Bediüzzaman ona ‘hususî kardaş’ demişti

Said Nursi ile çeşitli defalar görüşen Milaslı Halil İbrahim Çöllüoğlu’nu rahmetle anıyoruz

Risale Haber-Haber Merkezi

Bediüzzaman Said Nursi ile çeşitli defalar görüşen Milaslı Halil İbrahim Çöllüoğlu’nu rahmetle anıyoruz.

Ağabeyler Anlatıyor kitaplarının yazarı Ömer Özcan, Halil İbrahim Çöllüoğlu’nun Risale-i Nur ile olan ilgisini Risale Haber okuyucuları için kaleme aldı.

Risale-i Nur’da adı çokça geçen Milaslı Halil İbrahim Çöllüoğlu, 1897 yılında Milas’ta dünyaya gelmiş ve 1 Temmuz 1956’da vefat etmiştir. Milas Asrî Mezarlığa defnedilen Çöllüoğlu ağabeyin kabri, daha sonraları mezarlıkla beraber şehrin başka bir noktasına nakledilmiştir. Halil İbrahim Çöllüoğlu, Padişah Sultan Abdülaziz devrinde babasının hancılık -bugünkü anlamda otelcilik- yaptığı aynı mekânda baba mesleğine devam etmiştir. Bu bina kendi soyadları olan ‘Çöllüoğlu Hanı’ olarak tanınmış, bilinmiş ve bu şekilde tarihe geçmiştir. Şimdi metruk halde bulunan han, Milas Belediyesi tarafından restore edilmeye başlanmıştır.

(Milas Çöllüoğlu Hanında esnaflık yapan Halil İbrahim Çöllüoğlu’nun evlatlığı Sadi Özgen Bey, merhum babasının risaleleri okuyup hizmet ettiği odanın içinde.)

2008 yılında Şerafeddin Kartal ağabeyle beraber ziyaret ettiğimiz Milas’ta, Çöllüoğlu ağabeyin evlatlığı Sadi Özgen bey, bu tarihî handa bizleri gezdirdi, Halil İbrahim ağabeyi ve handa dershane olarak kullandığı odayı anlattı, gösterdi. Hanın bolca fotoğraflarını çektik. Merhum Çöllüoğlu ağabeyin hiç çocuğu yoktu, evlatlıkları vardı. Bunlardan biri de öz teyzem Havsa Özer’in damadı Hakkı Çöllüoğlu’dur. Sadi Özgen ve İlhan Yüksel de evlatlıklarıdır. Bir Milaslı olarak, evimizle okuduğumuz ilkokulun yolu üzerinde bulunan Çöllüoğlu Hanı’nın önünden, ağabeyim Abdülkadir Özcan’la beraber neredeyse her gün geçtiğimiz halde, o yaşlarda uzaktan da olsa bu akrabalığın farkında olamamıştık. Dolayısıyla dünya gözüyle Halil İbrahim ağabeyi göremedik; belki de gördük, çocuk gözüyle fark edemedik. Rahmetli teyzem ve Çöllüoğlu ağabeyi tanıyan Milaslılardan ve evlatlıklarından dinlediklerimi Risale-i Nur’dan teyid alarak hazırladığım metin şöyledir:

HALİL İBRAHİM ÇÖLLÜOĞLU’NUN RİSALE-İ NUR’U TANIMASI

İlme ve kitaba müştak bir zat olan Halil İbrahim Çöllüoğlu’nun Hanına bir gün Isparta’dan bir müşteri gelir. Aslı Bitlis Adilcevazlı olan ve Bediüzzaman’ın “Âhiret kardeşim Âdilcevazlı Kürt Bekir Ağa” dediği ümmi fakat kutuplar derecesinde hizmetleri bulunan bu zat çerçi esnafıdır; yani köy ve pazarları dolaşarak ufak tefek tuhafiye eşyası satan seyyar bir satıcı... Heybesinde hep taşıdığı Risale-i Nur eserlerinden Han sahibi Halil İbrahim Çöllüoğlu’na birkaç parça bırakır… Bu kitaplardan birisinin, 10. Söz Haşir Risalesi olduğu Bediüzzaman’ın Eskişehir’de mahkemeye karşı Halil İbrahim’i müdafaa için söylediği ifadelerinden anlaşılıyor.

İlme ve okumaya çok meraklı olan Halil İbrahim ağabey kitapları okuyunca adeta büyülenir. Hemen ‘Han’ içerisinde bir odayı kütüphane olarak tahsis eder ve hizmete başlar. Daha sonra da Barla’da bulunan Bediüzzaman hazretlerine bir ziyarette bulunur.
Milâs'ın Hacı İlyas Mahallesinde oturan Halil İbrahim Çöllüoğlu, Risale-i Nur’da isimleri geçen Mehmed İnce, Şefik Sarıoğlu gibi yardımcılarıyla beraber yıllarca Milas’ta kahramanca hizmet etmiştir. Sonraki yıllarda, Risâle-i Nur’un manevi avukatı sıfatıyla meşhur olmuş, Aydın’ın Ortaklar Bucağından Ahmet Feyzi Kul ve Isparta kahramanlarından Mustafa Ezener ağabeylerin de Risâle-i Nur’’u tanımasına vesile olmuştur...

BEDİÜZZAMAN’IN MÜDAFAASINDA ÇÖLLÜOĞLU

Azîz Üstad, 1935 Eskişehir ve 1943 Denizli hapishanelerinde yanında bulunan bu pek kıymetli talebesi Milâslı Halil İbrahim’den, Risale-i Nur’da sena ile çokça bahsediyor. Meselâ; Emirdağ Lâhikasında “Milaslı Halil İbrahim, hakikaten Risale-i Nur'un demir gibi metin ve sarsılmaz bir şakirdidir. O kasaba onunla iftihar etmeli.” (Em.L.59), “Bu zât, Risale-i Nur'un çok eski ve çok sadık ve çok fedakâr bir şakirdidir” (Em.L.99) diyor.

Çöllüoğlu ağabey, Risale-i Nur’u 1929 senelerinde, aslı Bitlis-Adilcevazlı olan, Hz. Üstad’ın memleketlisi ve “Âhiret kardeşim Âdilcevazlı Kürt Bekir Ağa” dediği zat vasıtasıyla tanımış ve 1931 veya 32 yıllarında Bediüzzaman hazretlerini Barla’da ziyaret etmiştir. Bu tarihler, Hz. Üstad’ın 1935’de Eskişehir Mahkemesine karşı talebeleri için yaptığı müdafaada şöyle geçmektedir:
“Hem ezcümle Milâslı Halil İbrahim; Bu adam altı-yedi sene evvel benim eski memleketli bir talebem vasıtasıyla bana karşı bir dostluk hissetmiş. Sonra bu üç-dört sene evvel kendi işi için Eğirdir'e gelip Barla'da beni gördü.”

Aynı müdafaada Bekir Ağa’nın ismi şu şekilde zikredilmektedir:
“Çok yerden benden risaleler istiyorlar, yazacak adamım yok. Bekir sizi tercih edip gönderdi.” Hz. Üstad bir sonraki paragrafta da Halil İbrahim Çöllüoğlu’nun Risaleleri ilk defa tanıma vesilesini mahkemeye karşı şöyle izah ediyor; “Mesmuatıma göre, 'Onuncu Söz'ün şopoğrafla yazılmış tetimmesini 'Onuncu Söz' ile beraber yedi sene evvel hanına gelen bir yolcudan almıştır.” Burada Hz. Bediüzzaman’ın bir yolcu dediği, adı geçen Bekir Ağa’dır. Çöllüoğlu ağabeyi tanıyan Milaslıların da nakilleri bu şekildedir, tam örtüşüyor…
Bediüzzaman hazretlerinin 1935 Eskişehir Müdafaası, Osmanlıca “27. Lem’a Eskişehir Mahkeme Müdafaa Risalesi” olarak yayınlamıştır…

ÜSTAD MİLASLI İBRAHİM'İ MÜDAFAA EDİYOR

1935 Eskişehir Mahkemesinde Üstad Bediüzzaman, Milâslı Halil İbrahim'i şöyle müdafaa ediyordu:

"Hem ezcümle Milâslı Halil İbrahim... Bu adam altı-yedi sene evvel benim eski memleketli bir talebem vasıtasıyla bana karşı bir dostluk hissetmiş. Sonra bu üç-dört sene evvel kendi işi için Eğirdir'e gelip Barla'da beni gördü. Hafız Bey ve Hacı Hüsnü gibi meb'uslara verdiğim ve gösterdiğim risalelerimden bir-iki tanesini vermiştim.

"Sonra bu adam Kur'ân'a ve imana fazla iştiyakı olduğundan, musırrane benden imanî eserler isteye isteye ve her bir fırsatta bana selâm ve tebrik mektupları samimî gönderdiğinden dayanamadım. Kendime mahsus yazdırdığım risaleleri ona göndermeye mecbur oldum. Fakat başkalarına göstermemek için üzerlerine 'Mahremdir' diye yazıyordum. Hattâ bir mektubunda onun ısrarına karşı kandırmak için 'Çok yerden benden risaleler istiyorlar, yazacak adamım yok. Bekir sizi tercih edip gönderdi.' Bu mektup da onun ısrarı üzerine bir kandırmaktan ibarettir. Şimdi ben kendi vicdanımla bu zatta iman ve Kur'ân'a karşı iştiyaktan başka bir his bulamadığını ve benim gibi siyasetle hiç alâkası olmadığını ve benim mesleğimden hariç entrikalara kapılmadığını kanaatim geldiğinden, onu da hususî kardaş telâkkî ettim. Kendime has yazılarımı ona da gönderdim.

"İşte on sene zarfında Halil İbrahim gibi iki-üç dostuma hususî ve imanî risalelerimi göndermek elbette, hiçbir cihetle itiraz olamaz. Tesettür risalesi ise yanlışlıkla ona gitmiştir. Mesmuatıma göre, 'Onuncu Söz'ün şopoğrafla yazılmış tetimmesini 'Onuncu Söz' ile beraber yedi sene evvel hanına gelen bir yolcudan almıştır. İşte bu adamın benim hakkında tesbit edilmeyen suçumdan ona hakikî bir suç ifraz edip ve onun suçundan İnce Mehmed gibi bazı adamlara hisse çıkarmak, elbette Eskişehir mahkemesi gibi kuvvetli hüsn-ü adaleti takip eden yüksek bir mahkeme bunu hoş görmez." (Osmanlıca 27. Lem’a)

TARİHÎ ÇÖLLÜOĞLU HANI

Çöllüoğlu Hanı ile ilgili Milas Belediyesi’nin hazırladığı broşürde şu bilgileri okumaktayız:
“Kentin merkezi bir noktasında, Belen Camiinin hemen yakınındadır. Abdülaziz  Ağa tarafından Ağa Camisinin yakınında 1737-1738 yıllarında yapılan medreseye vakfiye olarak 1719-1920 tarihinde inşa ettirilmiş olmasına rağmen bugün özel mülkiyettedir ve büyük ölçüde yıkılmıştır.
(Milas Belediyesi tarafından restore edilmeye başlanan Çöllüoğlu Han’ının bugünkü hali.)

“Bugünkü otellerle eşdeğer bir fonksiyona sahip olan han genel olarak ortada taş döşeli bir avlu ve avlunun etrafında yer alan çift katlı odalardan meydana gelir. Alt kat binek hayvanlarına üst kat ise insanların konaklamaları içindir. Üst katın bütün odalarında ocak ve eşya koymak için duvarın içine açılmış dörtgen niş şeklinde takalar vardır. Üst kat odaları önlük şeklinde düzenlenmiş ahşap direkli sundurmalara açılır. Sundurma alttan ayak ve devşirme sütunlar tarafından desteklenir. Kapıların ve çift çanaklı pencerelerin üst tarafları sağır sivri kemelidir. Yapı malzemesi olarak taş ve kimisi bezemeli antik devşirme mimari bloklar kullanılmıştır. Kırma çatısı alaturka (oluklu) kiremit kaplıdır.”

Nur Talebeleri Haberleri