(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin ŞUÂÂT RİSALESİ adlı eserinden bölümler.)
Hatta eğer mu'cizâtı noktasında mevcudatı istintak etsek; görecek ve işiteceğiz ki; âlem, enva ve ecnasıyla onun risaletine şehâdet ve mu'cizelerine delâlet ve hazine-i gaybdan getirdiği metâ-ı âlîye dellâllık ediyor. Güya âleme teşrif ettiğinde, her bir nev' kendi lisân-ı mahsusuyla alkışladığı gibi; Sultan-ı Ezel, zemin ve âsumanın evtarını intak edip, her bir tel başka lisân ile mu'cizâtının nağamatını inşâd etmekle, o sadâ-yı şirin bu kubbe-i mînada ilelebed tanînendaz etmiştir.
Güya HAŞİYE âsuman, kendi mirac ve melek ve kamerin elsine-i semâviyesiyle risaletini tebrik ediyor.
Ve zemin, kendi hacer ve şecer ve hayvanın dilleriyle mu'cizelerine senâhan oluyor.
Ve cevv-i feza, kendi cin ve bulutun işaretiyle nübüvvetine beşaret verir ve sâyebanlık ediyor.
Ve zaman-ı mâzî, enbiya ve kütüb ve kâhinlerin rumuz ve telvihâtıyla, o Şems-i Hakikatin fecr-i sâdıkını göstererek müjdeci oluyor.
Ve zaman-ı hâl, yani Asr-ı Saadet lisân-ı hâliyle; tabiat-ı Araptaki inkılâb-ı azîmin ve bedeviyet-i sırfdan medeniyet-i mahzanın defaten tevellüdünü şahid göstererek nübüvvetini isbat ediyor.
Ve zaman-ı müstakbel, kendi vukuat ve fünunun etvar-ı müdakkikane ile onun mevkib-i ikbâlini istikbâl, ve lisân-ı hakîmâne ile irşadatına teşekkür ediyor. Nev-i beşer, kendi muhakkikleriyle bahusus hatib-i beliği ki; şems gibi kendi kendine burhan olan Muhammed'in (a.s.m.) lisân-ı fasihânesiyle hakdan geldiğini ilân ediyor. Ve Zât-ı Zülcelâl, kendi Kur'ân'ının lisân-ı beliğânesiyle ol Nebiy-yi Ümmînin fermân-ı risaletini cin ve inse işittiriyor.
Hangi kuvvet vardır ki, bu icmâın hükmünü reddetsin? Kimin haddi var, şu ittifaka karşı muhalefet etsin? Hangi şüphe var ki, tevatür-ü mevcudata karşı dayanabilsin?
HAŞİYE: Şu müselsel beyan, mu'cizat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) envaına işarettir.