(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin KASTAMONU LAHİKASI eserinden bölümler.)
Bismillahirrahmanirrahim
Aziz kıymettar, sadık ve sebatkâr kardeşlerim,
Fihristeyi, taksimü'l-â'mâl tarzında mütesanid heyetinizin şahs-ı mânevîsine tevdiiniz çok güzeldir. Tam ve daimî bir üstad buldunuz. O mânevî üstad, bu âciz kardeşinizden çok yüksektir; daha bana ihtiyaç bırakmıyor.
Sabri kardeş, senin rüyan mübarektir ve manidardır. İnşaallah zaman onu tabir edecek.
Kardeşlerim, sizin hatırınız ve askerliğiniz endişesi için hâdisât-ı zamana baktım, kalbime böyle geldi:
Menfî esasata bina edilen ve Karun gibi اِنَّمَۤا اُوتِيتُهُ عَلٰى عِلْمٍ 1 deyip, ihsân-ı Rabbânî olduğunu bilmeyip şükretmeyen ve maddiyun fikriyle şirke düşen ve seyyiatı hasenatına galip gelen şu medeniyet-i Avrupaiye öyle bir semavî tokat yedi ki, yüzer senelik terakkîsinin mahsulünü yaktı, tahrip edip yangına verdi.
Avrupa zâlim hükûmetleri zulümleriyle, Sevr Muahedesiyle âlem-i İslâma ve merkez-i Hilâfete ettikleri ihanete mukabil öyle bir mağlûbiyet tokadını yediler ki; dünyada dahi bir cehenneme girip çıkamıyorlar, azapta çırpınıyorlar.
Evet, bu mağlûbiyet, aynen zelzele gibi, ihanetin cezasıdır. Burada çok zâtlar kat'iyen hükmediyorlar ki, Risaletü'n-Nur'un iki merkez-i intişarı olan Isparta ve Kastamonu vilâyetleri sair yerlere nispeten âfât-ı semâviyeden mahfuz kaldıklarının sebebi, Risaletü'n-Nur'un verdiği iman-ı tahkikî ve kuvvet-i itikadiyedir. Çünkü böyle âfatlar, za'f-ı imandan neşet eden hatâların neticesidir. Hadisçe, sadaka belâyı def ettiği gibi, o kuvve-i imaniye dahi o âfâta karşı derecesiyle mukabele ediyor.
Dipnot-1: "Bu servet, bilgim sayesinde bana verilmiştir." Kasas Sûresi, 28:78.