuş. Temel iddiası; film ile M. Kemal'e hakaret edildiği.
Devrin şerirlerinin tasallutundan bir nebze emin olmak ümidiyle Koruma Kânunu çıkarmaya mecbur kalan Menderes'ten kalma bu tuhaf kânunla değil M. Kemal'e hakaret etmek, tenkid etmek bile imkânsızlaştırılmış. Hâlbuki kânunun çıkarılış maksadı M. Kemal ve icraatlarını tenkidden emin kılmak değil, kaba hakareti önlemektir. Yazık ki icraatta, dudaklarında bir tebessümle Paşa'nın gözlerinin üstünde kaşlarının olduğunu söyleyenler bile hakaret etmekle itham edilmişlerdir.
Bu vesileyle bir daha söylemek isterim ki, M. Kemal'i hakaret ve tahkir potansiyeline sahip ve müstahak gösteren bu kânunun kendisi Paşa'ya hakarettir, kaldırılmalı. Bu kânunla bir devlet adamının çoğu şiddetli tenkid ve itiraza açık icraatlarını kutsileştirmek, milletin önüne aşılması güç barikatlar koymaktır. Demokratik hiçbir ülkede bu tarz bir garabete rastlanmaz, milletin haklarını koruyan sair kânunlar M. Kemâl'in de haklarını korur.
Aynı mevzuu Hürriyet'in haşarı zekâsı Ahmet Hakan da kalemine malzeme yapmış. Tarihçe-i Hayat'ta geçen ve 1922'nin sonu ile 1923 bahar ayları arasında cereyan eden hâdisenin nirengi noktası Üstad'ın milletvekillerini namaza teşvik etmesinin M. Kemal'de meydana getirdiği rahatsızlıktır. Bu rahatsızlık tartışma sebebi olur ve Bediüzzaman'ın Paşa"nın yüzüne haykırdığı ezelî hakîkat bir vecize olarak İstikbâl nesillerine miras kalır:
"Paşa! Paşa! Kâinatta en yüksek hakikat îmândır, îmândan sonra namazdır. Namaz kılmayan haindir. Hainin hükmü merduttur. Merdudun hakk-ı hayatı yoktur!"
Hakan, bu hâdisenin müdellel olmadığını, yaşanmamış olabileceğini imâ ediyor. Yaşanmış olduğuna ihtimal verildiği takdirde de Nurcular'ın M. Kemal'in demokratlığına selâm durmaları gerektiğini bir zaruret olarak ortaya koymakla kalmıyor, Paşa'nın bu mevhum ve muhayyel demokratlığı ile de Tayyip Erdoğan'ı tokatlayıp müstebid koltuğuna oturtuyor. Çok sıradan, çok ucuz bir cerbeze...
Cerbeze... Çünkü tek bir vakâ ile müstebîdane tavır ve iktidarı dillere destan M. Kemal'i demokratlaştırmak takat-ı beşer işi değildir. Paşa'nın diktatörlüğünde aşağı yukarı hasımları gibi ehibbası da hemfikirdir. Farkları, bu diktatörlüğün zamanın şartlarından kaynaklandığı ve bir zaruret olduğunu ifade etmeleridir.
Çok daha mühimi, ömrünü fazilet mücadelesi ile taçlandırmış bir doğruluk abidesi hilâf-ı hakîkate tenezzül etmez. Bediüzzaman söylemişse doğrudur. Hükmün delili asırlık ömrü, göz kamaştırıcı hizmet, eserleri ve Allah'ın izniyle elde ettiği muhteşem neticedir.
M. Kemal'in Üstad'ın çıkışını sükûnetle geçiştirip yutkunması iki temel sebebe dayanır. Bir kere, henüz müstebîdane iktidarının emekleme yıllarıdır, bir zamanlama hatası yapması taktik zekâsı ile meşhur bu kurmay-ı harbe yakışmazdı. Sonra Bediüzzaman'ın geçmiş hayatı ve bilhassa şark aşiretleri içindeki şöhret ve muhabbeti iktidarının tesisi ile meşgul Paşa için şimdilik uğraşılmamasını gerektiriyordu... Sonraki yıllar bu iki insanın nasıl kuvvetli hasım olduklarının serencâmı ile yüklüdür. O karşılaşmadan sonra bir daha asla barışmamış, asla dost olmamışlardır.
Bir asır sonra ise muvazene Bediüzzaman'ın lehine açık farkla değişmiştir. Eserleri hemen bütün dünya dillerine çevrilen, gönüllere sultan, başlara taç olmuş bu büyük insanın yegâne istinad noktası bir ömür boyu verdiği fazilet mücadelesidir. Maddî bir gücü yoktur, ordulara sahip değildir... Hâlbuki hasmı muktedirdir; devlet sahibidir, tek bir emir ile orduları harekete geçirmektedir. Yerini muhkemleştirmek, hatırasını tahkirden korumak için ölümünden sonra da kânunlar çıkarılmıştır. Kendisini sevmemek suç addedilmiştir. Bir asırdır devletin en mühim meselesi Paşa'ya muhabbeti telkin etmek, icraatlarına kutsiyet atfetmek olmuştur. Ama bütün bunlara rağmen Atatürkçülerin hali de sayıları da ortada. Hazin bir akıbet...
Bugün