(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin KASTAMONU LAHİKASI adlı eserinden bölümler.)
Bismillahirrahmanirrahim
Aziz, sıddık, mübarek kardeşlerim,
Sabri'nin tabiriyle, Risale-i Nur'un Zülfikar'ı olan Hizbü'l-Ekber-i Nurî, elhak, memulümüzün fevkinde gayet parlak ve güzel ve dikkatli ve sıhhatli ve yanlışları pek az bir tarzda Cenâb-ı Hakkın inâyetiyle vücuda gelmiş. Hafız Ali, Tahirî, Hafız Mustafa bu vazifede elhak tam çalışmışlar. Risale-i Nur'un eline bir elmas kılıç verdiler.
Kardeşlerim,
Bu kudsî hediyeniz bu şehre girdiği aynı zamanda, daha biz haber almadan memleketimizde talebeler bir kitaba başladığı zaman, Kürtçe "meftihâne" nâmında bir ziyafet verdiklerine tam bir misâl olarak, Risale-i Nur'un beş talebesi, ayrı ayrı köylerde, ne biz, ne onlar postadan haberimiz yokken, güya bu kudsî kitabın meftihânesi olarak herbiri, ayrı ayrı taamdan mürekkep bir küçük ziyafet nev'inde getirdikleri, hiçbir sebep yokken, bütün bütün âdete muhalif bir tarzda o beşlerin bu noktada ittifakı ve tevafukları, beşimiz, ben, Emin, Feyzi, Hilmi, Tevfik müttefikan karar verdik ki, tesadüf kat'iyen imkânı yok.
Demek, buradaki medrese-i Nuriyenin meftihânesi olarak, rahmet-i İlâhiye tarafından bir keramet-i Nuriyedir.
Hem otuz günden beri ve İnebolu'dan her hafta bir iki defa geldikleri halde, hiçbiri gelmeden, birden, sebepsiz, bir has talebe, üç günde yayan olarak, Hizbü'l-Ekberle beraber geldi. İkinci gün, güya onun için gönderilmiş gibi; matbu Hizbü'l-Ekber-i Nuriyenin bir kısmını aldı, götürdü.
Said Nursi