Bediüzzaman Anadolu’nun her şehri ile alakadardır, ya bizatihi o şehirde olan macerası, eserleri ve zatının inkişafındaki tesiri açısından ya da talebelerinin mücadele ve mücahade sırasında yaptıkları kahramanlıklar açısından.
Konya tarihimizin ve beldeler tarihimizin şüphesiz önemli bir şehridir. Bediüzzaman o şehri değişik şekillerde tasvir ve tarif eder. “Çok müştak olduğum ve eski zamanda Anadolu medrese-i ilmiyesi hükmünde olan Konya’nın” der. Eski zaman derken bu şehrin Anadolu’nun kıymeti ilmiyesindeki yerini iyi bilen bir bakış açısı vardır. Bir diğer neden kardeşi Abdülmecit Ağabeyin ömrünün bir kısmını Konya’da geçirmiş olmasıdır. Onun ile olan talebe-hoca ilişkisi ve bunun ötesinde kardeşlik ilişkisi onu Konya’ya bağlayan rabıtayı ruhiye ve irsiyedir. “On beş sene benim yanımda okumuş ve yirmi seneye yakın müftülük etmiş ve kırk seneden beri birtek defadan başka görmediğim ve bütün kardeşlerim, akrabalarım içinde hayatta bir o kalmış olan kardeşimi ve çocuklarını ziyaret etmek ve onlarla görüşmek…”
Bir üçüncü neden insanın hocası. Üstelik Bediüzzaman gibi bir insanın gelişmesinde bizim tarif edemediğimiz bir eğitim rabıtası, bir yetişme ve gelişme tesiri olan hocasının Konya’da olmasıdır. Bediüzzaman bunu ifade eder. “Eski Said’in ve yeni Said’in mühim üstadlarından olan…” Üstad burada hem eski Said döneminde hem de yeni Said döneminde Hazreti Mevlana’dan etkilendiğini ifade eder. Eski Said döneminde cevval ve stratejist tutumunda Hazreti Mevlana’nın tesirlerini muhakkak ki bizim araştırmamız gerekir. Yeni Said döneminde tamamen kendinin eserlerine vermiş, yeni bir eser külliyesi ile meydana çıkmış insanın eserlerinin yapı, tasarım, tema itibariyle Hazreti Mevlana’nın tesirleri nelerdir, bu da araştırılması gereken bir konudur. Çünkü her iki insanın da en ortak yanları İslamı temsili hikayeler ile anlatmaktır, ama bu temsili hikayelerin tezahür ve tasarım ve ifade ediliş tarzları farklıdır.
Hazreti Bediüzzaman, Cenabı Mevlana için “ve onun müridleri olan Mevlevilerin her yerde Risale-i Nur’la alakadarlıkları cihetiyle çok alakadar olduğum ve İmamı Rabbani, İmam-ı Gazali gibi mühim üstadım olan Mevlana Celalettin’i ziyaret için…” der. O, Hazreti Mevlana ile “çok alakadar olduğum” demek süreklilik arzeden bir ilişki mevzubahistir. Ve ayrıca birçok kişiden etkilenmiş olan Bediüzzaman Hazreti Mevlana için “mühim üstadım” der.
Değişik bir sebep de yıllarca belli mekanlara hapsedilmiş ruhu sürekli afakta teyaran eden bir insan nisbi bir hürriyeti tattığı zamanlarda Anadolu’da biraz dolaşmak ister, bu hem ruhen hem de bedenen ihtiyacıdır. “Ben tebdil havaya çok muhtaç olduğum için yazın dağlarda kışın da kira ettiğim ayrı ayrı menzillerde gezmeye mecbur oluyorum. Bir yerde duramıyorum. Hastalığım şiddetleniyor. Niyet ettim tekrar ara sıra Konya gibi yerlere gideceğim…”
Hatta Konya ile o kadar alakadardır ki oraya yakın olmayı bile güzel telakki eder. “Konya’ya yakın geldiğime ruh u canımla memnun olup bana gelen bütün sıkıntılara sürurla mukabele edip tahammül ediyorum.”
Her defasında Konya’nın alimlerini zikreder, özellikle bir tefsir sahibi olan Hoca Vehbi Efendi’yi. Onun tefsirini okumuştur ve “çok mübarek tefsir” olarak ifade eder. Zatını da “çok muhterem ve kıymettar Hoca Vehbi Efendi” şeklinde tarif eder. Başka bir cümlede aynı şahıs için “Müfessir mübarek Hoca Vehbi” der.
Bediüzzaman Isparta’da eserlerinin kuvveden fiile çıkaran ve neşrinde tarif edilmez rolleri olan insanları Isparta Kahramanları olarak ifade eder. Konya’dakileri de “Konya’nın mübarek alimleri” diye bir mümtaz cümle kullanır ve onların Risale-i Nur’a sahip çıktıklarını belirtir.
Bediüzzaman Konya’daki medrese alimlerini ve eserlerinin medrese ile ilgili rabıtalarını da ortaya koyar. Bu daha değişik bir Konya yorumudur. “Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki çoktan beri beklediğim bir ciddi yardım Konya ulemasından görülmeye başladı. Evet Risale-i Nur medreseden çıkmış ilim içinde hakikate yol açmış, hakiki sahipleri ve taraftarları medreseden çıkan hocalar olduğuna binaen umum Anadolu’nun eskiden beri parlak ve faal bir medresesi Konya şehri olduğundan…”
Konya, Bediüzzaman ile alakadar bir mekandır. Kardeşi 1955 yılında Konya’ya yerleşir, orada İmam Hatipte çalışır. Bediüzzaman onunla görüşmek ister, bu yüzden Konya’ya gelir. Ama iki kardeşin görüşmesine izin verilmemiştir. Daha sonra vefatından evvel bir defa görüşmüşlerdir. “Bediüzzaman vefatından önce bir kez daha Konya’ya geldiyse de bu sefer de uzun süre görüşmeleri mümkün olmadı. Zaten bu görüşme veda görüşmesi olup evin önünde gerçekleşti. Bediüzzaman arabadan inmeden kapının önünde kardeşiyle vedalaştı, Urfa’ya doğru yola çıkacağını söyledi.”
Konya’da Bediüzzaman’ın önemli talebeleri bulunmuştur, bunlardan biri Sadullah Nutku Ağabey’dir. Osman Yüksel Anlatır: “Konya Hapishanesinde bir Dr. Sadullah vardı ki, Allah’ım ne adamdı o? Nasıl imandı ondaki. Adam hapishanede idi, fakat gül gülistan içindeydi. Gülen gözlerle bakardı insana. Her şeyi unutuyordum onun yanında. Adam adeta teneffüs edilen bir şey gibiydi. Yanımdan bir ruh gibi uçuverip gideceğinden korkardım.” Sadullah Ağabey çocuklarını sefahatten kurtarmak için Konya’ya taşınır. Yine Bediüzzaman’ın bir talebesi Yusuf Demir ve Sadullah Ağabey, Bediüzzaman kardeşi Abdülmecit için Konya’ya geldiğinde Bediüzzaman’ın elini öpmek isterler. Şanlı polisler ona da engel olurlar.
Bediüzzaman Konya’ya gelecektir, her tarafa yayılar, bir hoca öğrencilerine duyuru yapar. “Çocuklar şehrimize büyük alim muhterem Üstad Said Nursi Hazretleri geliyormuş. Dersleri biraz kısa tutalım da Mevlana civarındaki karşılamaya biz de katılalım” der.
Karşılanma anları anlatılır. “Biz bütün talebe arkadaşlarla beraber gittik ve öğle ezanına kadar dışarıda bekledik. Ezan okundu, namazlarımızı Sultan Selim Camiinde beraberce eda ettik. Cemaat misafirlerini karşılamak üzere tekrar dışarı çıktı. Üstad Hazretleri kalabalığın arasından bir taksi ile geldiler. Uzunca bir zamandır görüşemedikleri kardeşi Abülmecit Efendi ile görüşüp vedalaşma sahnesini uzaktan gördük. Abdülmecit Efendi elinde ufacık bir kase çorba ile karşılar, ikram kabul edilir, iki üç kaşık çorbadan alınır, tepsiye bir lira bırakır ve vedalaşır.”
Bediüzzaman camiye ve daha sonra Hz. Mevlana’yı ziyaret eder. “Baktık Üstad Camiiye geliyor, hem de çok sayıda polis nezaretinde. Camiin batı kapısından içeri girdiler. Ayakkabılarını çıkardı. Hizmetindeki yaşı tahminen altmış civarında olan bir kardeşimizin yardımı ile bir iki adım sonra çoraplarını da çıkarttılar. Biz de hemen harekete geçtik. Başta Doktor Sadullah Nutku ağabey uzunca sarığının ucunu avucuna alarak hürmetle Üstad’ın elini öpmeye koştu, ben de arkasından. Mübarek elini öpmek nasib olmadı. Üstad minberin yanına geldi namazını eda etti, aynı kapıdan dışarı çıkarak Mevlana Hazretlerini ziyarete girdi. Ve zannedersem Mevlana Hazretlerinin şahsında bütün Anadolu’ya veda ediyordu.”
Bediüzzaman, Konya’ya her gelişinde talebesi Sabri Halıcı’nın evinde misafir olur. Eserlerinde çok defa Sabri Halıcı’nın adını zikreder. Bediüzzaman’ı Konya’ya bağlayan bir neden de Mustafa Özsoy isimli sıra dışı talebesidir. Mustafa Özsoy’un da Konyalı, Ermenekli olmasıdır. Nurları Diyarbakır’da Mehmet Kayalar Abinin tesiri ile tanır. Daha sonra Konya’ya tayini çıkar. Emirdağ’da Üstad’la görüşür. Ona, “Kardeşim benim nazarımda iki sınıf çok ehemmiyetlidir, biri subay diğeri ise öğretmendir. Bence bir öğretmen yüz vaiz kadar bu memlekete faydalıdır” der.
Bir başka ziyaretinde Bediüzzaman yine Konya ile alakadarlığından ona bir soru sorar. “Üstadı ziyarete gittim. Ben kapıdan girer girmez, somyasının üzerinde ayağı doğruldu ve alnımdan öptü. Benim kahraman kardeşim Konya’da Risale-i Nur’a ilişen var mı? diye sordu. Evet kardeşim biliyorum. Seni tebrik ediyorum. Hiç korkmayın küfrün bel kemiği kırıldı. İnşallah bundan sonra İslamiyet parlayacak. Sen hizmetine Konya’da devam et” dedi.
Bediüzzaman’ın bir talebesi de Mustafa Cahit Türkmenoğlu’dur. 2007’de vefat eder ve Konya’ya defnedilir.
Bediüzzaman’ın davasının ve talebelerinin önemli bir rüknü Zübeyir Gündüzalp’tir. 1920 senesinde Karaman’ın Ermenek kazasında doğmuştur. İsmini Zeyver koymuşlar. Bediüzzaman bu ismi Zübeyir’e çevirmiştir. İleri yıllarda Ermenek Postahanesinde memur olarak çalışmıştır. Konya postahanesinde telgraf muharebe memuru olmuş. Konya’nın tanınmış tüccarlarından Feyzi, Mehdi ve şehid Tayyareci Ömer Bey’in babaları Sabri Halıcı vasıtasıyla Risale-i Nur okumaya başlamıştır. 1946’da Üstad’ı Emirdağ’da ziyaret etmiş.
Rıfat Filizer, Bediüzzaman’ın önemli bir talebesidir, 1923’de Konya’da doğmuştur.1948’de Bediüzzaman ile beraber Afyon hapsinde yatmıştır.
Rahmi Erdem Bediüzzaman’ın davasının sadık bir talebesidir. O da 1938 senesinde Konya’nın Bozkır ilçesinin Yalnızca köyünde doğmuştur.1958’de Bediüzzaman’ı Isparta’da ziyaret eder. Elini öpüp duasını alır.
İbrahim Canan, ortaokul yıllarında nurları tanımıştır. “Daha ben 1953’te ilkokul talebesi iken Bediüzzaman’ın ismini duymuş oldum. Henüz kitaplarını okumuş olduğumuz yok. Ama sadece büyük bir zat çıkmış diye duymuş oldum.” İbrahim Canan ağabey, Konya’nın Ermenek ilçesinin Karapınar köyünde 1940 yılında doğmuştur.
Konya’da Abdülmecit Efendi ile de görüşür. Kardeşi ona Üstad’ın mezardan çıkarılıp başka yere götürülmesi hadisesini anlatmıştır. Ankara’da külliyatın matbaalarda basılmasında o da görev alır. Tarihçe’deki fotoğrafı o çekmiştir. Said Özdemir’e Üstad kızar mı diye sorar. O da “kızmaz” der. Onun verdiği cesaretle fotoğrafı çeker. Hatta Said Özdemir Tarihçeyi basarlarken neden fotoğraf olmadığını söyler, bunun üzerine fotoğraf koyarlar.
Bediüzzaman Konya ile sürekli alakadardır, önemli talebeleri, kardeşi, hepsinden öte “Mühim Hocam” dediği Hazreti Mevlana Konya’da medfundur. O davasının intişar ettiği her yer ile alakadardır. Zübeyir Abi gibi bir davanın direği insanın da Konyalı olması Allah’ın ona Konya’yı önemli bir mekan olarak telakki etmesine sebep olmuştur.