Risale Haber-Haber Merkezi
Padişahlıkla yönetilen bir imparatorluk 1918’de Mondros Mütarekesi ile tarihe karışır. Bediüzzaman tarihe karışan bu imparatorluk sırasında kırk iki yaşındadır. O güne kadar bir Osmanlı vatandaşı olan Bediüzzaman ondan sonra yeni kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlarından olacaktır. Padişahlık döneminde ülkenin sorunları ile çok yakın temas halinde olan Bediüzzaman çeşitli vakalarda bir bakış açısı, bir mizaç ve tavır ortaya koymuştur. Osmanlı döneminde ilim adamlarının mizacı daha önceden tavır ve tutumları belirlenmiş bir davranış kanonu içinde cereyan etmekteydi. Ulema-padişah-halk ilişkilerinin kalıplarını kırmak kimsenin aklından geçmeyen bir tutumdu.
Bediüzzaman ta çocukluğunda ilim talep etmeye başladığı dönemden itibaren ülemanın, ilim talebelerinin takındığı kulca saygı tutumunu hiçbir zaman benimsememiştir. O yüzyıllardan beri oluşmuş olan bilim üzerinde, davranışlar üzerinde oluşan kabuğa hiç iltifat etmemiş ve her zaman demokratik eleştirel tavrını sonuç ne olursa olsun ortaya koymuştur. Fıtri halleri icabı daima izzetini koruması ve hatta amirane söylenen küçük bir söze dahi tahammül edememesi medrese eğitimi içinde kendine bir yer edinmemesine sebeb olur, mizacı muayyen bir kalıbı kabul etmeyen bir yapıdadır.
Küçük yaşlarında ne ise devletin en zirvesindeki insanlarla muamelesinde de aynı mizac ve karkter, deha tavrını terk etmeyecektir. Bu aslında demokratik bir mizactır. O daima haklı ve tepkisel mizacını korumuştur, Batı demokrasilerini gerçekleştiren Volter, Monteskiyo, Ruso, Hugo gibi kişilerde de bu tepkisel mizac özelliği görülmektedir, onlar da hayatlarının her döneminde daima ne olursa olsun demokratik tepkilerini göstermişlerdir, Bediüzzaman’ın mizacı...
Prof. Dr. Ahmet Nebil Soyer'in yazısı için TIKLAYINIZ